Masallar… Çocukluğumuzda dinlemeye doyamadığımız, büyüdüğümüzde inanmadığımız halde dinleyip kabullenmek zorunda kaldığımız masallar… Kimi ürkütücü, kimi eğlenceli… Kimi masum, kimi art diyetli. Nihayetinde ders verme özelliğinde hemen hepsi. Lakin çocukluktan yetişkinliğe, bize anlatılan masalların aynı kategoride yer almadığı da muhakkak.

Öyle ki; ‘Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, kalbur saman içinde, develer top oynarken, eski hamam içinde…’ tekerlemesiyle başlayıp ‘Gökten üç elma düştü; biri bana, biri dinleyenlere, diğeri de bütün iyi insanlara olsun.Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…’ şeklindeki sözlerle noktalananları, çocuk zihnimize yeni ufuklar açıp olmazları olduran hayal dünyasının çeşnisini önümüze sererken… Büyüdüğümüzde, genellikle ‘Biz’ vurgusunun öne çıkartıldığı cümlelerden ibaret ‘Büyüklere masallar’ kıvamındaki dayatmalar, içinde bulunulan kara tabloyu ve türlü olumsuzluğu maskelemekten ibaret ‘yalan masalcılığı’ şeklinde karşımıza çıkmakta.


Dahası çocuk masallarının karakter geliştirici özelliğine karşın yetişkin masalcılığı, toplumsal yozlaşmada büyük etken durumunda. Zira anlatanların da, yalanlığını bile bile alkışlayıp dinleyenlerin de özünde çıkarcılık bulunmakta ve bu masalcılığın bedeli ağır olmakta. Yazar ve film yapımcısı Ransom Riggs’in de dediği gibi… ‘Hepimiz kendi masallarımıza tutunuyoruz; ta ki onlara inanmanın bedelini ağır ödeyene dek’!

Öte yandan çocuk masallarındaki kahramanların hep kahraman kalmasına karşın yetişkinleri uyutup avutmak için yaratılan masalların kahramanları, hiç umulmadık bir anda haine dönüşebiliyor, gözden düşebiliyor. Böylece hem masalı yaratan hem de masal kahramanına bel bağlayanlar hayal kırıklığı yaşayabiliyor. Nasıl ki ünlü şairlerimizden Nazım Hikmet de ‘Kim bilir. Masalınızın kahramanı, başka bir hikâyede figüran olmaya gitmiştir belki de’ sözüyle, büyüklere yönelik masalcılığın içindeki kahraman kavramının değişkenliğine dikkat çekmiş.

Nihayetinde; ‘Masal’ olayı, gerek nüktedan özelliğiyle, gerek ders vericiliğiyle, gerekse felsefi ikilemiyle yediden yetmişe hepimizin yaşamında önemli yer tutan bir öykülendirme tutkusu. Hal böyleyken kurgular için de engin bir kaynak konumunda, halkların ortak yaratısı olarak kulaktan kulağa ve kuşaktan kuşağa yayılan, masallar. Yazılı edebiyatın öğretici eserlerinden sinemanın unutulmazlarına, pek çok örnek saymak mümkün bu noktada. Nasıl ki, masal dünyasının büyülü evrenini ayaklarımızın altına seren yapımlardan biri de, Disney imzasıyla beyazperdede yer bulan ve sihirli atmosferini müzikalleştirerek her devrin, her yaşın vazgeçilmez masalı halini alan ‘Aladdin’!


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ‘ALADDİN’ MASALI…

Arap Edebiyatı’nın en güzel eserlerinden bir sayılan ‘Binbir Gece Masalları’nın içinde ‘Ali Baba ve Kırk Haramiler’le birlikte yer alan ‘‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’’nı bilmeyeniniz yoktur sanırım… Zira masal kitaplarından çizgi filmlere ve dahi ünlü isimlerin yer aldığı beyazperde örneklerine çeşitli şekilde kullanılmış bu fantezi dünyası. Farklı uyarlamalarla küçüklerin olduğu kadar büyüklerin de ilgisini çekmiş çoğunlukla. Dolayısıyla, Orta Doğu’nun mistik ortamını aşk ve sihirle birleştirip çağlar boyu ilgi gören ölümsüz eser halini alan bu masalın yansımaları da bir hayli fazla.

Konuyu geçmişten günümüze irdelediğimizde… 1877’de İngiltere’de dramatize edilerek tiyatrodaki yerini alan Aladdin’in, 1899 tarihinde George Albert Smith imzalı kısa film hali sinemadaki ilk örnek. 1906’da müzikalleştirilen ve daha sonra 1917’de Fox Film Corporation tarafından üretilen sessiz sinema filmiyle beyazperdede vücut bulan ‘‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’’ Amerika’da koruma altına alınmış 80 dakikalık bir eser olarak çıkıyor karşımıza. 1926’da ‘The Adventures of Prince Achmed’ ismiyle animasyonlaştırılan eser, 1934’te yeniden çizgi film olarak vücut buluyor. Ardından 1939’da Paramount Pictures tarafından Temel Reis serisiyle bütünleştirilen çizgi filmi geliyor. 1952’de iki buçuk saate yakın bir Hint filmine dönüştürülen; Hint sinemasındaki tekrarını 1957’deki filmle yapan ‘‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’’nın Sovyet sinemasındaki yansımasıysa 1967 tarihinde Boris Rytsarev yönetmenliğindeki filmle oluyor. 1970’te, 1982’de, 1986’da, 1992’de çeşitli şekillerde yeniden kurgusallaştırılan masal, bunlarla da yetinmeyip müzikallerle de çeşitli tarihlerde seyirci karşısına çıkıyor. Keza TV için farklı uyarlamaları ve dahi bilgisayar oyunları da var.

Şimdi bu kısa tarihsel bakışın ardından hikâyesi, çeşitli varyasyonlarla yine ve yeniden anlatılan bu ölümsüz eserin günümüzdeki yansımasına gelecek olursak…


2019 yapımı olup çekimleri Birleşik Krallık’taki Longcross Stüdyoları ve Arborfield Stüdyoları’yla Ürdün Haşimi Krallığı’nda gerçekleştirilen Guy Ritchie yönetmenliğindeki ‘Aladdin’, bazıları için vasat bir iş olarak algılansa bile benim gözümde Will Smith, Mena Massoud, Naomi Scott ve ‘Hâkim’ karakterini canlandıran Türk aktör Numan Acar’ın yer aldığı hayli canlı ve keyifli bir aksiyon! Neden derseniz…

Basit öğelere dayalı içeriği ve müzikalitesi, 1992’deki Disney yapımıyla aynı yolda ilerleyen nitelikte olan yeni nesil ‘Aladdin’in en büyük özelliği, anlatım dilinde kendini göstermekte. Guy Ritchie’nin tarzıyla kurgusunu farklılaştıran bu çok bilindik hikâyede, yıllar boyu masalın ana kahramanı olarak gördüğümüz Aladdin’den ziyade sihirli lambanın Cin’in ön plana çıkartılmış olması dikkat çekici. Keza uçan halının ve Aladdin’in hırsız şempanzesi Abu’nun da içeriği şekillendiren karakterlere dönüştürülmesi farklı bir tat katmış kurguya. Ayrıca Cin karakteriyle yükselen bir mizah dokusu da mevcut yapımın genelinde. Dahası, içeriği daha da çekici kılan bu mizahi vurgunun, en büyük arzusu insanlaşmak olan Cin’le sınırlı kalmayıp maymun Abu ve sihirli halıyla güçlendirildiğini görmekteyiz. Nitekim Cafer’in papağanı Lago ve Yasemin’in dev pisiciği de ‘Aladdin’deki mizahi dokuya katkıda bulunuyorlar kendilerince. Anlayacağınız doğaüstü yaratık, hayvanlar ve nesneler de insan karakterler kadar, hatta onlardan da çok itibar görmüş 2019 model ‘Aladdin’de.


