Bir yanda baharın taze nefesi, bir yanda türlü iddialarla kara bulutların gölgesi… Haberlerin ‘pes’ dedirten gündemi, dizilerin monotonluktan daral getiren içerikleri… İnsan bu keşmekeşte yaşar da cin çarpmışa dönmez mi? Yüzümüze, gözümüze ve dahi gönlümüze çarpıla çarpıla geldiğimiz durum meydanda. Maazallah ya bir de üç harfliler çarparsa ne olur halimiz?

‘Cin’ dedin mi bizde akan sular durur… Hem insanların inançlarıyla bütünleşen bilinçaltı korkularından, hem de bugüne dek pek de başarılı olamayan korku sinemamızın saçmalıklarla komediye çevrilmiş konularına malzeme olduğundan.

Aslında ortalık türlü cinliklerle doluyken beyazperdede boy gösterenlerin cin çarpmışlıklarının ne derece lafı olabilir bilemem ama Özgür Bakar imzalı ‘Ammar-Cin Tarikatı’, Türklerin de korku sineması yapabileceğini ispat eden bir iş olarak üstünde durulmayı hak ediyor. Bu nedenle, insanın insana kök söktürmesini, elindeki kudreti sağa sola çarparak korku dalgası yaratıp üç harflilere rakip olmasını bir yana bırakıp Türk yapımı cin tarikatına yoğunlaştırdık dikkatimizi.

Yabancı korku filmlerinin ‘şeytan’larıyla eşdeğer bir kavram olarak ‘üç harfli’leri seçen ve insanları koltuklarından bu yolla zıplatmayı tercih edenlerin son örneği olarak beyazperdede yerini alan ‘Ammar-Cin Tarikatı’, Türk sinemasının 100’üncü yılında ‘Dünyayı korkutma’ iddiasıyla çıkıyor karşımıza.

Sinemamızın ‘tür’ filmlerine olumlu katkı olarak gördüğüm ‘Ammar’ın diğerlerinden farkı, sadece buluntu film uydurmacılığının arkasına gizlenip korkutmaya odaklanmayarak, yabancı örneklerini aratmayan nitelikteki hikâyeyi de daha iyi işlemeyi başarmış olması. Ayrıca sinemamızdaki korku filmlerine kıyasla dijital dünyanın nimetlerinden de faydalanmayı bilmesi, hanesine yazılan artı puan.

 
DÜNYA ÇAPINDA İLGİ

Anadolu’nun ‘Cin’ gibi yerleşik korku öğelerini kullanarak bunların doğaüstülüklerini Hitchcock filmlerinin gerilim atmosferinde dünyaya sunmayı amaçladığını belirten yönetmen Özgür Bakar’ın yapımının en büyük özelliği, benzerlerindeki gibi kolaycılığa kaçmak yerine orijinal ve korku mantığıyla paralel bir final yaratma gayreti taşıması!

Ses ve görsel efektlerinin ölçülü kullanımı sayesinde Hollywood yapımlarıyla boy ölçüşmeyi amaçlayan ve bunda da Türkiye şartlarında büyük ölçüde başarılı olan ‘Ammar’, ilk bakışta ‘Evil Dead’ filminden fazlaca etkilenmiş gibi dursa bile Özgür Bakar ile Alper Kıvılcım’ın birlikte kaleme aldıkları senaryoda bize özgü cin olayının ağırlığı net biçimde gözlenmekte… Ki bu da filmi, yerel motifler taşıyan bir iş haline getiriyor.

Burada 2Neden sürekli cin’ diye bir soru takılabilir akıllara. El cevap… Onların nasıl testereli seri katilleri, türlü işkencelerle insanları öldüren sapıkları ve ruhları ele geçiren şeytanları varsa bizim de, korku türünde sıklıkla ‘Cin’ konusunu işlememiz gayet normal. Önemli olan bunu özgün bir senaryoyla yapabilmek… İşte bu ayrıntı da, yabancı senaryolardan esinlenen ‘Ammar’ın yumuşak karnı! Ancak başlangıç deneyimi olduğu için ve ortaya çıkan iş göz doldurduğundan bu ‘yumuşak karın’ durumunun da kısmen önemi kalmıyor.

Korku merakını yabancı yapımlarla gidermeye mahkûm kılınan ve ekranlardaki basmakalıplıktan bunalsa da farklı türden yerli işleri televizyonda görme umudu hemen hemen hiç olmayan seyirci, sinemamızda yeni bir soluk olarak yer alan‘Ammar’a ne ölçüde itibar eder bilinmez. Ancak sadece ülkemizde değil Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika ve Azerbaycan’da da vizyona girecek olan korku filmimize dünya çapında bir ilgi olduğu söylenmekte.

Amerika (L.A.) başta olmak üzere İspanya, Meksika, Kanada gibi bir çok ülkeden gösterime girme talebi ve festival davetleri de alan ‘Ammar’ın bir diğer özelliğiyse, Hayko Cepkin’in hediyesi olan ‘Bertaraf Et’ parçası!

 
KORKU FİLMİNDE OYUNCULUĞUN ÖNEMİ

Halil Sezai, Berke Hürcan, Turan Özdemir, Selim Erdoğan gibi isimlerin konuk oyuncu olarak yer aldıkları ‘Ammar’da öyle bariz bir biçimde öne çıkan karakter bulunmamasına karşın oyunculuk performansı korku olgusuyla gayet uyumlu.

Karakterlerin neredeyse eşit ağırlıkta role sahip olduğu yapımda iki günlük bir gezinin nasıl kâbusa dönüştüğü işlenmekte…

Her şeyi bilen cinlerin adı olan ‘Ammar’, bir aşk öyküsünün içine yerleştirilen ‘Cin’ korkusunu, yabancı örneklerinden alışıldığı üzere bir arkadaş grubuyla yaşatıyor. Bunu yaşatırken de her türlü şeytanlıkların ve olumsuzlukların sebebinin insanların içindeki kötülük olduğu; fazla meraktan maraz doğacağı mesajını ortaya koymayı ihmal etmiyor.

Korku filmlerinin genelinden alışıldığı üzere ıssız bir yerdeki eve gelen kahramanlarımız, oradaki kötülüğü uyandırınca eşyaların havada uçuştuğu yüzlerin ve seslerin değiştiği, cinlerin çember oluşturduğu şeytanımsı korku seansı da başlıyor.

Korkuyu komediye çevirmeden izleyiciye yansıtmayı başaran ve sırıtmayan oyunculuğun, bu türde ne kadar önemli olduğunu o andan sonra daha iyi anlıyorsunuz. Zira oyuncular, yaptıkları işe inanmış bir görüntü sergilediklerinden seyirci de sahneleri daha ciddi bir ruh haliyle izliyor.

‘Cin Tarikatı’ olgusunun, dünya çapında kabul görecek kalitedeki efektlerle buluştuğu bu süreçte öyle kamera kayıtlarıyla değil alenen canlandırılan korku gerçeğiyle yaratılan ürküntü, her ne kadar konusunu tam oturtamamış ve finale alelacele gidiliyormuş gibi bir izlenime sahip olsa da, ‘Ammar’ın hedefine eriştiğinin göstergesi sonuçta.

Bir cin tarikatı hikâyesi olarak seyirciyle tanıştırılan ‘Ammar’ın yarattığı bu gelişim, korku türünün devamında, farklı temalarla daha iyi işlenmiş yapımların geleceğinin de habercisi. İlk adım sağlam ve kararlı olursa sonrası da daha güçlü biçimde gelir. Sinemamızın bu cesarete ihtiyacı vardı. Tabii ekranlarımızın da… Hadi bakalım.

 
Anibal GÜLEROĞLU

www.sinematur.com