Kimilerine göre süre uzunluğundan dolayı ‘azık tedarikiyle’ izlenmesi gereken noktaya indirgenen bir yapım… Kimilerine göre zor olanı başarmış sinemasal deneyim… Kimilerine göreyse Lana Wachowski’nin, çok önceden gerçekleşmesine rağmen yeni gündeme getirilen, erkekten kadına dönme reklamıyla öne çıkartılan bir film ‘Bulut Atlası’.


Nasıl algılarsanız algılayın uzun zamandır merakla beklenen yapımın özü; İnsanın insanla beslenmesi! Bencillikle sahip olma hırsına yenik düşen insanoğlunun zincirleme hatalarla ‘Büyük Düşüş’e varış öyküsünün temel taşlarından biri, kapitalist sömürü. Diğeri, Dünya’daki yaşamın Tanrı’dan değil uzaydan gelenlerden kaynaklandığı tezi.
***
Kişiler bazında, hırs sonucu sadece yakın çevreye verilen zararlar genele yayıldığında dünyanın kaderini etkileyecek boyutlara ulaşmakta. Ne yazık ki, dünya savaşları, ulusların birbirini sömürmesi, kölelik, doğanın katledilmesi ve daha pek çok olgu vazgeçilemeyen iktidar hırsının, hükmetme arzusunun tüm insanlığı etkileyen acı sonuçları.
Her çağda insan doğasından kaynaklanan bu hırsı, iç içe geçmiş altı farklı hayata adapte ederek sunan ‘Bulut Atlası/Cloud Atlas’, bu anlamda bir yaşam döngüsü olma durumunda.
***
Yapayalnız gecelerde uğuldayan rüzgâr ve hikâye anlatan sesler içinden karanlığı ihbar edene kulak verip Sixsmith’in raporundaki sırlarla başlayan süreç, şeytanın yol göstericiliğinde ilerlemekte.
Öykülerin başkahramanlarına aynı doğum izini koymayı ihmal etmeyerek iyilik yolunda mücadele verenleri işaretleyen yapımda oluşturulan medeniyet merdiveni, insan doğasının gelişimini yazmış adeta. Kararlı, disiplinli bir intihar sahnesinin etkileyiciliğinden 1849 Pasifik Adaları’ndaki diş avcısına yem olma durumuna, farklı karakterlerin yaşamlarından kesitler sunulmuş.
‘Bulut Atlası’ bizi kâh 1930’ların Cambridge’indeki otel odasına götürüp, ‘Bulut Atlası Altılısı’ senfonisinin yaratıcısının eşcinsel aşkına tanık ediyor... Kâh 1970’lerin sansür dostluğuna uzanıp, eleştirmeni gökdelenin tepesinden atarak kitabının çok satmasını sağlayan yazarın çılgınlığıyla hayrete düşürdükten sonra ‘Aklı başında biri neden yayıncı olmayı seçer’ diyen yayınevi sahibinin fırsatçılığına yoldaş ediyor.
Köle ticaretinin acımasızca yaşandığı 1800’lü yıllardaki kırbaçlama sahnesinden 2144’teki Yeni Seul’un Papa Song döngüsüne… İnsan emeğinin nasıl sömürüldüğünü, 2012 düzenini unutmadan anlatan ‘Bulut Atlası’, arada habercilik dünyasına bakış atıp petrole karşı nükleer enerji olgusuna saptama yapıyor.
Kapitalizmi eleştirme yolunda bu kadarla da yetinmeyen film, dünyanın felaketle yaşanamaz hale geldiği ‘Büyük Düşüş’ yıllarına sıçrayarak bir avuç safkanın vadi insanlarını ziyaretinden, tanrılaştırılan Sonmi’nin insancıl gerçeklerine dalıp oradan başka gezegende geliştirilen yeni hayatlarda masalsılaşıyor.
***
Çağdaş edebiyatın klasikleri arasında sayabileceğimiz David Mitchell’ın aynı adı taşıyan bol ödüllü kitabından sinemaya uyarlanan ‘Bulut Atlası’, 19’uncu yüzyıldan başlayıp insanoğlunun hırsıyla meydana gelen kıyamet sonrasındaki yaşamlara uzanan bir kompleks!
‘Hayatlarımız bize ait değil. Yaşamış ve yaşayacak başka insanlara bağlı’ diyerek yola çıkan ‘Bulut Atlası’, kitabı kadar kapsamlı olamasa da insanlara bir şeyler verip karşılığında hükmetme felsefesini yüzyıllara yayarak anlatmayı başarmış.
İnsanlığın hırsla sürüklendiği geleceğin yüzünü, reenkarnasyonlarla yansıtmaya çalışan ‘Bulut Atlası’, aynı oyuncuya birden fazla ve karşıt cinsten karakterleri canlandırtarak da bu misyonunu sürdürmüş.
Günün birinde Dünya’nın yaşanmaz hale getirileceğini toplumsal mesajlarla donatarak aşamalandıran yapım bu bakımdan insan zihnini harekete geçirme özelliğine sahip.
Müthiş bir akıcılıkla öyküden öyküye geçiş yapmayı başaran Andy Wachowski, Lana Wachowski ve Tom Tykwer üçlüsünün, cinsiyetçi yaklaşımla ortaya koydukları çalışmada makyaj konusu da dikkat çeken özelliklerden. Bazı karakterlerde abartılar göze batsa da değişimler oldukça etkileyici.
***

Bunun dışında ‘Bulut Atlası’nın asıl özelliği, hırsla felakete sürüklenen insanlığa mesajlarını vermek için kullandığı dil!
En ilkel yaşamlarla bilim kurgunun kavramlarını birleştiren senaryo, tüketiciyi onurlandırmak üstüne kurulu yaşam döngüsünde, insanların köleleştirilmiş robotlar haline getirildiğini ve geri dönüşüm sistemiyle fire vermeden kullanıldığını saptarken şirketlerin insanları vaatlerle kandırıp nasıl yok ettiğini göstermekte.
Petrol uğruna ‘Arap Baharı’ rüzgârları estirilerek ortalığın kana bulandığı günümüzde yaşananları vurgularcasına, enerji kartellerinin petrole alternatif çıkmaması için bilim adamlarını nasıl ortadan kaldırmaya çalıştıklarını da resmeden film, Vietnam’a Amerikan müdahalesini destekleyen Alexander Soljenistin’den de bahsetmeyi ihmal etmemiş.
Gazeteciliğin, kitap yazmanın ve eleştirmenliğin zorluklarını kısaca dillendiren çalışmada, başarı için cesaretin gerektiği ve insanların içerikten ziyade ses getiren olaylar doğrultusunda eserlere ilgi gösterdiği gerçeği yer almakta.
Nihayet, yaşam döngüsünü tamamlayıp başa saran insan kavramında Tanrı’yı sorgulayan yapım, özgürlük uğruna savaşan bir başka insanı putlaştırarak ‘yaratılmış tanrı’ fikrini gündeme getirmekte…
‘Kalbimizi attıran güçlerle dünyayı döndüren aynı’ söylemine karşı ‘Dünyayı Tanrı yarattıysa değişimi nasıl belirleyeceğiz’ sorgusunu koyan ‘Bulut Atlası’, bu konuyu örneklemek için kehanetlerden, öngörülerden medet uman ilkel insanlarla, yamyamlar ve safkanların birlikteliğini kullanmakta.
Zamanda ileri-geri hareketleriyle yarattığı ve saçma gibi gelen öyküsünden mantık çıkartan filmin ‘Önemli olan gerçekleri nasıl gördüğümüzdür’ yaklaşımıyla ‘Gerçek tektir ve diğerleri yalandır’ tezini karşı karşıya koyması ise apayrı bir fikir jimnastiği.

Nihayetinde sinemaya farklı bir döngü getirmek üzere yola çıkan ve içeriğindeki ‘Özgürlük medeniyetin ahmakça nakaratı’ söylemini, iki buçuk saati aşkın süresinde seyirciyi koltuğa bağlayarak, doğrulayan ‘Bulut Atlası’ geçmişten geleceğe uzanan komplekste küçük kuyruklu yıldızın işareti gibi!
Kadını ruhani yönden yücelten ve kurtarıcı gibi gösteren filmin içeriği doğrultusunda varılan noktada, ‘Bir kişi inansa dahi yeter’ demek en doğrusu aslında. Ondan yayılan dalga nasılsa halka halka insanları etkiler. Sinemaseverler de ‘Bulut Atlası’nın altı vuruşluk notasından oluşan senfonisiyle, kapitalizmin Dünya’ya ettiklerini farklı bir yorumla izler.

Anibal GÜLEROĞLU
www.milliyet.com.tr