Bunun ötesinde Prenses Yasemin’in bu uyarlamada, klasik anlatımlı masaldaki misyonunu aştığını da söyleyebiliriz rahatlıkla. Kendisi her şekilde varlığını hissettiriyor film boyunca. Sözün özü, mazisi bir hayli kabarık olan ‘‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’’ suçla aşkı, hırsla kalenderliği, mizahla aksiyonu, insanlarla diğer varlıkları yepyeni bir bakış açısıyla ama oryantallikten kopmadan harmanlayıp cümlesini müziğin coşkusuyla taçlandırmış bir yeniden çevirim konumunda. Sahnelerin zenginliği ve yaratıcı renkliliği de cabası. Böylece eleştirilere hedef olan Guy Ritchie’nin neden bir masala bulaştığının da cevabı verilmiş oluyor bir yerde!


ALADDİN: SİHİR İNSANIN KARAKTERİDİR!

Yanlarından geçen görkemli gemiye hayranlık duyarak kendi gemilerine hayıflanan iki çocuğa Aladdin ile Prenses’i anlatan denizci babanın masalcılığıyla açılışını yapıyor ‘Aladdin’… Böylece ilk andan babanın dilinden Arap gecelerine ve hayali Arap kenti Agrahab’ın sokaklarına uzanıp ‘Arap geceleri tıpkı gündüz gibidir’ diyerek eğlence dolu atmosferi yansıtarak Arap hayallerini dillendiren ‘Aladdin’, müziğin ve atmosferin renkliliğiyle kucaklıyor seyircisini. Öykü başlangıcını da ‘Kaderin artık senin elinde’ noktasına vararak ve sihirli mağaradan yükselen ‘Seni bulacak işlenmemiş bir elmas’ kehanetiyle yapıyor en kestirmeden.


Şarkın gizemini daha en başından odak noktası haline getiren bu girişin ardından Agrahab’ın pazar yeri gelir huzurlarımıza. Bu süreç tam bir keşmekeş yaşatır bize. Sonra sokak faresi Aladdin ile ekürisi maymun Abu’nun eğlenceli icraatlarını görürüz. Ardından toplumdaki adaletsizliği ekmek tezgâhını seyreden aç çocuklarla yansıtırken devreye iyiliksever ama parasız bir kızın hırsızlıkla suçlanması girer… Ki, bu noktada hırsız Aladdin ve şempanzesi Abu Hızır gibi yetişir kızın imdadına. Böylece Kraliçe öldürüldüğünden beri kilit altında tutulan Prenses Yasemin ile Aladdin’in yakınlaşması da gelişir bir anda. Derken masalın kötü karakteri Vezir Cafer’in, karikatürize edilmiş biçimde yansıtılan, birinci adam olma tutkusuyla ateşlenen ‘Sihirli lamba’ hırsı girer devreye ve Cin çıkar gün yüzüne. Hikâyenin başı sonu malum olsa dahi biz, devamını filme bırakalım yine de.


‘Aladdin’
in herkesçe malum içeriğini kısaca özetlemenin ardından Guy Ritchie ismiyle yıllar sonra yeniden seyirciye sunulan bu masalın seyircisine verdiği mesajlara geçecek olursak…

Yeni nesil ‘Aladdin’ yorumundan yansıyan ilk mesajcılık, ‘sihir’ algısıyla kendini göstermekte. İnsanların, arzuladıklarını elde etmek için sihirden ziyade kendi kimliklerinden güç almaları gerektiğini lambanın Cin’i aracılığıyla dillendiren film, olanca masalcılığıyla yol alırken ‘Asıl sihir, insanın karakteridir’ gerçeğini fısıldıyor bizlere. Bir yandan da ‘Gerçekte neysen öyle görün. Olduğundan başkası gibi davranmaya çalışma’ diyor usulca. Yaşamın içinde, olduğundan farklı görünmeye çalışarak pek çok olumsuzluğa sebep olan insanlara karşı bu mesaj işe yarar mı, bilinmez tabii. Yalancılık yükselen değer sonuçta.


