‘İnsanlar değişir ve değiştirir’ demiş şair, yazar ve yönetmen Bertolt Brecht. Gerçekten de insan kişiliği türlü şekilde değişime müsait yapıda… Hele de bunu sağlayacak etkenler bolca mevcutsa. Muhakkak ki kişilerin karakterlerindeki değişim yaşamın bir getirisi ve bunu genelde yadırgamamak lazım. Lakin bu değişimler başkalarını olumsuz biçimde etkileme gücüne sahipse o vakit durum daha hassaslaşıyor. Nitekim televizyonun ve sinemanın böylesi bir değişim gücü mevcut. Nasıl mı? Pek tabii, şiddetle yüklenmiş karakterler ve dahi Talk Show türü programlar üstünden. Bu noktada özellikle kurgulardaki karakterlerin iyilikten kötülüğe geçişlerinin mesajcılık açısından önemli olduğunu ve ilgi uyandırdığını belirtmekte fayda var… Dahası son dönem sinema filmlerinde, televizyonun etkileyici ve değiştirici gücünü vurgulayan süreçlere sıkça yer verildiği de bir gerçek.

Misal; ‘Örümcek Adam: Evden Uzakta’ filminde televizyon başta olmak üzere çağımızın iletişim araçlarının insanlardaki gerçeklik algısını nasıl değiştirip etkilediğini görmüştük. İyilikten kötülüğe dönüşerek hırslarını gerçekleştirmeye koyulan Mysterio karakterinin final eyleminde televizyonun etkileşim gücünü açık seçik görmüştük. Şimdiyse beyazperdede yerini alan ve her fırsatta hikâyenin kötü adamı olarak sunulan ‘Joker’in öyküsündeki televizyon detayı var karşımızda. Maddi sıkıntı içindeki kesimin yegâne eğlencesi haline gelen televizyon programlarının yarattığı bağlılığı ve buradan kaynaklanan değişim gücünü değerlendirme açısından kayda değer bir tablo sunuyor bize!

Kurgusal şehir Gotham’ın ünlü Talk Show sunucusu Murray Franklin ve programı bu sürecin baş unsurları. Çünkü kendinden emin bir ifadeyle ve sözde babacan, özde küçümseyici bir sunumla televizyonda boy göstererek ün kazanan Murray, Arthur nam-ı diğer ‘Joker’ için çok önemli bir rol model. Her gece annesiyle birlikte sürekli onun programını izleyip şovda yaptığı esprileri kendi komedyenlik kariyeri için örnek almaya çabalıyor. Stüdyoya konuklar çağıran ve oynattığı video kayıtları üstünden mizah türeterek sempatikleşmeye çalışan bu adamı gözünde fazlasıyla yüceltip onun gibi olmaya hevesleniyor.
Ancak ekranın karşısına geçip kendi hayal âlemini kurarak havaya giren Arthur, gerçek yaşamda televizyondan yansıyan parlak dünyanın karşılığını bulamıyor ne yazık ki! Bir barda stand up gösteri yapmaya çalışan ancak heyecandan hayal ettiği gibi bir performans sergileyemeyerek gülme krizine tutulan Arthur bu olay sayesinde çok beğendiği televizyon programının ve sunucusunun gerçek yüzünü görüyor.

Bardaki komedyenlik denemesinin kayıtlarını programında oynatıp kendisiyle dalga geçen ve ‘Sadece kahkaha atarak komedyen olunamayacağını’ söyleyip aşağılayan Murry’ye öfkelenen Arthur’un iyiliğinde bardağı taşıran son damla oluyor bu küçümseyiş. Değişimini icraata dökme süreciyse, dalga geçmek için oynatılan görüntülerin yüksek reyting alması sonucu Murry tarafından programa davet edilmesi! Burada ‘Joker’liğini ortaya çıkartan Arthur, Murry nezdinde böylesi Talk Show’ların sahteliğini ve reyting uğruna insanların duygularını yok sayma yozluğunu haykırırken aynı zamanda televizyon dünyasının kötücül yüzüne dair mesajcılığını da yapıyor.

Sözün kısası; Gotham şehrindeki yaşam şartlarından ve aile geçmişinden darbeler ala ala iyiliğini koruma mücadelesi verirken gülen yüz maskesine rağmen mutluluğu hiç tatmayan ‘Joker’in değişimindeki son halka toplumları alaycılığa ve sahteliğe yönlendiren televizyon detayı!

