Aydınlıkla karanlık birbirlerinden ayrı olsalar dahi özünde birbirini tamamlayan kavramlar. Zira aydınlığı fark edebilmemiz için karanlığın varlığı şart. Dolayısıyla her karanlık içinde aydınlığı barındırır diye düşünmek yanlış olmaz. Tıpkı iyilikle kötülüğün iç içe olduğu gerçeğindeki gibi! Yani kötülüklerden iyiliğin, karanlıklardan aydınlığın çıkması ya da bunların tam tersinin olması mümkün. Lakin bu hakikatin, aydınlık ve iyilik yönünden bakıldığında kabul edilmesi pek kolay olmuyor. İçlerinde kötülük barındıranların kendilerini iyi gibi sunmaları da bu noktada hayli kolaylaşıyor. Nasıl ki ‘Ne çok güImüşümdür, içinde binIerce kötüIük buIunan ama kendini iyi biri zanneden zayıfIara’ sözüyle bu gerçeğin kara mizahını çok güzel vurguluyor ünlü filozof Nietzsche.

Öte yandan gerçek kötülüğü fark edip yargısız infazlar yapmamak için karşımıza çıkan ve ‘kötülük-karanlık’ olarak nitelendirilen şeylerin alt metinlerini de doğru okuyabilmemiz şart. Daha net ifadeyle, söylemlere değil eylemlere ve o eylemleri doğuran şartların hakikaten kötülüğü mü hedeflediğine yoksa iyiliğe ulaşmak amacı mı taşıdığına bakmalıyız. Çünkü şartlar değiştiğinde pekâlâ da aydınlık karanlığa, iyilik kötülüğe dönüşebilir bir anda… Ya da insanlara düzeni bozmayı hedefleyen karanlık-kötülük olarak dikte edilenlerin aslında kendi içinde iyiliğe yönelik olduğunu, baskılara tepki mantığıyla geliştiğini görebiliriz. Velhasıl Eflatun’un dediği gibi… ‘İnsanIarı egemen oIdukIarı zamanIarda denemeIidir; çünkü kötünün kötüIüğüyIe, iyinin iyiIiği o zaman ortaya çıkar’!

Nasıl ki, gerçek dünyanın iyilik-kötülük, aydınlık-karanlık ikilemlerini ve ‘soy’ kavramı üstünden üstünlük kurma çatışmalarını büyücülük âleminin fantastik evrenine taşıyarak insanları eğlendirirken düşündürmeyi hedefleyen yazar J.K. Rowling de yarattığı kurgularda hayal gücünü bu doğrultuda konuşturmakta. Beyazperdede yerini alanve karanlığa ışık tutma özelliği gösteren ‘Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları/Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald’ filmi de örneklerden biri.


GRINDELWALD, ÖZGÜRLÜKLE IRKÇILIK HARMANI

‘Bilinmeyenle yüz yüze gelindiğinde gösterilen cesaret bir büyücü için önemli bir özelliktir’ der, ‘Harry Potter ve Ateş Kadehi’nde J.K. Rowling… Nitekim karakteri üstünden vurguladığı bu hakikatin gücünden tüm eserlerinde layıkıyla faydalanmıştır kendisi de. İçyüzü dışa vurulmamış ya da yansıtılmaktan çekinilen şeyleri çocukların başrolde bulunduğu büyü dünyası aracılığıyla kulaklara fısıldamış, iğnelemelerini bu yolla yapmıştır. Tabii yarattığı bu büyülü dünyanın cesaretiyle de büyük küçük herkesin gönlünde taht kurmayı başarmış; sinemaya uyarlanan öyküleriyle kendisini de zirveye taşımıştır.

Gerçek şu ki; benim de müdavimi olduğum Harry Potter serisinin bir asa dokunuşuyla yarattığı fantastik atmosferin, gerek sinemada gerekse edebiyattaki yeri oldukça önemli. Zira insanlar arasındaki ırk ve sınıf farklılıklarını büyü dünyasına taşıyan içerikler aynı zamanda buradaki sihir gücünün çekiciliği üstünden içimizdeki iyilikle kötülüğü de karşı karşıya getirme özelliğinde. Yani ‘Keşke bizim de böyle yeteneğimiz olsa’ diyerek izlediğimiz karakterleri değerlendirirken, iyilerin kazanmasından yana olsak bile içten içe hükmetmeye odaklı kötülüğün yüceltildiğini de görüp iyiler kadar kötülere de bağlanıyoruz. Büyülü dünyanın ikilemli etkisi böyle bir şey olsa gerek!


