‘Zaman, sessiz bir testeredir’
demiş felsefe tarihinin ünlü isimlerinden Immanuele Kant. Gerçekten de kendisine ayrılan sürenin sonuna gelen sessizce çekilip gidiyor yaşam sahnesinden. Daha ne olduğunu anlamadan tükenen ömürler bir yana, zamanın, verimlilik-popülerlik üstündeki etkisi de yadsınamaz.

Nitekim bu etki hayatın gerçeklerinin beyazperdedeki yansıması olan kurgular-karakterler için de geçerli. Bir dönem gözde olanlar, süreç içinde basitliğe dönüşüp gözden düşebiliyorlar mesela. Buna karşılık tıpkı gerçek kişiler gibi beyazperdenin de akılda iz bırakan karakterleri olduğu muhakkak. Nasıl ki, 1995’ten bu yana yıllara meydan okuyarak aynı çılgınlıklarıyla günümüze erişmeyi başaran ‘Bad Boys’ da bunlardan!

Ülkemizde ‘Çılgın İkili’ adıyla beyazperdede yer alan film, Will Smith ile Martin Lawrence beraberliğinden çok başarılı bir performans yakalarken, ikilinin canlandırdığı narkotik şube dedektifleri Mike ve Marcus karakterlerini de sevimlilikleriyle hafızalara kazımıştı adeta. Lakin oldukça hareketli ilerleyen aksiyon öyküsünü, mizah ve dostlukla pekiştiren ‘Bad Boys/Çılgın İkili’nin devamı hemen gelmemişti. Will Smith ve Martin Lawrence’ın da kariyerlerinde mihenk taşı sayılabilecek filmin ikincisi 2003 yılında beyazperdede yerini alabilmişti ancak.

Inner Circle’ın ‘Bad Boys’ parçasıyla aksiyonunu ve hafızalardaki yerini güçlendiren serinin üçüncü filmi olan ‘Bad Boys: For Life/Bad Boys: Her Zaman Çılgın’ için ise ikinciden daha da uzun bir zaman gerekti. ‘Bad Boys’ sevenlere umudu kestirecek biçimde tam 17 yıl aranın ardından sinemada yerini aldı. Bunca uzun bir ara serinin aksiyon tadından ve karakter yapısından bir şey kaybettirmiş miydi peki? Gelin bu sorunun cevabını yıllara meydan okuyan ‘Çılgın İkili’nin içerik incelemesiyle verelim.

 

BERABER YAŞARIZ, BERABER ÖLÜRÜZ

Hani atalarımız ‘Har vurup harman savurma’ demişler ya… İşte günümüzde hemen her alanda bu mantıkla hareket edilmekte. Kuşkusuz kurgu dünyası da nasipleniyor bundan. Ama unutmamak lazım ki, bu mantığın sonuçları lehte değil aleyhte gelişiyor çoğu zaman. 

Nitekim sinema tarihinde önemli bir yeri olan Hollywood’un yenilikçi senaryo sıkıntısı yaşadığı ve eskilerden medet umma sürecinde olduğu bilinen bir gerçek. Elindeki yaratıcılık potansiyelini peş peşe filmlerle savurarak tüketmenin getirisi midir, yoksa filmlerin yanı sıra internet dizilerinin bolluğunda her türlü atraksiyonu görüp kanıksayan insanlara ilginç gelebilecek konu kalmadığından mıdır bilinmez… Hollywood’un eskisi gibi kayda değer yaratıcılıkta film ürettiği söylenemez. Hal böyle olunca yıllar öncesinden gelen işler yeniden masaya yatırılıp bunlar üstünden ilerleme formülleri geliştiriliyor. ‘Bad Boys’ aksiyonunun 17 yıl aranın ardından beyazperdede boy göstermesinin en özet izahı da bu olsa gerek!

Ancak Hollywood gerçeğiyle ilgili bu tespiti yaparken ortaya konan işlerin hakkını da yememek lazım… Kimi devam filmleri veya yeniden çevirimler eskilerini aratırken kimileri de yıllara rağmen içerik veya karakter tatlarında bir eksiklik yaşatmıyor seyircisine. Nasıl ki, ‘Bad Boys: For Life/Bad Boys: Her Zaman Çılgın’ filmi de ikinci kategoriye girenlerden!

Miami caddelerinde trafiği birbirine katarak yol alan lüks araçla sergilenen müthiş gösteriyle açılışını yapan film, Florida Eyaleti’nin ünlü kentinin görselliğini el işi deri koltuklara sahip spor arabanınkiyle birleştirerek yol alırken, kumsaldaki beyaz zencilerin rehavetli yaşamına da kısaca göz attırıyor seyircisine.

Dahası Batman’in ‘Batmobile’ini bile geride bırakan türdeki araba performansını, yangın musluğuna kapıyı çarptırarak noktalayan hızlı aksiyondan ‘dedelik’ çıkması da ilk andan ters köşe yaşatıyor size. Marcus ile Mike’ın yeni jenerasyonla tanışmasındaki duygusallıktan Mexico’daki kadın hapishanesindeki isyana dalan film, çok hızlı ve organize biçimde gerçekleşen kaçışın ardından başlatıyor öyküsünü.


Aileye onur ve saygı kazandıracak oğlun annesini kaçırarak başlattığı intikamcılık öyküsünde yaşananları filme bırakıp içerikten yansıyanlara geçecek olursak…

Marcus ile Mike’ın yıllara yenik düşen görselliğiyle karşımıza gelen ‘Bad Boys’un içeriğinden çıkan baş mesaj, ‘En önemli şey ailedir’ vurgusu! Bunu olayların temeline oturtan film, babalığın-dedeliğin güzelliğini saptarken insanların zamanlarının bir bölümünü ailelerine ayırmalarının gerekliliğine de dikkat çekiyor.

Senaryosu gayet sağlam olan ve ustaca yönetilen filmdeki bir diğer mesaj, hayatımızı yaşarken hızla nereye doğru koşturduğumuzu durup düşünmemiz gerektiği! Sakalını boyayarak yaşlanma bunalımını yansıtan Mike ile amirinin yaptığı konuşmadaki hikâye bu noktada çok etkileyici biçimde yansıyor bize.


İnsanların yıpratıcı çalışma temposunda durma zamanını bilmesi konusunda da mesajcılık yapan senaryoda emekliye ayrılıp evde oturmaya niyetlenen erkekler de unutulmamış. Boş kalan erkeğin tamir beceriksizliği ve ortalığı dağıtma konusunda kadınların başına nasıl bela olacakları komedi diliyle yansıtılmış. Böylece bir yandan ‘Aileyle birlikte olmak için emeklilik güzeldir’ denirken bir yandan da ‘Boş kalan erkek çekilmez’ tablosu sergilenmekte.

Evliliğin ve çoluk çocuğa karışmanın her insan için önemli olduğunu, hayatın anlamının yeni nesiller yaratmaktan geçtiğini işleyen senaryoda ‘Aşk’a dair mesajcılık da bulunmakta. Gerçek aşkın zorluğunu ve ilişkilerin sınanacağını söyleyen Mike aracılığıyla evliliğin meşakkatli bir süreç teşkil ettiğini ve sabır gerektiğini işleyen senaryoda ayrıca ‘İnanç’ vurgusu da hayli ön planda.


Kötülerle mücadele sürecinde Tanrı’ya karşı kendini suçlu hisseden Marcus aracılığıyla inançlı olmanın insanı rahatlatacağına dair saptamalarda bulunan… Ama kötülere karşı ikna edici dilin pek işe yaramayacağını da gösteren filmdeki bir diğer mesaj, mesleklerdeki eski ve yeni çatışmacılığı! İleri polislik becerisini klasik usulün karşısına çıkartan akış, en doğru formülün kaynaşmak yani eskilerin deneyiminden ders alarak yeni metotları uygulamak olduğunu gösteriyor.



Seven kadının ihaneti yaşadığında ne kadar tehlikeli olabileceğine odaklanan ve internete yüklenen görüntülerin insanları yönlendirmedeki büyük güce de dikkat çekmeyi ihmal etmeyen filmin genel mesajına gelince… ‘Dostluk ve dayanışma’! Mike ve Marcus’un yıllara meydan okuyan aksiyon ortaklığını ‘Beraber yaşarız, beraber ölürüz’ söylemiyle destekleyen senaryo, dostluk ve dayanışmanın olgunlaştıkça geliştiğini resmederken sürpriz gelişimiyle de bu çerçevede ‘Bad Boys’un yeni jenerasyonuna yol veriyor bir anlamda.


SONUÇTA;
Goethe’nin ‘Yaşamaya zaman ayırın, zira zaman bunun için yaratılmıştır’ sözündeki mantıkla paralel bir içerik geliştirerek özel yaşamımız için zaman ayırmadan zamanın akıp gittiğini hissettiren… Ve geçmişin hatalarının geleceği iyi-kötü biçimde etkileyebileceğini gösteren… Miami’nin zengin tablosuna karşı Mexico’nun telefon çekmeyen varoşluğunu koyarak kıyaslama yaptıran ‘Bad Boys: For Life/Bad Boys: Her Zaman Çılgın’, gerek içeriğiyle, gerek aksiyonuyla, gerekse mizahi yönleriyle keyifli bir film konumunda.

SONY’nin ‘Bad Boys 4’ için çok bekletmeyeceği ve ‘Bad Boys’ parçasının enerjisini sonraki jenerasyona geçireceği umuduyla… Beraber yaşarız, beraber ölürüz demenin yolculuğunda!

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal