Ülkemin hemen heryerini otomobil ile  gezmek kısmet olmuştu. Karadeniz’de bunu göze alamadım, tur ile gitmeye karar verdim, bayram tatilinde ne hayallerle yola çıkmıştım, çıkmaz olaydım. Tur; Antalya’dan başlıyordu… Tur firmasının  sahibi ve yeğeni dönüşümlü şoförlük yapıyor, öğretim görevlisi bir bey ise rehberimiz…
Yalnız gidiyorum. Turun sahibi herkese kura çektirmiş, bana çektirmedi, şu bayanın yanına oturun dedi. Oturdum. Benden sonra binen herkes kurasını çekti koltuğuna geçti. Fakat şu bayan dediği hatun ise; kilolu bir hatun ve  yarısı benim koltukta oturuyor. Dakka(söylendiği gibi yazacağım bu kelimeyi) bir gol bir! Daracık iki büklüm başlamıştım tura. Hatun hem horulhorul horluyor, hem rahat bir şekilde yayılıp yatıyor. İnsan kendini bilecek arkadaş! Yol bilmeyenle yola çıkılmazmış, mecbur gibi çıktık işte!
Yol uzun; buradan  Safranbolu, Kastamonu, Sinop-Gerze, Samsun, Ordu, Trabzon-Zigana, Trabzon-Uzungöl-, Arhavi, Batum, Arhavi-Ayder Yaylası, Rize, Giresun, Ordu, Amasya, Çorum, Antalya… Yaklaşık 4000km.  Sekiz gün süren yorucu bir yolculuk olacak… kendimi koruyup kollamam gerek. En arkada boş iki kişilik bir koltuk bulup geçtim oturdum. “Ankara’ya kadar geçebilirsiniz” demişlerdi. Sırtımı pencereye yaslayıp, iki ayağımı uzattım. Bilirsiniz zaman zaman ayağımdaki problemden bahsettim, tedavi oluyorum ama gezmek de istiyorum. Bu yüzden iki ayağımı uzattım. Gözünüzde canlandırın. Sırtım pencereye yaslı. Tur sahibi kaptan, yardımcı kaptana devretti ve arkaya doğru geldi. Dakka bir gol iki! Bomboş bir adam. Şirket sahibi olmuş ama müşteriye nasıl davranacağını bilmiyor! Bana:”Ooo 69!” dedi ve o an kan beynime sıçradı… “Ne demek bu?!” Diye sertçe sordum ve cevap vermesini bekledim, sanki hiç duymuyormuş gibi yapıp döndü arkasını gitti. Otobüsün altında orta kapının solunda şoförlerin uyuduğu bir bölüm var oraya girdi… Düşündüm ben bu adamı şimdi bu yolda rezil etsem, paramı almak için de çok uğraşacağım, yıllardır istediğim turu da yapamamış olacağım, “Var git bela başımdan uzak, sabırlı ol!”  dedim kendi kendime. Nasılsa yazarsın dönüşte… Goller devam etti tur boyunca ne goller yedik anlatamam. Takipçilerim bilir, her gün gülümseyen fotoğraflar paylaştım, ama sinirlerim tavan yapmıştı…
Gerede civarında uzun süre konvoy halinde gittik, yol uzadıkça uzuyordu. Mola verilen bir yerde; sendeledim, başım döndü, benim esansiyel tansiyonum yine başrollerdeydi, üzülünce sinirlenince çıkar ya da çok düşer… 21/16 ile felç olmadan yola devam edecektim. Dil altı hapı aldım. Bunun sebebi o 69 lafını eden bomboş adamdır! Düşünmeden konuşuyor, niyetinden şüphe etsem emin olun onu orada rezil de ederdim, adam pis bakışlı değildi, sapık değildi ama boştu, laf nereye gider düşünmeden konuşuyordu bu net. 
Uyumuş, dinlenmişti,  sonra arka koltuklara hemen karşımdaki ikili koltuğa geçip oturdu. Kamyon ve tır şoförlüğü yapmış, falan filan… Hep hesap-kitap-para-ticaret başka bir konu yoktu. Herkesle köylü kurnazlığıyla samimi olmaya çalışıyor, yol boyunca gözlediğim buydu. Böylece müşterilerine müşteri ekleyecekti. Onun politikası bu. Fakat yol boyunca rehber ile olan takışmaları da bizi bezdirdi. Rehber bey,  siyasi nedenlerle üniversiteden ayrılmış, oldukça donanımlı, beyefendi biriydi. Kendisine buradan da hem sabrı, hem bilgilendirici açıklamaları için  teşekkür ediyorum. Patron bey ise, dediğim gibi boş, para bende, patron benim havasında, sosyalist geçinmeye çalışan, bayrak vatan, Atatürk aşkı ile dolu biri, fakat; bu yetmiyor, empati yeteneği sıfır biri…  Halkçı olmak, köylü kurnazlığı yapmak değildir. Herkese karşı sabırlı ve saygılı olması gerekirken, müşterilerin önünde sürekli tartışan, rehbere ve yeğeni olan şoföre sürekli patronluk yapan, emir veren, egosunu onlar üzerinde tatmin etmeye çalışan biriydi… Yazık ki, bu adama da yalakalık yapan müşteriler vardı…
Kilometreler ve günler boyu; diyaloglar hep aynıydı, otobüs içi ikram yoktu. Su 50 kuruşa satılıyordu. Yollar boyu bu böyle oldu… İlk gün Safranbolu’da konakladık.  Sonrasını da anlatırım bugünlük bu kadar olsun. Dakka bir gol bir-iki-üç!
Seray DEREN – Hür Kalem