Nitekim iyilikle kötülük olgusunu, üstün zekâyla çılgınlık arasındaki ince çizgide bulunma misali ustalıkla yaratan J.K. Rowling bu maharetini, Harry Potter serisiyle bağlantı kurarak geliştirdiği ve böylece Potter sevdalılarının özlemini de giderdiği, ‘Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları’nda da sergilemekte. Nasıl derseniz… Büründüğü ilginç karakterlerle sinema dünyasının unutulmazları arasında yerini alan Johnny Depp’in iyilikle kötülüğü aynı anda hissettiren oyunculuk gücüyle canlanan Grindelwald aracılığıyla! Bunun detaylarına inmek için filmin içeriğine kısaca değinmekte fayda var.


1927 yılından açılışını yapan ‘Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları’ üstün güvenlik önlemlerinin alındığı büyücü hapishanesinin dünyasına sokuyor bizi. Tatlı diliyle gardiyanları ikna etme kabiliyeti vurgulanan ve ilk filmin finalinde yakalanmış olan Gellert Grindelwald’ın hali, Amerikan filmlerindeki azılı suçlularla eşdeğer bir tablo gibi dursa da yanındaki fantastik canavarla yaratılan komedi tınısı bu havayı bozuveriyor çabucak. Sonrasında uçarak gerçekleştirilen bir tutuklu nakli süreci başlıyor ki işte filmin en kayda değer aksiyonu da, öykünün gelişmesi de bu raddede gerçekleşiyor. Hogwarts’ın başındaki Dumbledore’un gençliğiyle Harry Potter serisine bağlanan akışta, hapisten kaçan Grindelwald’ı yakalama görevinin canavarlara bile iyilik gözüyle bakan Newt Scamander’a verilmesiyle de ‘Fantastik Canavarlar’ yüzünü gösteriyor.



Ardından Tina, Queenie ve hafızasını olanca diriliğiyle koruyan sade vatandaş Jacob’ı olaya dâhil eden yapım, fantastik canavarların dijital efekt görselliğiyle zenginleştirdiği içeriğini sevme-yaşama özgürlüğü, aile kavramı ve yönetimi ele geçirme çabasıyla ilerletiyor. Bu sürecin odak noktasındaysa kara bayraklarını açıp müritlerini alenen toplantıya çağırmakta sakınca görmeyen Grindelwald’ın, geçmişini ve gerçekte kim olduğunu öğrenmek için annesini arama derdinde olan, Credence Barebone’a ulaşma çabası bulunuyor hiç kuşkusuz. Newt ve arkadaşları Grindelwald’ı engelleyebiliyor mu, Credence gerçekte kim? Bu soruların cevabını da filme bırakalım izninizle.

İçeriği kısaca özetledikten sonra senaryosu J.K. Rowling’in hayal dünyasının ürünü olan ve karakterlerden ziyade görselliği-aksiyonu ön plana çıkartan David Yates’in yönetmenliğiyle hikâyesinin etki potansiyeli düşen ‘Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları’nın yorumuna ve içerikten yansıyan mesajcılığa geçecek olursak…


Devam filminin bana göre en önemli eksiği, Grindelwald’ın suçlarını yansıtma noktasında kendini göstermekte. Zira buradaki asıl amaç, ırkçılığa giden yolun taşlarının tatlı dille verilen vaazlar ve kanunlarla kısıtlanmamış özgürlük vaadiyle döşendiğini vurgulamak! Oysa kaçışının üstünden üç ay geçtiği halde yakalanamayan Grindelwald’ın yaptığı toplantının aleniyeti, ‘suç’ kavramını boşa çıkarttığı gibi bu karakterin kötülükten ziyade Sihir Bakanlığı’nın uyguladığı baskıcı politikalara karşı özgürlükçü bir alternatif olarak algılanmasına yol açıyor. Dahası, şiddeti kendilerinin değil yönetimdeki kişilerin başlattığını söyleyen Grindelwald’ın sergilediği bu özgürlük ve ırkçılık harmanı aksiyon, iyilikle kötülüğün ayrımını da engelliyor.


Bunun ötesinde yıllar boyu yönetimde olanların koyduğu kurallardan doğan kısıtlayıcılığın büyücüler arasında mutsuzluk yaratmasına alternatif bir düzen kurma vaatleri ve insanların sırf hırsları yüzünden dünyayı yeni bir savaşa sürükleyeceğini söylemesi, SS subayları gibi giyinmiş yardımcılarıyla ve Nazi saçıyla ortalıkta dolanan Grindelwald’ı hikâyenin karanlık yüzü olmaktan çıkartıyor. Öyle ki, Nazi ve Hitler mantığının dışavurumu olarak yansıyan, safkanları büyücülük dünyasına hâkim kılmak ve bununla yetinmeyip dünyanın yönetimine de talip olup Muggle denen insan ırkının çoğunluğunu yok edip bir kısmını hizmetkâr olarak kullanmak arzusu bile arka plana düşüyor.


Hele işin bir de ‘Dumbledore’ yönü var ki, bu tam bir iyilik-kötülük ikilemi doğuruyor! Dumbledore’un cinsel yönelimi hakkında imada bulunduğu şeklinde de yorumlanmaya müsait sunum bize gösteriyor ki, şartlar doğrultusunda oluşan tercihler insanların taraflarını belirliyor. Dolayısıyla Grindelwald’un karanlığı da, Harry Potter serisinde Voldemort’la mücadele eden Dumbledore’un ışığı-aydınlığı da tartışmaya açık olgular. Nitekim elbisesi ve bükük boynuyla masumiyet göstergesi gibi duran, tarafsızlığıyla övünen Newt bile gelinen noktada tarafını seçmek zorunda kalıyor.


Tüm bunların dışında aksiyona odaklanarak içeriği es geçen filmde mantığa ters gelişen, düşündürücü yönler bulunduğuna da dikkat çekmek isterim.

Şöyle ki; Büyücüler bir yerden başka bir yere anında ışınlanma gücüne sahiplerken neden Grindelwald’un nakli için insanlara has tarzda bir yolculuk süreci gerçekleştirilmesi ne denli mantıklı? Jacob ile evlenememe hüznü taşıyan Queenie, düşünce okuma yeteneğini Grindelwald için neden devreye sokmuyor? Ve daha nice mantık sorusu… ‘Büyü dünyasında bunların lafı mı olur’ diyorsanız, o zaman bizde aklımıza takılanlara koyalım noktayı.


NETİCEDE;
Amerikan Sihir Bakanlığı’nın başkanlığına ‘kadın’ı layık görerek gerçek dünyaya dair fikri bir dışavurum sergileyen… Düşünce okuma ustası Queenie üstünden insanları tatlı vaatlerle kandırmanın kolaylığına işaret eden… Harry Potter’da Voldemort’u zehriyle besleyip güçlü kılan yılan Nagini’nin kimliğini ortaya koyan… Ailesi ve Grindelwald ile tanışıklığı farklılaştırılmış biçimde anlatılan Aberforth Dumbledore’un geçmişine ayna tutmada ilk adımı atan ‘Fantastik Canavarlar: Grindelwald'ın Suçları’, karanlığa ışık tutan mantığa sahip.


Hal böyleyken kötülük ve iyilik kavramlarının kesin tanımları olamayacağını, bunların olaya bakan tarafa göre değişebileceğini, birbirine dönüşebileceğini vurgulayan; hayal dünyamızı tatmin etmenin dışında büyü dünyasının çekiciliğinden faydalanarak insanlığın kusurlu-eksik yönlerini taşlamayı sürdüren bir film olarak değerlendirebiliriz rahatlıkla. Lakin Harry Potter dünyasına ve Voldemort’un karanlığı egemen kılma hırsına giden süreci anlatma hususunda, karakterlerinin amacını resmederken, kayda değer eksikleri olduğu da muhakkak.
Ben bu dünyanın tutkunu olduğum için her şeye rağmen oyuncuları ve görsellik yönüyle göz dolduran bu çalışmayı sevdim, izlemenizi tavsiye ederim. Sonuçta tercih sizin.

Anibal GÜLEROĞLU
www.sinematur.com