Öte yandan bu detayın en büyük destekçisinin Arthur’u ‘Joker’e dönüştüren palyaço yüzü olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Zira ‘Joker’in kötülüğünün altında yatan iyi geçmiş, sürekli ortama korku salma amaçlı palyaço yüzüyle maskelenmiş halde. Kahramanları yücelten kurgu sistemi bu maskelemeyi öylesine ustalıkla yapmış ki, yıllar boyu ‘Batman’in mücadele ettiği düşman, yok edilmesi gereken bir varlık olarak dayatmış ‘Joker’i bize.
Sözün geldiği bu noktada kurgularda kullanılan ve kişiliğinin derinlerinde saklanan iyiliği görünmez kılıp yaşanan değişimden mesajcılık çıkartmak isteyenlerin büyük desteği ‘Maske’ olayına da değinmek isterim kısaca…
 
MASKENİN ALTINDA GİZLENEN İYİLİK

Kötülükle iyilik denkleminde ‘Maske’nin gücünden bahsettik ya… Kurgu dünyasından gerçek hayata uzanan boyutta bu güce kısaca bakıp maskenin altındaki iyiliğe işaret etmek şart oldu sonuçta. Zira iyilikten kötülüğe uzanan değişimde görsellik destekleyici faktör konumunda. Peki bizim kurgular bu değişimi izleyiciye layıkıyla yansıtabiliyor mu?
Yaşadığı yıkımı, şakacılıkla sergilenen kötülük eylemleriyle dışa vuran ‘Joker’in içindeki iyiliği, karakteri kendisine yakıştırılan salt kötülükten soyutlayıp tek başına ele alarak görmenin mümkün olduğu gerçeğinde… Kabul etmek gerekir ki, bizdeki kabaca veya basitçe sergilenen karakter değişimlerinin, kötülük hallerinin aksine yabancı kurguların çoğu bunu ustaca gerçekleştirmekte. Burada işin püf noktası nedir derseniz… İki unsur öne çıkmakta.

Bunlardan biri, karakterlerin mazisindeki öykünün detaylı biçimde yansıtılıp nereden nereye geldiğinin ve amacının ne olduğunun net bir dille aktarılması… Diğeriyse, karakterin dönüşüm sürecindeki eylemlerini simgesel biçimde hafızalara kazıyarak kötülüğün özünde yatan iyiliğin beyinlere işlenmesi! İşte yalın kötülük sunmak yerine tercih edilen formül böyle! Bu noktada en etkili simge de ‘Maske’ oluyor haliyle. Yabancı kurgulardaki iyilik-kötülük geçişlerini yansıtan ‘Maske’ örnekleri de, bu hususta oldukça iyi iş çıkartmakta.

İyilikle kötülüğün harmanlandığı süper kahramanlık halleri sunan ‘The Mask/Maske’ filmi, Jim Carrey performansıyla 1994’te fırtına gibi esmişti mesela… Lakin buradaki maske olayının kurgulardan topluma mal olma açısından pek bir gücü yoktu açıkçası. Öte yandan bu konuda en ölümsüz örnek, Faşizme karşı tek başına mücadele verirken birden kitlelerin ‘Özgürlük’ savaşçısına dönüşen 1982 tarihli Alan Moore-David Llyod imzalı çizgi roman serisi ‘V for Vendetta’nın maskesidir kuşkusuz! 2006’da beyazperdeye uyarlanmasının ardından tüm sistem karşıtı isyankâr ruhların temsilcisi olmuştu adeta.

İlhamını, 1605 yılının İngiltere yönetimine karşı eylem planlayan grubun lideri Guy Fawkes’in yüz hatlarından alan bu maske, 2008’de yönetenlerin sömürüsüne karşı halkın yanında yer aldığını söyleyen Anonymous ile sokaklarda boy göstermeye başladı ve dünyayı sardı. Keza dizileriyle tartışmalara sebep olan Netflix’in sevilen yapımlarından ‘La Casa de Papel’ de derdini anlatmak için maskeden medet umanlardan.

Toplum kurallarını kabul etmeyip kendi özgün karakteri doğrultusunda yaşamayı seçtiği için dışlanan ünlü ressam Salvador Dali maskesiyle yürütmekte eylemlerini ve bu maskenin ardından dillendirmekte eleştirilerini. İkinci sezonunda içeriğindeki sistem karşıtlığını daha belirginleştirip soygundan ziyade halkçı söyleme ağırlık veren dizi, maskenin gücüyle karakterlerinin yaptıklarını masumlaştırır hale gelirken, insanların zihnindeki sistem karşıtlığını körükleme potansiyelini de kullandı. Böylece soygun kamuflajı olarak belirip başkaldırıyı kahramanlaştıran bir araca dönüşerek gerçek hayatta yer bulan Dali maskesi de bir anlamda toplumsal özgürlük arayışının imgesine evrildi.

KISACASI; Maskelerin altında gizlenen iyiliklerin kurguların başarısında önemli bir rolü var. Çünkü alt metninde güç sahibi olanların eziciliğine karşı başkaldırının yattığı kötücül öykülerin başrolündeki maske kamuflajı, haksızlıkların doğurduğu hınçla ateşlenen kötülük öykülerinin ana fikri durumunda! Dolayısıyla icra edilen şiddeti görünmez kılan bu objeleri, iyiliğin dönüşümünü ve yapılanların temelde haklı sebeplere dayalı olduğunu vurgulayan simgeler de sayabiliriz maskeleri.
Nitekim palyaço maskesi takanların destekçiliğiyle iyilikten kötülüğe değişimini tamamlayan ve bu toplumsal dönüşümde televizyonun yıkım payına yer vermeyi de ihmal etmeyen ‘Joker’in vizyondaki son versiyonu da bu mantık doğrultusunda yol alıp başarısını perçinlemekte! Darısı yerli kurguların başına…

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal