Torunum Bade’ye
      
                                  
23 Nisan sana ve tüm dünya çocuklarına armağan edilen bir gün.  Sen öyle miniksin ki, daha bayramın ne olduğunu bilmiyorsun. Kendi derdine düşmüş debeleniyorsun. Diş çıkartmaya çalışan bedeninin sancılarıyla uğraşmaktasın şu aralar. Sürekli gülücükler saçan yüzün hep ağlamaklıymış, öyle diyor annen. Yarın yanında olup da, bayramlarla ilgili çocukluk anılarımı anlatıp, yüzüne bayram sevinci yerleştirebilseydim keşke. Bayramlar, çocukluğun sevinçli günleridir ve akılda kalan mutlu anılardır. Aslında, gereksinimleriniz karşılandığınca siz ne kolay mutlu olursunuz değil mi? Sevinçlerin hakkını verir, güldüğünüzce soluklanır ve bizi de soluklandırırsınız.  Çocukluktan erişkinliğe giden yolda, o içten gülücüklerinizi hep içinizde saklayabilseniz keşke... Korkma, bu acılı dönemin geçici bebeğim. Bedeninin verdiği tepkilere giderek alışacaksın. Azıcık dinginleştiğinde gene pervasızca gülücükler atacaksın yaşama. Çocukluğun en güzel yanı, büyük acıları küçücük sevinçlerle unutuvermek, değil mi? Biraz büyüdüğünde, bu bayramın neden sizlere armağan edildiğini uzun uzun anlatacağım sana, ama bu gün de bayramın üstüne    biraz konuşalım  seninle.
 
23 Nisan Çocuk bayramı, büyük uğraşlar sonucu kazanılmış hakların,  tüm dünya çocuklarına armağanıdır.  Bayramlar, kutlama günleridir ama bir yandan da insanın üstüne görevler yükler. Bu bayram tüm dünya çocuklarına büyük bir görev veriyor aslında. “Barışı geleceğe taşımak!” 
 
Barışı geleceğe taşımanın yolu, onu önemseyen insanlarla dolu bir dünyada yaşayabilmektir. Ancak o gün geldiğinde, 23 Nisan gerçek bir bayram günü olacaktır. Çocuklarına onların geleceğimiz olduğunu anlatmalısın. Sen bizim, çocukların, senin geleceğin olacak. Güçlü ve dayanıklı olman, çocuklarını dirençli, barış ve eşitlik ilkelerini önemsemense, dünyayı yaşanılası bir yer yapacaktır.
 
Barışa katkıda bulunabilmek için sana verilmek istenilen değerleri sorgulamayı, çok erken öğrenmek zorundasın. Bilmelisin ki, varacağın sonuçlar bilgiye dayanmadığında, önyargı olmaktan öte geçemez. Bilgili olmanın yolu, eline geçeni okumak ya da izlemek demek değil, bilgi kaynağını seçme özgürlüğünü çok iyi değerlendirebilmektir. Sorgulamanın belki de en önemli koşulu, öğrenilen her yeni şeyin ardından, yeni sorular üretebilmektir. Umarım ve dilerim ki,  sen büyüyene değin “popüler kültür” olarak adlandırılan, az düşündürüp çok tüketmenin yollarını sonuna kadar açan, ucuz değerlere özendiren, bu alt kültürün modası geçmiş olur.  Popüler kültürün etkisi altında kalmaman, o kadar da kolay değil açıkçası…  
 
Onurlu yaşamak istiyorsan, etik değerlerini belirlemenin yanı sıra, yaşadığın topluma da emek vermek zorundasın. Toplumlar, yurttaşlarınca önemsendikleri ölçüde değerlenir. Unutma ki, Bade’m Böceğim, yaşadığın toplumu önemsemek, aslında kendini önemsemektir. Özüyle barışık ve kendini değerli bulan bireylerin oluşturacağı toplumda,  iç kavgalar, eften püften ayrıkçılıklar nasıl başarılı olabilir ki?  Bireyler, yolunu özgür ve bilime yatkın düşüncelerle aydınlatamadığında, dört bir yanını usul usul kara gölgeler sarar. Karanlık öyle birdenbire basmaz. Önce alaca karanlık denen bir süreç yaşanır. Bu süreçte değişim öyle yavaş olur ki çoğu kez değiştiğimizi anlayamayız bile... Bilime dayanan düşünce, özgürlük ve aydınlığın ilk koşuludur. Çocuğunun, barışı benimseyeceği yolu kolay bulabilmesinde en büyük etken, senin özgür ve bağımsız düşünebilmen olacaktır.
 
Dünyayı barışa ulaştıracak ve aydınlatacak yolu sen ışıtacaksın Bade’m Böceğim... 
Bayramın kutlu olsun
 
Tunca TÜNAY
 
23 Nisan 2004-2013
[email protected]