Dershaneler üzerinden 'sen - ben kavgası' mı yaşanıyor diye düşündüm önce. AKP'nin dershaneler ile ne alıp veremediği var belli: Sermaye Savaşları yaşanıyor çünkü! Olaya söz konusu alanda dolaşan en az iki milyar dolarlık paradan pay kapma yarışı olarak da bakılabilir çünkü. Bu yüzden 'sen ben kavgası' da yapılır! Devir çıkar devri çünkü. 
 
1960'lardan beri eğitimdeki yetersizliklerden dolayı giderek sayları giderek dört bini aşan dershanelerde her renkten sermaye, her siyasi görüşten değişik ağırlıkta bir oluşum var. Siyasetin einde oyuncak olan her kurum gibi MEB da kendisine çeki düzen vereceğine battıkça battı eğitimin kalkındırılması konusunda.Oysa 'hukuk' ve onun uzantısı 'yargı' var ise bu konularda çok yönlü düşünmek gerektiği de kendiliğinden ağır basar. 
 
Aşağıda irdelemeye çalışacağım gibi eğer bu çekişme içerisinde kendinden menkul 'ayrılıkçı'' oluşumun baş tacı edilmesi ya da bilemediğim başka hinlikler var ise durum daha da kötüdür.
Dershaneler evrensel bir olgudur

24 Ocak Kararları ile birlikte Batı’nın maddi manevi bütün etkilerine açılmak ve özellikle ABD'ye teslimiyet demek olan Özalizm ile birlikte her şey ticarete dönüştürüldüğüne ve zenginler ile teröristler en muteber kişiler olarak algılanmaya ya da onların gizli ve kirli elleri görmezden gelinmeye başladığını göre göre bugünlere geldik. Bu bağlamda Batı öykünmecisi Neo-Liberal Kapitalist Muhafazakâr Demokrat akımın bir uygulayıcısı olarak AKP iktidarının bazı yanlış yönleri olsa da özel ders veren ticarethanelere karışması ne büyük çelişki değil mi? Bilindiği gibi 'özel öğretim' yazıyı bulan Sümerlerle başlayan evrensel bir uygulamadır.

Anlayamadığım bir şey var: Özel dershaneler hangi olumsuzlukları yaygınlaştırdı? Hangi dershane vergisini ödemedi? Hangi dershaneyi anne babalar bastı? Hangi dershanede öğrenci öğretmen kavgası yaşandı? Hangi dershanede kantin ihaleleri üzeriden nice dolaplar döndü? MEB'da özellikle 1950'lerde uygulamaya konulan memur tayini ile öğretmenlerin sürülmesi gibi iğrençlikler hangi dershanede yaşandı? Benzeri durumları bugün hiç sıkılmadan uygulayan AKP ile onun emrindeki MEB çok doğru bir yolda mıdır? Doğrudur yüksek ödemelerden dolayı bazı anne babalar borç batağına düştü. Bir kaçı da canına kıydı. Peki, bunun suçu dershane yöneticilerinin mi yoksa gelmiş geçmiş bütün iktidarlar ile AKP'nin mi?

AKP öğretmenler için AB ülkeleri düzeyinde ne yaptı?

Eski bir eğitimci ve gözlemci bir kişi olarak dershanelerin gerektiğini düşünüyorum. Onların uygulamalarındaki yanlışlar düzeltilerek eğitime katkılarını arttırmaya çalışmak yerine 'kapanı verip gitsinler' anlayışının sakatlığı yanında toplumsal ve ekonomik sakıncalarının var olduğunu görmek için sanırım çok geç değildir.

Sorunun içerisindeki sınıfların kalabalıklaşmaları yanında bazı öğrencilerin özel durumları ile sınıftaki öğrencilerin seviyeleri de yok mudur? Okullara atanan her öğretmenin gerçekten iyi birer eğitimci olduğunu kim söyleyebilir? Kaldı ki öğretmenlerin kendisini geliştirebilmesi için MEB hangi meslek içi kursları vermektedir? Öğretmenlerin aylıkları hiç bir iktidar döneminde olmadığından çok ne kadar arttırıldı? Bir de o kendisine öykünülen ve adına taparcasına hiç gerekmediği halde bir bakanlık bile kurulan AKP döneminde öğretmenlerin gelirleri AB ülkelerinden hangisine göre düzenlenilmeye çalışıldı?  

Öte yandan Japonya'nın kalkınmasında NHK'nin 1950'lerde yaygınlaştırdığı okul televizyonu ile özel dershanelerin de payı çok büyüktür. Her sınıfı (15) ya da (25) öğrenciye indiremeyeceğinize göre eğitimin kalitesini arttırmak için sınıf öğretmenlerinin kalabalıklıktan dolayı noksan bıraktığı bilgileri dershane öğretmenleri ile geliştirmek zorundasınız. Çok yönlü bir etkileşim içerisinde olduğumuzdan dolayı doğan nice açılıklardan ve siyasi çekişmelerden payını alan dershane sorunun diğer boyutlarına bakalım şimdi.

Kürtçe dershanelere duyulan ilgisizlik yeni bir devletçilik doğuruyor

Dershanelerin işleyişinde bazı aksaklıklar olabilir. Bunlar bugüne kadar neden düzeltilmedi? Adı büyük Milli Eğitim  Bakanlığı ne zaman sınıflardaki yığılmaları ortadan kaldırarak daha nitelikli eğitim verebildi de şimdi sanki okullar güllük gülistanlıkmış gibi dershanelerin okullaştırılması gibi yine sapır sapır dökülecek yeni bir kargaşaya adım atılmak isteniyor. İnanın anlamak zor. Bence sorunun içerisinde Kürtçü ayrılıkçı kesimlerin Kürtçe Dershaneler konusundaki başarısızlıkları da örtülerek eğitimin devletleştirilmesi düşünülmektedir.

Sanırım AKP içerisinde BOP de bulunan Batı’nın Osmanlı Devletimizi yıkarken Yabancı Okulları da devreye sokarak uyguladığı ‘bir ulus yaratmak’ (millet inşası) doğrultusunda Kürtçe eğitimin yaygınlaştırılmasına ağırlık verebilmek için çok yönlü bir kurnazlıkla yeni bir ‘devletçilik’ denemeye kalkışıyor. Bunu görmüyor muyuz? Peki, olası bir yaygın Kürtçe eğitimde Kırmancca mı Zazaca mı Soranice mi öğretilecek? Kaldı ki bu dilimsi ağızların ya da lehçelerin içindeki sayılara göre Farsça matematik ve geometri öğretilmesi kamuoyuna ve özellikle öğrencilere nasıl açıklanacak? Bu konuda belki de İran İslam Cumhuriyetinden matematik öğretmenleri ithal edilecektir, yabancı doktor ithalatında olduğu gibi!!

Dershaneler üzerinden demir yumruk göstermek 

Peki, 'kapansın' denilen sayıları dört bin yüz (4.100) kadar olan ve iki milyar ABD doları para akışı sağlanan bu dershane şirketleri Maliye'nin o çapraşık ve sömürüye dayalı işlemleri yüzünden bir çırpıda nasıl kapanıverecek? Bir ya da iki yıl gibi süre tanınması sürecinde bu şirketlerde doğabilecek olan kavgaları, aile içi şiddetleri, boşanmaları ve olası intiharları başta Başbakan Erdoğan olmak üzere eski arkadaşım MEB Prof. Dr. Nabi Avcı hiç düşünmüyorlar mı?

Öte yandan, serbest piyasanın işleyişini bir yana bırakarak, toplumsal geleneklerimizde de var olan 'dükkân açma' özgürlüğü sadece dershaneler bağlamında ortadan kaldırılmak istendiğine göre AKP kendisinden olmayan ve ayrılıkçı Kürtçü siyasete kulak asmayan diğer partiler, STK ve geçinmek için didinen on binlerce şirketi ne zaman kapatacaktır? Bu gibi devletçilik dayatmalarının ucu görülmeye başlandığına göre AKP giderek demir yumruk olmaya başlıyor ya da Tek Parti yönetiminin bazı yönlerini aba altından sopa göstermek biçiminde uygulamaya başlıyor diyemez miyiz?

Mesleki ve teknik eğitim yeterli mi?

