Hepimiz farklı çevrelerde yaşayarak bugünlere geldik, çevrelerimiz farklı olsa da geçmişimiz ortak. Atatürk,  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurarken; kadın-erkek, çoluk-çocuk, yaşlı-genç  herkes bir işin ucundan tuttu.Öcüler-böcüler kayboldu... Demiryolu, karayolu, yaya yolu  yenilenirken, tek bir partiyle yola çıkıldı. Bugün dönüp taa o yıllardaki CHP’yi suçlayanlar unutmasın ki, o dönem tek parti vardı ve dedeniz de o partideydi…  O yıllarda değişim, gelişim iç içeydi… Kavgasız, gürültüsüz gelişemez, değişemezdik. Büyük bir gürültüyle “Hasta Adam” değişti. Bin bir güçlükle mücadele edildi,“Hasta Adam” gelişti. Bu arada hastalıklı dedeler hastalıklı torunlar pusuya yattı..
 
O yıllar, insanların düşünmekten korkmadıkları yıllardı. 30-40’lı yıllarda;köylerimizde tiyatro oynanıyor, Mozart ve Beethoven dinleniyordu! Ölümler de, düğünler de eşle dostla oluyordu... Yokluk, birlik, kıtlık ve huzur el eleydi. Zamanla; huzur da kaçtı, birlik de… Cep delik, cepken delikken partiler çoğaldı. Çoğaldıkça büyüyecekken,  bölündük! Bölündükçe sömürenlerin ekmeğine yağ sürdük.
 
Mahalleler bölündü önce. Yolun bir tarafını sağcılar, bir tarafını solcular tuttu… Ya sağcıydık, ya solcu! Kesinlikle şeriatçı değildik! O zamanlar şeriatçılar ortaya çıkıp,  muhafazakar demokrat ayaklarına da yatmıyordu üstelik! Sonra kalaşnikoflar türedi, kardeşler birbirine düşman oldu, ardından darağaçları kuruldu. Hiç bilmedik aşkı, yüreklerimiz; aşktan  daha da kolay öğrendi ölmeyi.  Savaşa, kıyıma, çatışmaya, göçe ya da darbeye bulaşmamış  bir aile bulmak zor oldu memlekette… Yıllarca nefreti körükleyenler köşelerine çekildi, yeni körükçüler işbaşı yaptı… Bunca gak guk  içinde yok oldu hukuk… Ne hikmetse bir türlü  yargılanamadı 12 Eylülcük!
 
Pusudaki hastalıklı torunlarca susturulduk… Çok patırtılı yaşar olduk. Deşifre edilenler,  dışarıdan ithal siyasetçiler,  içeride gövde gösterisi yapanlar, koltukçu dedeler, parsayı götürenler, villayı kaçıranlar, kaçırdığı parayla villasında yatanlar, karalama kampanyaları, yıldırma çabaları, parti-parti zenginler, üretmeden kazananlar  ve daha neler neler…
 
Partiye bağlılık; Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda vatana bağlılık  değil miydi? Partilerin kuruluş amacı;  vatanın sesini bir çatı altında toplamak değil miydi?  Demokrasi’yi TBMM’de  büyütmek değil miydi? Batı artık Rönesans ve Reform sürecindeki aydınlık batı değil! Batı'nın tek derdi Ulusal pazarlarımızı eline geçirmek. Bağımsızlığımızı başkalarının denetimine sunmaksa; bana göre en büyük onursuzluk.  Sözüm meclisten içeri; sağımız da, solumuz da geçmişimizin armağanı… Bu ikisinin arasını açmaya çalışan batıya inat; her ikisini de aynı güçte kullanalım. Geçmişimizi ararken kaybolmayalım.Lider sultasıyla yönetilen  hastalıklı torun partileri; kendilerine ırgat-teba-taraftar ararken; kusura bakmasınlar! Aklımızı  asla onlara  hibe etmeyeceğiz!
 
Seçime giriyor klonlanmış pıtır pıtır particikler.  ABD'ci, İBDA-C'ciler! Küçük insanların büyük gölgecikleri! Ülkeyi batağa sürükleyen, bu zihniyeti bugünlere taşıyan kafalar hep aynı!  Biz hastalıklı torun particiklerinden uzak duracağız. Herhangi bir çıkar ummadan ülkesinin geleceğini düşünen, yükselmesini arzulayan, hem kendi ve hem de dünya insanının huzurunu-mutluluğunu inşa etmeye  gönüllü olan Atatürk’ün ilkelerinde  toplanacağız… 19 Mayıslarda yeniden yeniden doğmaya gidiyoruz…


Seray DEREN Hür Kalem