Çekim teknikleri, kimine göre 10 kimine göreyse 12 milyonluk dev bütçesi ve 25 metrelik dünyanın en büyük mancınığıyla uzun süredir gündemde olan ‘Karaoğlan’, Kanyon’daki basın gösteriminin ardından galasını Şişli Trump Towers Sinemaları’nda yaparak seyircisiyle buluştu.


Filmin oyuncularından Volkan Keskin, Müge Boz, Özlem Yılmaz ve Hasan Yalnızoğlu’nun hazır bulunduğu, yaratıcısı Suat Yalaz’ın 82’nci yaş gününe denk düşen gecede; çocukluğunda en sevdiği çizgi roman karakterinin ‘Karaoğlan’ olduğunu söyleyen Kenan İmirzalıoğlu, ‘Tarzan’la büyüdüğünü belirten Halit Ergenç ve eşi Bergüzar Korel, Uğur Yücel, Mehmet Aslantuğ-Arzum Onan, Engin Altan Düzyatan, Erkan Can, Murat Yıldırım, Ezgi Mola, Çağatay Ulusoy gibi ekran ünlülerinin yanı sıra Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül de dikkat çeken bir isimdi.
‘Yılardır Karaoğlan’ın filmini çektirmek istiyordum. Film sonunda çekildi ve gösterimi de 82. yaş günüme rastladı. Benim için özel bir gece’ diyerek ünlüsü bol, ikramı vasat gecede duygularını dile getiren Suat Yalaz’ın başarılı bulduğu filmin eleştirisine geçmeden ‘Karaoğlan’ın mazisine kısaca bir göz atalım.

***
İlk kez 1962’de Akşam Gazetesi tarafından tefrika edilmeye başlanarak Türk halkıyla tanışan ‘Karaoğlan’ın, çizgi roman dergisi olarak piyasaya çıkması Suat Yalaz tarafından1 Nisan 1963’te basılmasıyla gerçekleşmiş. Son olarak 2000’li yıllarda 57 kitaplık bir serisi yayımlanan ‘Karaoğlan’ın gerçek öyküsü ise 1926’da Ahmet Ziya Kozanoğlu’nun eseri ‘Kızıltuğ’a dayanmakta. Bu çizgi romanın ilgi görmesi üzerine yaratılan ‘Kaan’ karakteri, Kozanoğlu’nun yazımı bırakmasının ardından Suat Yalaz’a devrolarak ‘Karaoğlan’ adını almış.
Türk tarih ve folklorundan olduğu kadar yabancı kaynaklardan da yararlanılarak yaratılan maceralarda karşımıza çıkan bu Uygur gencinin öyküsünde baş özellik, okuyanlarca bilindiği üzere; ‘erotizm’. Zaten ‘Karaoğlan’ı küçüklere yönelik çizgi roman kahramanı olmaktan çıkartıp büyüklerin ilgisini çeken bir yapıma dönüştüren de bu!
Sertliği ve mizahı uygun dozlarda karıştırarak kullanmayı çok iyi başaran ‘Karaoğlan’ın diğer özelliğiyse, içeriğini dönemin sosyal ve siyasal olgularıyla süslemeyi bilmesi.
Öyle ki, 1970’lerde İsmet İnönü üstündeki baskıları canlandırmak için Dede Korkut’un Kazılık Koca karakterini devreye sokan Yalaz, 1980’lerde yaşanan Ermeni suikastları karşısında da, İnceyılan Hanı’nı yaratıp Ermeni-Türk ilişkilerini dengeli bir biçimde irdelemiş.
İlk kez 1965’te Kartal Tibet’in canlandırması ve Yalaz’ın yönetmenliğinde ‘Altay’dan Gelen Yiğit’ adındaki filmle sinema serüvenine başlayan ‘Karaoğlan’, 1972’deki ‘Karaoğlan Geliyor’un ardından uzunca bir süre soluklanmış.
2002’de Kaan Urgancıoğlu ve Serdar Gökhan’ın yer aldığı mini diziyle, sansürlü bir biçimde ekrana taşınan ‘Karaoğlan’, şimdi 175m uzunluğunda greenbox fonu ve çekim alanıyla desteklenen görselliğin övgüsünde, 400 kopya ile 300 salonda yeniden vizyonda.

***
Bu kadar bilginin ardından gelelim, aksiyon sahnelerine Guiness rekorlar kitabına 6 kez girmiş ve dünyaca ünlü yıldızlarla çalışmış Joe Alexander ve ekibinden eğitim alınarak hazırlanılan ‘Karaoğlan’ın kritiğine…
Gori Kenti savaş sahneleri için 140 m uzunluğunda aslına uygun kale inşa edilip, 2 adet okçu kulesi yapılan ‘Karaoğlan’ için ilk söylenecek söz, her haliyle masraftan kaçınılmadığı belli olan ve geniş açı çekimleriyle göz dolduran yapımın teknik yönden yabancı benzerleriyle boy ölçüşmeye kalkıştığı!
Moğollara karşı Türk birliğine odaklı öyküde özellikle savaş sahneleri, bazı iddialı yapımlara oranla daha doğal ve inandırıcı.
Ancak Hasan Yalnızoğlu’nun görünümüyle pek uygun düşen Camoka karakterinin mekanik sesi için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Seslendirmenin yerli yapımlarda bir türlü doğru düzgün becerilemediği gerçeğinde, kulak tırmalayan bir biçimde ses efektiyle kalınlaştırılan konuşma, filme ‘yerli’ damgasını vurmak için yeterli. Tek kişiyi sağ koymamak için yemin eden bu vahşi karakterde böylesi abartıya neden ihtiyaç görüldüğünü de anlamak imkânsız. Filmin en başarılı tiplemesi diyeceğimiz Camoka, görünümü ve canlandırmasıyla yeterince vahşi duruyor zaten.

