Bu acı hikayeyi paylaşmak istiyorum, köşeme aldım. İçinden çıkarılacak öyle çok ders var ki.

“Ablam benzin dökülerek yakıldı!”  yazıyordu bir paylaşımında… yıllardır tanıdığımı sanıyordum… Meğer bilmediğim acı bir yanı varmış. “Ablanın hikayesini bilmiyordum, çok üzüldüm. Nasıl oldu? Acını tazelemek istemem ama eğer istersen yaşadıklarını anlat paylaşalım köşemde” dedim mesajımda.
“Sağol ablacığım,evet tam 17 yıl oldu 23 yaşında kocası olacak katil, benzinle yaktı 2,5 ay yaşadı. İki oğlu vardı, 9 aylık bir bebeği ve iki yaşında diğer oğlu kaldı geride….biraz uzun bir hikaye… çocukları uyutayım sonra anlatırım.” Dedi…
O boşlukta düşündüm… Tanıdığımızı sandığımız herkesi gerçekten tanıyor muyuz? Kim bilir etrafımızda ne acılar karanlıklarda, ne karanlıklar acı içinde?  Mutlu aile tabloları, hangi acıları gölgeliyor? Acı sorular, kanayan cevaplar… ben düşünürken çocuklar çoktan huzurlu uykularına dalmıştı…  O yazdı, ben köşeme taşıdım… Okuyalım bu acı ve gerçek hikayeyi…
“Kaçarak evlenmişti… kaçtığı kişi oturduğumuz semte yakındı, fakat biz tanımıyorduk. Çok sonra öğrendik ki;  bu ailede kan davası varmış,hap filan kullanıyorlarmış. İzmit’in Taşköprü Köyü’ndenmiş bunlar…  Polisle araları da çok iyiymiş… Adını bile anmak istemiyorum! O katilin abisinin kolunda koca bir  kurt dövmesi görmüştüm. Katilin kızkardeşlerinin,  ablamı dövdüğünü duyardım.  Çok hakaret ettiklerini duyuyorduk… “Sen Alevisin,  siz mum söndü yapıyorsunuz” vs.. bunun gibi bir sürü pislik, iftira cehalet dolu yakıştırmalar yapıyorlardı… Ablamın yüzü gözü mosmor eve döndüğünü hatırlıyorum.  Çok çekti ablam çok! Tabii aileminde sorumsuzluğu çok bu olayda! 
Bir  gün iş çıkışı ablama uğrayayım dedim,  gördüklerim beni şok etmişti. O’nu ve çocuklarını bodruma atmışlar,  resmen fareler gibi yaşıyorlardı. Elimdeki  beş lirayı verebildim sadece. Ailemin sorumsuzluğundan bıkıp usanarak yaşıyordum o günlerde…  Ablam;  o acı olayın olduğu günlerde, yakılacağı zamanlarda, bizim eve gitmiş:”Çocuklarım aç!”  demiş. Annem  ise; “Çocukları kocana ver, eve dön!” demiş.  Düşünebiliyor musun abla; bir anne; 9 aylık ve iki yaşındaki küçücük çocuklarını nasıl bırakır, nasıl bırakabilir?”
Haklıydı,  bizim sosyal imkanlarımız düzgün olsa, sosyal devletimiz olsa, ne abla:“Çocuklarım aç” der, ne de anne böyle bir şey söyleyebilirdi, devletin imkanları kimseyi aç açıkta bırakmazdı… Çok derin ve acı bu hikayeyi okumaya  devam edelim.
“Tabii ki ablam, olması gerekeni yaptı,  çocuklarını bırakmadı. Erkek kardeşim ablamı eve bırakmış ve orada kocasına:“Akıllı ol, ailene bak, onları kimseye muhtaç etme!” demiş ve dönmüş. Ablamın anlattığı: “Sabah leğende çamaşır yıkarken, kafamdan aşağı bir şeyler dökülüyordu.” Dedi. Katil, benzin döküyormuş ablamın üstüne… Bir de karşısında durup kibriti üstüne atmış.  Daha sonra su dolu kovayı,  kafasından aşağı dökmüş! Meğer; su,  benzini daha da alevlendiriyormuş!  Ablam, kendini dışarı atmış,  etraftan yetişenler olmuş! Ambulansla İstanbul’a hastaneye kaldırmışlar… Bize ise bir kaç gün sonra haber verdiler… “
O anlatırken ağlıyor, duraksıyor, o günleri tekrar yaşıyordu muhtemelen…. Ben okudukça hisseder gibiydim… Bir yaraya merhem olur mu dinlemek, paylaşmak bilemiyorum ama IŞIK olur belki… 
“Bize geç haber verdiler. Ablamı tehdit  bileetmişler. Herif kaçtı,  polise ifade verildi,  hiç bir şey yapılmadı. Gazete ve televizyonlar hastaneye akın ediyorlardı… Röportaj yapmak istemiyorduk... Fakat Kanal D evimize kadar geldi,  ben konuştum,annem de hastanede konuşmuş… Ağlıyormuş izleyemedim televizyonu o zaman haberim yoktu…  Bu aile her türlü pisliği yapıp, sonra da  gidip deli raporu alıyorlarmış! Duyduğumuza göre polis onların arkasındaymış. Onca uğraştan sonra bile; ceza almadı o pislik mahluk!  Ablam beline kadar yanmıştı! Tanınmıyordu! Bir  sürü estetik operasyon geçirdi! Bacaklarından deri alıp,  göğüs kısmını kapatıyorlardı! Kolları yapışıktı açılamıyordu! Zaten çok da zayıftı! Ciğerleri yanmıştı! Bünyesi kaldıramıyordu,  artık kötü çok kötü durumdaydı! 2,5 ay yaşatılabildi. Tesadüf o ki,  99 Marmara Depremi’nden bir saat sonra kaybettik ablamı… ve bu olay depremin gölgesinde kaldı,unutuldu, önemsenmedi! Cenazesi mahallemize getirildi, orada defnedildi!  Ablamın hikayesi kısaca bu işte… Katiller daha sonra çocukları alıp ortadan kayboldu. Ama mezarlıkta hep çiçek filan görüyorduk… Çocukları 16-18 yaşlarında ailemi görmeye başlamışlar… Annelerinin fotoğrafınıise  ilk kez  annem göstermiş… Biliyorsun abla ben Mısır’dayım. Çocuklar okuyormuş,  ben hiç görmedim. Ablacığım şu an yazmak kolay gibi ama o günler kabustu...ben günün birinde kitaplaştırmayı düşünüyorum yaşadıklarımı...”
“Of çok acı... Üzgünüm.Çok üzüldüm inan.  İnsan şu dünyada neler yaşıyor neler… ne hayatlar acı dolu.  Sağol canım benimle paylaştığın için. Adını bu yazıya verelim ablanın, ister misin?”
“23 yaşındaydı Birgül Işık, 1976Doğumluydu. Eski aklım olsa yazmazdım sayfamda,ama unutulduğunu düşündüm. Ablam gölgede kaldı,  her fırsatta hatırlatmak istiyorum artık. Verelim adını, yaşasın adı. Teşekkür ederim ablacığım ilgin için, iyi ki varsın.” Dedi.
“Yazacağım ve Birgül IŞIK  bize göz kırpacak. Senin yükünü biraz alacak… Metin ol, o kitabı da yazmanı bekleyecek, huzurlu ülkesinde…” dedim…
Bu acıyı yazmak da bir görevdi benim için. Etrafımızdaki insanların acılarına ne kadar ortağız? Bir soralım kendimize…
Seray DEREN-Hür Kalem