‘Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur’
demiş atalar… Yani insanları gereğinden fazla kollayıp korumanın yüzsüzleştirmeye-arsızlaştırmaya yol açacağını, hak edene hakkını vermemenin de hırsızlığı doğuracağını işaret etmişler. Hiç kimse anasının karnından arsız-hırsız doğamayacağına göre, acındırmayla acıktırmanın yanlışlığını işaret eden bu sözün doğruluk payı bir hayli fazla. Nitekim suçların-suçluların alt yapısında büyük oranda toplumsal olumsuzlukların yattığı da bir gerçek.

Gerçeklerin böyle olmasına karşın arsızlığın- hırsızlığın övgüyle karşılanacak bir yanı olmadığı da muhakkak. Ancak yeni nesil kurgular anti kahramanlara övgüler dizmeye, suçlulardan kahramanlar yaratmaya, soygunları özendirici üslupla aktarıp destanlaştırmaya pek meraklılar. Nasıl ki, yapılan eylemin suç mahiyetini görünmez kılarcasına yansıtılan ve adeta ‘Becerene helal olsun’ mantığıyla işlenen böylesi yapımlardan biri de, Steven Soderbergh’in yönettiği ‘Şanslı Logan/Logan Lucky’!

Traffic, Sex, Lies and Videotape, Ocean’s serisi gibi yapımlarla ününe ün katan Oscar ödüllü yönetmenin ‘Şanslı Logan’ macerası, keyfe keder gerçekleştirilen suç eyleminde ‘Şanslı Soyguncu’ olmanın inceliğine güzelleme adeta.


SOYGUNDA BİLE AÇ GÖZLÜ OLMAYACAKSIN!

Kuzey Carolina’nın taşra havasını, kendine has hikâyesi olan country müziğinden baba-kız muhabbetine hissettirerek açılışını yapan ‘Şanslı Logan’, tam anlamıyla aile boyu soygun aksiyonu. Tabii arada Amerikan yönetiminin ve halkının askerlerine-gazilerine destek çıkması gerektiğine dair söylemler, boşanmış ailelerin çocuklarının iki derede bir arada kalmışlığına yönelik yansımalar ve kendi şehrini-güvenlik birimini kurmuş araba yarışı sektörüne dizilen övgülerle reklamcılığı iç içe geçiren sahneler de mevcut.


Logan Ailesi’nin üstüne yapışan şanssızlık lanetinden nasiplenen kardeşlerin bu laneti kırma mücadelesi olarak başlatılan suç öyküsünün özünde şanssızlık olsa da suçu tetikleyen asıl unsur, çalışarak hayatlarını kazanmaya çabalayan Logan kardeşlerin önüne çıkan toplumsal olumsuzluklar. Dahası bu soygunculukla aile hallerini harmanlayan kombinasyonda Logan kardeşlerin yanı sıra Bang kardeşler de yer almakta.

Logan Kardeşlere kısaca bakacak olursak…
Jimmy(Channing Tatum) okul yıllarında başarılı bir sporcu olacakken geçirdiği kaza sonucu dizinin sakatlanmasıyla şanssızlık lanetinden nasiplenmiş. Sakatlığından dolayı sigorta şirketlerinin ‘işe alınması sakıncalı kişi’ yaklaşımına maruz kalıp sürekli işten çıkartılan, bundan dolayı da kızının velayetini boşandığı karısına kaptıran Jimmy, parasızlığın ne menem şey olduğunu görmek için yeterli bir karakter. Kardeşi Clyde(Adam Driver) derseniz… Kolunun bir kısmını Irak’ta kaybetmiş ve barda çalışmakta. Ancak kendini bilmezlerin tacizi her daim can sıkıcı bir durum olarak karşısına çıkmakta… Ailenin en küçüğü olan ve ne hikmetse şanssızlık lanetinden nasiplenmeyen Mellie (Riley Keough) ise kuaförde çalışmakta ve hızlı araba kullanmaya oldukça meraklı.