Öte yandan bir insanın değersiz doğup değersiz ölmeyeceğini göstermek için şartları zorlayan ‘Aladdin’in masal dilinden gerçek hayata uzanan bir diğer mesajı, kadının erkek egemen dünyadaki konumu üzerine. Kadının payına düşenin ‘Gelenekleri kabullenmek ve göze görünmeden, duyulmadan yaşamak’ olduğu dillendirilirken, kendi dengiyle evlenmesi şart koşulan kadının kendi başına yönetici konumuna gelemeyeceği bağnazlığı da yansıtılmakta. Ancak içeriğin buradaki asıl amacı kadının gücünü ortaya çıkartmak. Bu nedenle kadının her devirde arka plana atılma sorunu yaşadığı gösterilirken, modern dünyada dahi aşılamayan bu bağnaz mantığa karşı Yasemin’in erkek egemenliğine isyanı yüceltilmiş. Lakin bu noktada bir ikilem yaratıldığını da söyleyelim! Şöyle ki, uzun süre geleneklere ses etmeyen, saraydan dışarı adımını atmayan Yasemin’in isyanının yine bir erkekten yani ‘Aladdin’den güç alınarak gerçekleşmiş olması ikircikli bir durum. Zira geleneklere karşı kadın kimliği yükselen değer haline getirilirken diğer yandan kadını motive edenin yine erkek olduğu söyleniyor adeta. Neyse ki, finaldeki tabloyla bu ikirciklilik gideriliyor da kadın gücü parlıyor senaryoda.


Yasemin’in sultan olamama kuralına karşı mücadele verdiği masalda, yönetim katındakilerin okumayı ‘tecrübe’ye karşı değersiz görmesi de ayrı bir mesaj zemini. Buradan hareketle eğitimin gerçek hayattaki değersizliğine dikkat çekilip, sürüyle kitap okuyanlara karşı eğitimsizlerin yükseldiği hususu vurgulanıyor. Çok doğru değil mi?

Ve başarılı oyunculuğunun yanı sıra rap müzisyeni de olup bu özelliğini ‘Aladdin’de sergileyen Will Smith tarafından canlandırılan Cin… Bin yıldır lambaya tıkılı kalmanın patlamasını gönlünce yaşayarak karakterinde yepyeni bir tarz yaratıp filmin temel direği olmanın ötesine geçen sıra dışı Cin’in sözleri de değerli. Dolayısıyla insanlara dilek hakkı verildikçe daha çok isteyeceklerinin altını çizen, paraya kavuşunca dostlarını unutanlara dostluğun değerini gösteren ve bir anda makama-servete kavuşanların hırsının asla tatmin olmayacağını hatırlatan mükemmel bir mesajcılık abidesi gibi!


NİHAYETİNDE;
Bir yandan toplumsal statülere yönelik mesajlar veren, bir yandan da cinsiyetçiliğe dokunduran… Bu süreçte de insanların kendi karakterleriyle yaşam sihirbazına dönüşebileceklerinin altını çizen, aşka da bu mantıkla dokunup geçen ve gereğinden fazla hırsın insanı kendi karakterine hapsedeceğini resmeden ‘Aladdin’de masalsı eğlenceyle güncellik iç içe. Esprili atmosfer ve müziğin coşkusu da bu iç içeliği bütünleştiren, bağlayıcılar.


Bir yöneticinin başarısının, idaresi altındakilerin yaşam şartlarıyla-mutluluğuyla ölçüleceğini söyleyen ve ‘Hiçbir şeyin yoksa her şey seninmiş gibi davranırsın’ diyerek mal-mülk sahibi olmanın kaygıcı yönünü dillendiren akışta en can alıcı mesaja gelince… ‘Elma çalarsan hırsız, krallık çalarsan devlet adamı olursun’ cümlesi! Bu da masaldaki gerçeğin ta kendisi.

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal