Bir kaç sene önce gençlikleri ve güzellikleri ile göz kamaştıran çok sayıda oyuncuyu, gece kırmızı halıda son derece yaşlanmış, eski güzelliklerinden eser kalmamış görünce aklıma hemen dünya hayatının ne kadar geçici olduğu geldi.
Ne kadar genç, güzel, ünlü ya zengin olunursa olunsun yaşlılığın ve ölümün önüne geçmek imkânsız.

Dünyadaki hayat çok hızlı geçiyor. Yaşam süresi sınırlı. Bir kaç saat, bir gün, bir yıl, 30 yıl ya da 70 yıl… İnsan her geçen gün kaçınılmaz olan sona doğru ilerler. Geriye dönüp baktığınızda ise hayatınızla ilgili söyleyeceğiniz ilk söz “ne kadar çabuk geçti!” olur.
Gerçekten çok çabuk geçti, çok da çabuk geçecek. Sıkı sıkıya sarıldığınız bedeninizin yavaş yavaş sizi terk ettiğini göreceksiniz. Yaşlılık çoğu zaman, düşünülmek istenmeyen, hayata dair planlara dahil edilmeyen bir dönemdir. İnsanlar fiziksel birtakım acizlikler içinde geçirecekleri yaşlılık dönemini mümkün olduğu kadar akıllarına getirmemeye çalışırlar. Zaman zaman konusu açıldığında ise korku ve endişeye kapılırlar, ama kısa bir süre içinde hiçbir şey yokmuş gibi günlük yaşamlarına devam ederler. Yaşlanacaklarını akıllarına getirmek istemeyişlerinin en büyük nedenlerinden biri, bu düşüncenin dünyada sonsuza dek var olamayacaklarını kendilerine hatırlatıyor olmasıdır. Bu yüzden eninde sonunda karşılaşacakları bu dönemi çok az düşünürler. Önlerinde uzun seneler olduğunu, yaşlanmanın ve ölümün çok ileride olacağını varsayarlar.
Bu insanların düştüğü yanılgı çok büyüktür. Çünkü kaç yaşında olursa olsun yetişkin her insan, dönüp geride kalan hayatına baktığında aklında belli-belirsiz hatıraların kaldığını görür. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde başından geçen iyi ve kötü olayları, onu heyecanlandıran şeyleri, aldığı önemli kararları, hırsını yaptığı, ulaşmak için yıllarını verdiği amaçları, daha sonra zorlukla hatırladığında, onun için hepsi birer anıdan ibarettir. Bu nedenle çoğu zaman “koca bir hayatı” anlatmak, en fazla birkaç saat alır.
Sadece birkaç saniye düşünerek kavranabilecek bu gerçek, insanı hayatının hangi döneminde olursa olsun durup bir karar almaya sevk etmelidir. Örneğin, 40 yaşında olan bir insan 65 yaşına kadar yaşamayı umuyorsa bilmelidir ki önünde kalan 25 sene, geçirdiği 40 sene kadar çabuk geçecektir. Aynı kişi 90 yaşına kadar da yaşayacak olsa, değişen hiçbir şey yoktur. Çünkü önünde kalan yıllar uzun da olsa, kısa da olsa eninde sonunda tükenip sona erecektir. İşte bu noktada insanın yaşlanması, dünyanın geçici bir mekan olduğunun en keskin hatırlatıcılarındandır. İnsan ne yaparsa yapsın, bu dünyadan bir daha geri dönmemek üzere ayrılacaktır.
O halde insan, ön yargılarını bir kenara bırakıp kendi hayatı hakkında daha gerçekçi düşünmelidir. Yaşlanmak, insanın acizliğinin önemli bir göstergesidir. İlerleyen zamanın insan bedeni ve zihni üzerinde yarattığı bozucu etki apaçık bir gerçektir.
İşte gece kırmızı da halıda yürüyenleri görünce aklıma bunlar geldi. Yaşlılık da ölüm de kapıda.
47’lerin Olivia de Havilland’ları, Fredric March’ları, 61’lerin Elizabeth Taylor’ları, Burt Lancaster’ları, 69’ların Cliff Robertsın’ları, Barbara Streisand’ları, 80’lerin Dustin Hoffman’ları, Merly Streep’leri, 90’ların Denzel Washington’ları, Jessica Tandy’leri nasıl şu an çok yaşlıysa ya da hayatta değilse, işte gece kırmızı halıda yüreyen o bedenlerde çok kısa bir süre içerisinde çok daha yaşlanacak ve toprağa karışacak.
Dünyaya ilk kez gözlerini açan ve dünyaya gözlerini son kez yuman iki insan düşünün. Ne yeni doğan bebek doğumuna müdahale edebilmiştir, ne de ölen kişi kendi ölümüne. Sadece Allah bu güce sahiptir; dilediği zaman yaratır, dilediği zaman geri alır. Bütün insanlar belirlenen bir süreye kadar yaşayacaktır ve daha sonra ölecektir.
Ama ne mutlu ki dünya hayatının bitişi bir son olmayacak. Allah’tan korkan, Allah’ı seven, O’nu dost edinenlerin sonsuza kadar yaşayacakları bir cennet var. Cennette Allah ne yaşlılık yaratmış, ne de ölüm. Allah cennet ehli için ”Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;” (Vakıa Suresi, 17) diye bildirerek gençliğin ve ölümsüzlüğün cennette bir nimet olarak yaşanacağına dikkat çeker.
Peygamberimiz (sav)’in bir hadisi de şöyledir:
… Oraya giren kimseye nimetler ihtiyaç olmaksızın gelir. Orada ebedi olarak yaşar. Ölmez, elbisesi eskimez ve gençliği de gitmez. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 200/6]
Bu hayat geçici bir hayattır. Eksiklerle, zorluklarla, acizliklerle geçer gider. Allah Dünyadaki herşeyi ve herkesi sonlu yaratmıştır ve Dünya daki herşey birgün ölmeye mahkumdur. Ancak ölümle birlikte muhteşem bir yaratılış, ebedi olan ahiret hayatı, cennet ve cehennem başlayacaktır. Ölüm bir son değil, sonsuz hayata geçiş anıdır. Ahiret Allah’ın bizlere vadettiği ve kesin olarak gerçekleşecek olan bir müjdedir.

Didem RAHVANCI
http://didemrahvanci.co.nr