Diğer kanattaki Bang kardeşlerin başı ise Joe Bang(Daniel Craig)… Tansiyon hastalarının tuz tutkusunu gidermede ‘yapay tuz’ formülünü etkileyici biçimde dillendiren Joe, zulaladığı hırsızlık parasına güvenip hapis cezasını tamamlamayı bekleyen bir kasa hırsızı. Kardeşleri de kendilerince değer yargıları geliştirerek suç işlememeye yemin etmiş ilginç tipler. Anlayacağınız her iki ailede de üçer kardeş bulunmakta.

Bu iki aile Jimmy’nin yaptığı plan çerçevesinde bir araya gelip soygun maddelerine uygun hareket ederken hedefte araba yarışlarının hâsılatı var. Neye niyet NASCAR yarışlarına kısmet misali gelişen süreçte asıl ilginç olan da hâsılatı kaldırmanın şekli!


Yılların tecrübeli soyguncusu gibi soğukkanlı ve dakik hareket eden Logan kardeşlerin yancısı gibi duran Bang kardeşler boşlukları doldururken asıl yük Logan Ailesinin üstüne bindirilmiş. Tabii bu esnadaki oyunculuğun doğallığına da dikkat çekmek lazım. Tartışmalar, planlar ve ‘Bizim söylediğimiz kadarını bilecekler’ mantığıyla Bang kardeşleri soyguna ikna olayı… Hepsi de Jimmy ve Clyde’ın amatörlükle zekâyı buluşturan suç performansındaki telaşsız canlandırmadan dolayı kendi haline akan bir çekicilikle yansıyor seyirciye. Bu çekiciliğe ekstra katkısı olan karakterse, yetkilileri kesinlikle hapishanesinden uzak tutmaya kararlı olan ve başına iş almak istemediği için her olumsuzluğu hasıraltı eden hapishane müdürü.


Rebecca Blunt imzalı senaryonun verdiği mesajlara gelince… Yapımın bana göre en etkili yanı, soygunun aşamalarını gösteren maddeler… Ki, bunların içinde özellikle kayda değer olan, ‘İhtiyacından fazlasını almayacaksın’ diyerek hırsızlıkta bile aç gözlü olmamak gerektiğini vurgulayanı!


Amerika’da parası olmayanın sağlık hizmetlerinden yeterince yaranamadığını ‘tetanos aşısı’ üstünden vurgulayıp bu konudaki gönüllü çalışmaların bağışlarla yürütüldüğü gerçeğine içeriğinde yer veren… Yarış pilotlarının reklam verenlerin sponsorluğuyla nasıl sıkboğaz edildiğini örnekleyen ‘Şanlı Logan’da dikkat edilmesi gereken bir başka mesaj da sigorta şirketlerinin çalışma mantığına yönelik… Ekmek parası peşindeki bir işçinin bacağındaki hafif sakatlığı bile ‘başa iş açar’ şeklinde değerlendirerek işine son verilmesine yol açan sigortacıların öte yandan araba yarışlarının sigortalanmış hâsılatındaki kayıpları fazla irdelemeden ödemeleri ‘büyük hırsızların-güçlü olanların her daim kollandığını mimleyen ince bir eleştiri. Yani dünyanın neresinde olursa olsun sade vatandaşa gözünü açan kurumlar, patronlara gık diyememekte!


SONUÇTA; ‘Şanslı Soyguncu’
olmanın inceliğini, ‘Soygunda bile aç gözlü olmayacaksın’ şartına bağlayan ve her işte şanssızlığa yer vermemek için detaylandırılmış akılcı plan yapmanın gereğine işaret eden ‘Şanslı Logan’, gerek namusuyla çalışan insanları hırsızlığa mecbur eden adaletsiz düzene yönelik söylemleri, gerekse kadınların erkekleri tuzağa düşürme becerisini gösteren türden finaliyle farklı tat hissettiren kendine has bir suç anlatısı. 11 yaşındaki oyuncu Farrah Mackenzie’nin canlandırdığı Sadie Logan da bu anlatının şeker portakalı! ‘Şanslı Logan’ı tavsiye etmek bizden… Aile boyu soygunun tadını çıkartması sizden.

Anibal GÜLEROĞLU