Yıllar önce çiçeklerimiz; Çanakkale’ye, Sakarya’ya, Kocatepe’ye, ekilirken; yağmurlarımız durmadan yağacak, içimizdeki fırtınalar dinmek bilmeyecekti… Yıllar geçecek ve “Onların, niçin ekilip-biçildikleri?” unutulacaktı…
Evlerimiz bombalanırken, -berelenecek, olaylar içinde kanımızla toprağa ekilecek, urgana çekilecek karanlığa gömülen yurtsever fidanlar olacaktık…
Karanlıklar gizli gizli çiçeklerimizi ekerken; bütün yağmurlarımız Niçin ekildiğimiz-biçildiğimiz zamanla unutulacaktı! Ara sıra karanlık hortlayacaktı… E
Masum bebekler ekilirken, melekler utanacak, boyun bükeceklerdi…
Aydınlar bombalarla parçalanırken, failler kaybolacaktı…
Yağmurlarımız; Maraş’a Sivas’a, Ankara’ya, Güneydoğu’ya yağacaktı…
Çiçekler;Türk, Kürt, Alevi’ydi… Asker, polis, öğretmendi…
Çiçekler; Kadın, erkek, çocuktu, aydınlık saçan yazarlardı…
Ve
Onlar ekilirken yağmurlarımız dinmeyecekti…
“Niçin?” diye sorgularken, zorlanacaktık…
Dinmeyen yağmurlar bizi geçmişe gömerken, ben olacaktık belki?
“Vurulma, öldürülme” kaygısı içinde yaşıyordum. Hep korkuyordum. Gençtim, çocuktum. Okuduğu kitap yüzünden hapse giren tanıdıklarım, karakollarda sabahlayan arkadaşlarım vardı. Sık sık arama yapılır, kitaplar, kasetler elden ele kaçırılır, ya sobada yakılır, ya toprağa gömülürdü. Çocuktum, anlamaya çalışsam da anlayamıyordum..
Düşünürler, aydınlar yazıp çiziyor; gizli gizli toplantılar yapıyor, zavallı biçareleri aydınlatmaya çalışıyorlardı. Biçareler kalabalıktı... Biçareler yığın yığındı... Hergün helalleşerek işe giden, korkuyla eve dönen babalarımız, acı haberlerle yüreği ağzına gelen annelerimiz vardı… Çocuktuk, yarınlar olacak dün ve bugün yaşananları yarınlara anlatabilecektik...Nice aydın gelip geçmiş, sönüp kül olmuş, karanlığa gömülmüştü.. Zor günlerimizin aceleyle urgana gömdüğü ve yarından hep umutlu olan fidanlar, geçmişi de geleceği de alıp gitmişlerdi sanki!
Masum insanlar yine hiçbirşeyin farkında değil…
Yine gelecekten kaygılıyım.
Koca bir ömür toprağa döküldü yağmurlarım.
Ve Kurak bir yalnızlıkta çiçeklerim…
Sınava alınmıyor, tuvalete gidemiyor, hep eleniyor gençlik… Aydınlar hapishaneleri aydınlatıyor… Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç; yargının hesabını veremediği sınır tanımaz uygulamalarının, ağır bedeller ödenmesi sonucunu doğurduğunu, anayasa ve yasalarda radikal değişimlerin yapılmasının haklı nedenini oluşturduğunu belirterek, “Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz” diyor… Anayasa’yı değiştirmek için zemin mi hazırlandı? Çiçeklerim o zeminde kim ektiye mi gitti? Bilemiyorum… Ben nerede yarım kaldım? Diğer yarım toprağa ekilirken, ben nasıl tam olabilirim? Bilemiyorum artık. Kim veya ne doğru? Bilemiyorum, bilmek de istemiyorum artık… Diğer yarım, geçmişim uyansın artık… Bu yarım haller bizi bitirir be gülüm…

Seray DEREN