Öykü bakımından sıkıntı çekmemesi gerekirken pek de akıcı olmayan yeni bir senaryoyla karşımıza çıkan, kimi efektleriyle sırıtan ‘Karaoğlan’da pek tanıdık gelen maymun esprisi ve pazarda yaşananlarla yaratılan mizah duygusu, Bayırgülü’nün samanlıktaki tavırlarında da farklı bir şekilde kendini gösteriyor. ‘Sana gönlümü verdim Karaoğlan’ demekle sevginin hissettirilemeyeceğini açıkça ortaya koyan Müge Boz’un canlandırdığı Bayırgülü karakterinin bacak atımından ibaret kalan duygu seli fazlasıyla yavan.
Tamer Çıray’ın müzikleriyle tarihin ruhunu yakalayan filmde, Bayırgülü’nün bacağına ilaveten, üst beden teşhiriyle erotizmi yakalamaya çalışan Volkan Keskin de gelişmiş kasları ve renkli gözleriyle, modern bir Karaoğlan olarak karşımızda.

Belki başrol için günümüz mantığına uygun bir seçim ama kınından çıkan kılıcı kana bulamadan yerine koymayan Uygur kahramanına göre tavırları fazlaca masum. Ayrıca, orijinaline oranla, kadınlarla yakınlaşmalarında da fazlasıyla pasif bir performans sergilemekte. Hele ki, bir devrin gözdesi olan ‘Karaoğlan’ın özünün cümle kadın karakteri yatağa atmak olduğunu düşünürsek! Filmdekini izlerken ‘Acaba günümüzden çok önce yaratılan bu kahraman, yeni moda sansür zihniyetiyle mi kendini baskılıyor’ diye düşünmemek elde değil.
Bu noktada, serüveni ve erotizmi her zaman başat unsurlar olarak kullanan ‘Karaoğlan’ın yaratıcısının Zaman Gazetesi’ne verdiği röportajdaki ‘Karaoğlan camiye girip çıkmıyor. Biraz benim cahilliğimden öyle oldu. İslami açıdan doğru düzgün bir kültür almadığım için bilmiyordum, cesaret edemedim. Bugün çizsem daha zengin olur. İslamiyet'e sahip çıkar, sık sık camiye girer, hocaları mollaları dinler’ sözleri de aklımıza düşüyor tabi ki!

***
‘Binbir Gece’ dizisinin ikinci sezon finalinin son bölümünü canlı olarak çekip yayınlayarak bir ilke imza atan, ülkemizdeki en büyük çizgi roman koleksiyonlarından birine sahip olan ve dizi çekmekle hata ettiğini düşünen Kudret Sabancı’nın yönetmenliğinde öyküsünü anlatmaya çalışan ‘Karaoğlan’da bir diğer zayıf halka, Özlem Yılmaz’ın oyunculuğundaki Çise Hatun…
Çağanbay’la evlenecekken Camoka’ya verilmek üzere kaçırılan ve Karaoğlan tarafından kurtarılarak Malatya’ya getirilen Selçuklu Beyi Koca Uruz’un kızı Çise Hatun da, sarışına göre bir gömlek üstte olsa bile, duyguyu yeterince yansıtamayanlardan.

Tıpkı çoğu Amerikan yapımı gibi çizgi roman ruhunu aktarmayı pek başaramayan ve düşmanlığı gidermek için ‘kız verme’ yolunu kendine has bir estetikle çizip Balaban, Çalık gibi yan karakterlerle komiklik yaşatmaya girişen ‘Karaoğlan’ın bize göre asıl kusuru, her zamanki gibi dolgu model olarak kullanılan, kadınların atışmaları!
Hırsızlık ve dansla yaşamını sürdüren Bayırgülü ile soyluluğunun tam aksi görünümdeki Çise Hatun’u erkek kapma yarışında aynı kefeye koyan sahneler oldukça yapmacık. Bunlarla fazlaca erkek kokan bir zihniyet sergileyen yapımın, kurtuluşu kadın eliyle getirtmesi ise tam bir tezat.

***
Sonuçta TMC yapımın 2012 model edepli ‘Karaoğlan’ı; gelişmiş tekniğine, dekor özenli setlerine, bol sıfırlı bütçesine ve tüm eğlendiriciliğine rağmen Yeşilçam sinemasının canlandırma zihniyetinden kurtulamamış, ilaveten ‘her kılıfa uyarız’ bakış açısıyla çizgi romanın aslını inkâr ettiren gizli sansürün izlerini taşıyan nev-i şahsına münhasır bir kahramanlık filmi.

O kadar ki, davranışları aslıyla neredeyse tek uyuşan tip olan Camoka’nın dışındaki yansımalara bakıp ‘Karaoğlan mı dediniz, biz pek benzetemedik’ demek bile mümkün! Emek verildiği inkâr edilemeyecek yapımla ilgili olarak ‘Benzese de benzettik, benzemese de benzettik’ diyenler de çıkabilir. Karar vermek için izlemek gerek.
Anibal GÜLEROĞLU
www.milliyet.com.tr