Camlarımız kırıktı, naylonla örtülüydü, kerpiç bir evimiz vardı, soğuk öyle ciğerime ciğerime işledi ki, 40 günlüktüm daha, dayanamadım. Donarak öldüm. Bilemedim çocuk ölüm oranında OECD ülkeleri içinde 1. olduğumuzu… Ne bileyim, adım kaderim miydi? Benim adım Ayaz Bebek…

Mezra yolu karla kaplıydı, beni hastaneye götüremediler. Hepiniz beni babamın sırtındaki çuvalda gördünüz. O zaman ben zaten ölmüştüm. Van Valisi de zaten izin vermedi bu işin soruşturulmasına… Ülkemde çocuk olmanın fıtratında mı var ölmek? Ben 1,5 yaşındayken ölen Muharrem Taş…

Yaşamak istemedim, ben daha küçük bir çocuktum, evcilik oynuyordum, apar topar evlendirildim.… Dinen günahmış falan düşünmedim, öyle yaşamaktansa ölmeyi seçtim. Nereden bilecektim benim gibi çocuk gelin sayısının 181binden fazla olduğunu? Biz çocuk gelinler, sizin bu ahlaksız, kendini bilmez hallerinizden utanıyoruz! Bırakmadınız ki çocukluğumuzu doyasıya yaşayalım!

Bizim babamız işsizdi, annemiz Emine Akçay, biz üşümeyelim diye saç kurutma makinesini çalıştırdı, bizi ısıttı, günlerdir karnımız açtı… annemiz dayanamadı kendini astı, biz öksüz kaldık. Babamızı işsiz bırakan, annemizi ölüme gönderenlerden şikayetçiyiz.

Van depreminde yetim kalan 155 çocuk, Soma'da yaş ortalaması 10 olan ve öksüz kalan 432 çocuk… Gözlerimiz baba arar, biz bilmiyoruz ki: ”Çocuklar kimden hesap sorar?”

"Çocuklara kıymayın efendiler" naraları atanlar, siz verdiniz o yetkiyi ve 241 can aldınız. Biz öldürülen çocuklar, siz hükümet büyüklerini sabırla bekliyoruz.
Kimsesiz çocuklara tecavüz ettiniz, 28 kişi utanmadınız, 13 yaşındaki N.Ç.’ye nasıl kıydınız? Sadece Pozantı, Şakran değil, bizi her yerde öldürdünüz. Ensar Vakfı’nın misafirhane dediği evlerin güvensiz olduğunu biz nereden bilebilirdik, öğretmen dediğimiz kişilerin bizim geleceğimizi çalan sapıklar olduğunu biz nereden bilebilirdik?

Hayat boyu kime güveneceğiz, kabuslu günlerimizin sorumlusu siz yetkililersiniz..Biz tecavüze uğrayan çocuklardan nasıl bir gelecek bekliyorsunuz? Var mı bir planınız? Yine mi bizleri o evlere mahkûm edeceksiniz? Yazıklar olsun sizin büyüklüğünüze!

KPSS soruşturmasında Urfa’dan geldik, beni “Burası çocuk yuvası değil” diyerek, bu soğuk havada dışarı attınız, ben 1 yaşındaki çocuk annesiz ne yapardım, sizin büyüklüğünüzü bu mu?

Okula göndermedin, haftada 54 saat çalıştırdın, yüzde 3,4ümüzü yaraladın sakatladın, üçte birimize iş yerinde yemek vermedin, yarımızdan çoğu 400TL altında çalıştık. Biz 1 milyon çocuk işçiyiz… Siz büyüklerimizden utanıyoruz.

Bizi aç bıraktın, dilendirdin, yetmedi kafese attın. Biz Türkiye’ye sığınan, hayatta kalmaya çalışan Suriyeli çocuklarız. Bu kafeslerden de, bu hayattan da utanıyoruz.
Baklava çalarken insan bilemiyor ki; açlık sınırında yaşayan yüzde 24,6 çocuktan biri olduğunu… Sahi; oruç bir ay tutulur da, bir ömür tutulamaz değil mi? İftar sofraları şenlikli olur değil mi? Yok yok hiç ağzım sulanmadı… Gözlerim mi? Öyle işte utanınca yere bakar benim gözlerim…. Utanıyorum baklava çaldığım için. Baklava için hapsedildim. Ama çok canım çekmişti be abla…

“Daha çok çocuk doğurun” diyorsun da, bu iş çok yorucu, biz kağıt toplayan çocuklar yeterince üşüdük, yaralandık, sarsıldık… Erzurum'da kâğıt mendil satıcılığı yaparak aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışırken, soğuk havanın etkisiyle yerde uyuyakalan 10 yaşındaki çocuğum ben… Sahi görmediniz mi, sizin yürekleriniz hiç burkulmadı mı?

Ailemize iş imkânları verilseydi, biz Uludere’de kaçakçılık yapar mıydık? Kaçakçılık yaparken katledilir miydik? Öldürülen bizim çocukluğumuz muydu sahiden? Parçalanan bizim bedenlerimiz miydi, kimliğimiz miydi, sahi biz niye öldük, biz niye büyüyemedik? Bizi o yollara sürükleyen hangi adil düzendi? Biz sadece çocuktuk, kaçakçılıkla zengin falan da olamazdık. Karın tokluğunaydı hayatlarımız, aç kaldı çocukluğumuz…

16 yaşındaki Sıla Abalay benim için adalet istedi diye hapiste… Ben Berkin Elvan. İsmimi duyanların tüyleri diken diken oluyormuş. Aldığı nefes tıkanıyormuş. Korkmayın sayın büyükler, ben sadece bir çocuktum ve hep çocuk kalacağım.

Siz insanlığınızdan utanmazken, biz nüfusun yüzde 30u olan çocuklar, siz büyüklerden, hepinizden utanıyoruz… Bizi koruyup kollayamadığınız için… Bize bunları yaşattığınız için…

Kerkük, Musul, Telafer, Doğu Türkistan… ve dünyanın bir çok yerinde katledilen çocuklarız biz…
“Öksüz”; derler annesi ölene, “Yetim” derler babası ölene… Ya vatanı ölene, dünyası ölene,  devleti ölene,  ne denir çocuklar? Vatansız çocuklar da büyür öyle mi?  Söyleyin devlet büyükleri; nasıl büyür bu çocuklar?
 
Seray DEREN – Hür Kalem