Başlangıcından bu yana devşirmeliği sürekli vurgulanan ve nice badire atlatan Pargalı İbrahim Paşa, sonunda fal taşı gibi açılan gözünden sızan bir damla yaşla ‘Muhteşem Yüzyıl’dan göçüp gitti. Ama ne gidiş…
Dostluğun güveninden, kıskançlığın gazabına; sevgiyle kabullenişin hoşgörüsünden, iktidar hırsının fitnelerle körüklenip verilen söze ihanet etme formülüne… İnsana ve iktidara dair cümle mesajlarla dolu bir gidiş!

Kendi buyruğunu delme işini Kadı’ya havale eden Padişah’ın kendini inkâr riyakârlığını umursamak yerine, bu tarihi vahameti ‘Ninja kılıklı cellâtlar’ safsatasıyla sulandıranların eleştirenlerini bir kalem geçerek gelelim Pargalı’dan yansıyan gerçeklere…
***
Osmanlı’ya hizmetleri, yaptığı hayır işleri görmezden gelinip kökeni ve ilerici kişiliği hedef alınarak gözden düşürülmeye çalışılan Pargalı, giderayak cümle âleme verdi cevabını. Bunu da, dünyaca ünlü iki eserin felsefi varlığında layıkıyla gerçekleştirdi.
Yaşadığı her dakika kendi şeytanıyla dost olduğunu bilen ve Süleyman’ın gözünde hep kendi ölümünü gören Pargalı’nın ‘İnsanlar kendisini sevdiren birinden çok, kendisinden korkulan birine zarar vermeyi göze alamazlar...’ felsefesini savunan Machiavelli’nin dünyaya yön veren ‘Prens’ adlı kitabını Süleyman’a hediye etmesi çok manidardı. Hürrem yerine Pargalı’dan vazgeçen Süleyman’ın korktuğuyla sevdiği kişinin kim olduğu noktasında ipucu veren bu hediye Osmanlı’da kıymeti bilinmeyen Paşa’nın dünya görüşünü ve devlet yönetimindeki ilerici yaklaşımını vurgulamak için de biçilmiş kaftandı.
Ölüm uykusunun hemen öncesinde Pargalı’ya, Dante’nin yaşam sonrası kurgusal seyahatlerine yönelik içeriğinde düşmanlarını sonsuza dek lanetlemeyi ihmal etmediği ‘İlahi Komedya/La Divinia Comedia’sının okutturulması ise ölümünün ardından gericilik rüzgârlarına kapılarak çöküşe geçen Osmanlı’da sergilenenleri tanımlamak için mükemmel bir seçimdi!
Sonuç itibariyle, her ne kadar gerçeklerin görünmek istenmediği yerde üç maymunu oynamak ve çamur atmak alışkanlığından kurtulamayanlar için anlam ifade etmese de, Halit Ergenç’e bile ‘Bir televizyon dizisi belgesel olarak insanlara ders verme mecburiyeti taşımaz ama insanların kafalarında sorular yaratıp bu soruların cevaplarını arama isteği uyandırarak birbirleriyle konuşmaya ve tarihi gerçekleri öğrenmeye yönlendirir. Umarım bizden sonra bizden çok daha iyi işler yapacak insanlar için bugün yaşadığımız korkutucu, ürkütücü ve vazgeçirici engellemeler olmaz’ çıkışını yaptıran tartışmalı ‘Muhteşem Yüzyıl’, Pargalı’nın mesajlarla dolu ölümüyle tarihteki ‘kılıfına uydurma’ durumlarını sorgulamak için yeni bir fırsat yarattı.
Bu fırsatın açtığı kapıdan biz de, Sultanları aslana vezirleri de onların gücünü kontrol eden terbiyecilere benzeterek çok doğru bir beyanda bulunan Pargalı İbrahim Paşa ve onun gidişiyle Saray’daki hâkimiyetini artırarak aykırı fetvalarla ünlenen Çorum-İskilipli Ebussuud Efendi üstünden birkaç sorgulama yapalım dedik.
Pargalı ile açığa çıkan ‘Dolaptaki İskeletler’

İster, Gani Müjde’nin ‘Pis Yedili son düzlükte biraz daha reyting alırsa Pargalı kahrından ölecek…’ twitindeki gibi olaya espri boyutundan, ister Berna Laçin’in ‘Ebussuud Efendi'ye gönderme yapıyor. Yalnız şu gerçek ki kitapları işine geldiği gibi yorumlayan, özde değil sözde din adamları yüzünden dünyada kan-savaş durmadı yüzyıllardır!’ saptamasındaki gerçekçilikle yaklaşalım… Pargalı’nın sinsice katlettirilmesi ‘Dolaptaki İskeletler’i açığa çıkartmak için bulunmaz nimet!
Tıpkı Fransız öyküsünde anlatılan ninenin dolabındaki gibi, içinde pek çok gizlilik barındıran tarihte nice kıvrılmış iskelet, günün birinde bir torunun çıkıp ‘Dolaptaki genç aşığa ne olduğunu’ sorgulamasını beklemekte…
Üstüne kilitlenen kapının ardında yıllarca unutulan, daha doğrusu unutulması işe geldiği için unutturulan gerçekler ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisiyle kapıları açılan Osmanlı’nın öne çıkan şahsiyetlerinin perde arkasında da mevcut.
***
Padişahtan tek eksiği Hilafet Tuğu olan Pargalı-Makbul İbrahim Paşa Osmanlı’nın dış dünyayla ilişkilerini kontrol eden yegâne kişi. Öyle ki, Avusturya İmparatoru’na denk konuma getirilen İbrahim Paşa’ya Avrupa, ‘Muhteşem İbrahim’ lakabını bile takmış. Tabi bizde ‘Muhteşem Süleyman’ı gölgelememek için kullanılmamış!
Halktan gizli verilen hiçbir hediyeyi kabul etmeyen… Roma’ya direnen Kartacalı Anibal ve Büyük İskender’den etkilenen… Kayıtlara göre altı, diziye göreyse 10 yaşında Osmanlı topraklarına getirildiği söylenen İbrahim Paşa, dört dil bilen, sanata düşkün, diplomasi yönü güçlü bir kişilik. Yani kıskanılmayı hak edecek ve tüm bağlılığına karşın taht için tehlike sayılabilecek biri.
13 yıllık sadrazamlık döneminde, Süleyman’ı sevmekten ziyade Osmanlı’yı yönetmeye âşık olan Hürrem’in hamlelerini engelleyerek kâbusu haline gelen bu devlet adamı 42 yaşında, en verimli olacağı çağda iktidardakilerin her devir ‘kılıfına uydurma’ konusunda ne denli mahir olduğunu resmeden bir kumpasla katledilmiş!
Okan Yalabık’ın canlandırmasında, ‘Muhteşem Yüzyıl’ da bu kanlı düzeni başarılı bir şekilde yansıttı zaten.
Kurgu yönünün zayıflıklarını bir tarafa bıraktığımız ‘Muhteşem Yüzyıl’ın özetlediği bu minareye göre kılıf hazırlama durumları elbette ki, Pargalı’nın ardından gelen ve üç yıl sonra vebadan ölen Ayas Paşa hariç tüm sadrazamların bir şekilde kısa sürede telef edilerek meydanın Hürrem destekli Rüstem Paşa’ya bırakılması gerçeğinde, çok daha ileri düzeyde örneklerle yaşanmış.
Ancak dizideki bile, yeri geldiğinde İbrahim Paşa’ya alenen iftira atan bir esnafa dahi söz hakkı tanıyarak adil yargılanma yaptıran Padişah’ın, Kanuni lakabıyla ne denli ters düştüğünü anlamamız için yeterli.
Dost yüzüyle iftar sofrasında ağırlayıp sohbet ettiği… Hayatını borçlu olmanın yanı sıra Avrupa’daki gücünü de fazlasıyla borçlu olduğu can dostunu sevgi gösterisiyle kandırıp en savunmasız anında, uykusunda ‘dilsiz’ cellâtlara boğdurtması adaletle bağdaşacak bir tarz değil.
***
Osmanlı’nın gücünü yedi cihana yaymadan dünyadan göçmek istemeyen Süleyman’ın ömrü oldukça koruma sözü verdiği Pargalı’yı kışkırtmalarla yok etmesinin vebalini kitabına uydurup vicdanen aklanmak istemesine formül yaratmak vazifesini üstlenen Ebussuud Efendi’nin, onca kitabı didik didik etmesi de pek inanılacak bir durum değil.
Yani dizide fazlaca mazlum-mülayim bir üslupla canlandırılan Kadı Efendi oturup da sayfa sayfa bununla ilgili madde mi aramış? Tut ki aramış… Sayısız kitabı kısacık sürede okuması mümkün değil. Dahası böyle bir aklanma çözümü gerçekten kitaplarda mevcut mu? Mevcut ise ne derece adil ve ahlakidir sorarım? İnsanlık bilincinde olan ve günaha inanan herkes için hiç de ahlaki ve adil olmadığı kesin. Harcananların ardından vicdan azabıyla şiirler yazılmış ne gam… Uygulama buram buram riyakârlık kokmakta!
***
Neticede, Ebussuud’un motivasyonunda yaşanan kişilik değişimi ve Hürrem’in dolduruşları yüzünden, Pargalı’nın sözlerinin gerekçesini sormak yerine hemen ondan kurtulmak için yol arayan Süleyman benzeri pek çok devlet adamı, sırf kendi konumlarını muhafaza etmek uğruna nice değerli kişiyi harcayıp çıkarcı-yalaka-şakşakçı takımlarını yüceltmişler. Yücelteceklerdir de... Bu, tek adam yönetimlerinin kaçınılmaz uygulaması.
Ancak tarihi yozlaştırdığı bahanesiyle sayısız tepkiye hedef olan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın gerçekte içinde barındırdığı ‘İlahi Komedya’yı Pargalı’nın nezdinde bir nebze de olsa anlayabilmek ve günümüz kışkırtmacılarının oyununa gelmemek adına, tarihi tarafsızca irdelemek, bu gerçekleri dillendirmek de gerek!
Ne de olsa, tarih tekerrürden ibarettir ve gerçeğin dili çok yalındır.
Biz de,sesini duyurmak için ‘Muhteşem Yüzyıl’ın ödül töreninde şov yapan zat-ı muhteremin aksine, ‘gerçek’lerin hastası olduğumuza göre…


Anibal GÜLEROĞLU
www.televizyongazetesi.com