Bence AKP tez elden Yargı'dan da Eğitim'den de Dershanelerden de elini ayağını çekmelidir. İktidar olarak hizmetlerin yeniden düzenlenmesi, ucuzlatılması, gücü yetmeyen anne babalara destek olunması yollarına gidilebilir. Bu alanda çalışan yüz bini aşkın öğretmen ile en az otuz bin kadar çalışanın hakkını bir çırpıda yemek hangi adalete, hangi kalkınma anlayışına sığar? Kaldı ki gençlere birer ‘altın bilezik’ kazandırmak demek olan Mesleki ve Teknik Eğitime gerektiği gibi ağırlık veremeyen AKP’nin şimdi kimi odakların da etkisi ile dershaneleri özel okullara çevirterek eğitimde yeni bir kargaşa yaratmaya kalkışması gerçekten anlaşılır gibi değildir.

Eğitim sosyolojisi, eğitimde uygulama ile eğitimde ölçme ve değerlendirme gibi dersler almış ve 1985’te ‘ara insan gücü’ yetiştirilmesinin önemine ilişkin Diploma ve Altın Bilezik adlı belgesel diziler hazırlamış bir kişi olarak gelişmeler karşısında şaşkına dönememek mümkün değil. Önceleri çok iyiyiydi her şey? Elbette değildi. Ancak sorunları bu kadar da içinden çıkılmaz durumlara doğru sürüklemek hiç de doğru değil.

Genel af söylentisi de dershanelerin okullaştırılması da çok amaçlıdır

Peki, benim gibi evinde oturan emekliler ve işsizler ordusu ile topraklı ya da topraksız ancak kırk kanaat geçinen köylüler ne olacak? Bana göre içerisine M. Barzani ile terör örgütü uzantılarının hayali haritaları da içeren Kürdistan düşleri ile daha bir toz dumana bürünen bu ortamdayız.

Başbakan'ın Diyarbakır'da M. Barzani coşkusu ile söylediği 'Dağdakiler inecek, cezaevleri boşalacak’ sözleri ne yazık ki çok yönlü bir oy avcılığı da içerdiğinden muhalefet de bu yaklaşıma ilişememiştir.Bu kargaşa içerisinde toplumun ayrılıkçılık süreci boyunca ‘bölünerek parçalanması’ bağlamında yaygınlaşmaya başlayan ‘psikolojik kopuş’ toplumu bir birine bağlayan ortak milli değerler ile İslami değerleri de allak bullak etmeye yönelik değil midir?

Anlaşılan AKP 'ben yaptım oldu', 'benden olmayan Cehennemdir' ya da 'bu işten benim kazancım ne ki' diye düşünüyor ise kendisine yeminle bağlı olduğunu sandığım kemikleşmiş seçmenler dışındakilerin başı ezilecek, kazanç yolları da kapanacak öyle mi? Çok yönlü bu girişimin ardında Türkçe'nin ötelenmesi ve ne kentleşmeyi ne matematiği ne eğitimi ne de hukuku karşılayamayacak olan yerel ağızlar ya da dilimsi oluşumlar ile bulandırılması gibi bir başka sinsi girişimin varlığı da düşünülebilir. Belki de AKP Batı'da da uygulanan eşitlik hukuku içerisinde yan yana kardeşçe yaşamayı savunarak ortak değerlerde kenetlenmek yerine Terör Odaklarının istediği 'özerklik' uygulamasının önünü bu yollarla tıkamak istiyor.

Gazetecilerin ‘Genel Af mı demek istediğiniz’ sorusuna karşılık olarak Başbakan’ın 'Ben hayallerimi anlatıyorum siz Genel Af diyorsunuz' açıklaması ile Yargının da ayaklar altına alınmak istendiği bir kargaşaya doğru gidilmek istendiğinin yansımalarından başka bir şey değildir. Bana göre ‘genel af’ var ise ne hukuk ne de yargı yok demektir. ‘Genel af’ ancak mutlâkiyetler ile faşit, Nazist ve diktatörlerin egemenliğindeki tek parti yönetimlerinde olabilir.

Dershanelerin kaderinin bir iki yıl ötelenerek çözüme kavuşturulmak istendiği şu günlerde bakalım Başbakan ile çevresindekilerin çok yönlü düşlerine toplum kesimleri nasıl tepki verecektir. Ilıcalı televizyon alıp program yapıyorsa ülke bayağı bir dertte demektir.


Ömer Faruk YILMAZ