Aşk acısı, terk edilme öfkesi kadına benliğini kazandırır mı? Ezilen kadın özgürlüğünü kazanma fırsatı bulunca ‘Yırtıcı Kuş’a dönüşür mü? İntikam hırsı, kadını erkeklerin dünyasında hedef arayan gözü kara savaşçıya dönüştürür mü?

Edebiyatın ünlü isimlerinden Honoré de Balzac’ın da ‘Bir kadın, sevdiği adamın başka bir kadın tarafından mutlu edildiğini görmektense, onu can çekişirken görmeyi tercih eder’ sözüyle de işaret ettiği gibi… İşin içine kadınlık gururunu etkileyen unsurlar girdi mi, en tatlı kuş bile kendisinden beklenmeyen performansı sergileyen ‘Yırtıcı Kuş’a dönüşebilir rahatlıkla. Nasıl ki, sevgilisi tarafından kapı önüne konmanın acısını aşamalı ruh haliyle yaşayıp sonunda özüne ulaşan ‘Muhteşem Harley Quinn’in yarattığı aksiyon öyküsü de böylesi bir tablo sunuyor bize.

Peki… Erkek egemen dünyada kişiliklerini baskılayarak gün tüketen kadınların her şeyin başladığı noktaya dönüp içlerindeki yırtıcılığı ortaya dökme sürecini aktaran Cathy Yan yönetmenliğindeki ‘Birds of Prey/Yırtıcı Kuşlar’ın bu tablosundan yansıyanlar neler? En basit ifadeyle, yaşadıklarının hırsıyla kadın gücünü ortaya çıkartan anti kahraman çeşnisi diyebiliriz. Margot Robbie’nin canlandırdığı Harley Quinn karakterini en çarpıcı halleriyle ön plana çıkartan ‘Yırtıcı Kuşlar’ı daha detaylandıracak olursak…


HER BAŞARILI ERKEĞİN ARKASINDA BELALI BİR KADIN VARDIR!

‘Bir hikâyeyi doğru anlatacaksan baştan başlamak gerek’ diyerek, şimdilerde hayli mesajcı ve derinliği olan bir karakter kıvamına bürünerek varlığını gösteren Joker’le ilişkisini ve ayrılığını anlatan Harley Quinn’in çocukluk ve gençlik yıllarına kestirmeden göz atarak açılışını yapan ‘Birds of Prey/Yırtıcı Kuşlar’, çok renkli anti kahramanımızın küçüklüğünden itibaren kurallara uymaktan hiç hoşlanmadığını, bununla birlikte Tıp eğitimi almayı başararak psikiyatr oluşunu anlatıyor. Joker ile de bu sayede tanışıp sevgili olan ve nihayetinde kapının önüne konarak büyük hayal kırıklığı yaşayan Harley Quinn’in kırılma noktasıysa, Joker’in kendisini artık istemediğini kabullenme süreci!


Joker’in sevgilisi olup dokunulmazlık kazanarak dilediği gibi davranma özgürlüğüne kavuşan ve ‘Her başarılı erkeğin arkasında belalı bir kadın vardır’ diyerek mazisini özetleyen Harley, Joker’den ayrıldıktan sonra kendini yeniden yaratmaya soyunurken fazlaca dağıtıyor. Ama asıl hikâye, her şeyin başladığı yer olan ACE kimyasalı tankerle patlatıp bu ayrılığı cümle âleme ilan etmesinden sonra gelişiyor. Harley bu yolla özgürlüğünü net biçimde kazanırken aynı zamanda kendisine hınç besleyen düşmanlarını da harekete geçiriyor. Bundan sonrasıysa, özgürlük arayan kadınların öyküsü ve dahi kadın karakterlerle yapılan mesajcılık!


Bu tabloda kendine göre sebepleri olan kadınların renkli performansını izlerken aynı zamanda erkeklerin ne denli sömürücü olduğunu gözlemliyoruz en basitinden.

Nitekim yıllarını Joker’e veren ve daha tazeleri bulununca pabucu dama atılan Harley Quinn, aşk sömürüsüne maruz kalmış kadınlar sıra dışı yansıması olarak karşımızda. Keza yüz soyma manyağı Black Mask’ın camları parçalayan sese sahip şarkıcısı Black Canary ile de ‘Erkek dünyası bu, ama hiç anlamı yok kadın olmadan’ mesajı verilmekte. Yanı sıra kadınların erkekler üstündeki etkisi, ‘Soytarı sahibi olmadan bir hiçtir’ saptamasıyla dillendirilmiş. Bu yolla kimliklerini birilerine esir eden kadınların aşk zayıflığından beslenen güce değinilmiş.


Karanlık âlemin lideri olmaya soyunan Black Mask’ın elde etmeye çalıştığı elmas ile hırsız kız Cass’in isyankârlığını devreye sokan senaryo, bu noktada bakıcı ailelere verilen çocukların dramatik yüzüne farklı bir bakış atarken bu sayede güven ve ihanet kavramlarını da sorguluyor en renklisinden. Ayrıca Harley ile Cass birlikteliğindeki tabloyla da, çocuklaşmanın herkese mutluluk verecek bir gereklilik olduğu gerçeği işaret ediliyor.


Her canlının sevgiye ve içtenliğe ihtiyaç duyduğunu, bu duyguları gösterene karşı yumuşak başlı hale geldiğini, gerçek dost özlemi çeken Harley tarafından evcil köpeğe dönüştürülen sırtlan ile yansıtan filmde kadınların mesleklerinde nasıl sömürüldüğü ve haksızlığa uğradığı da ele alınmakta. Bunun için seçilen figür, ‘Yırtıcı Kuşlar’ın elemanına dönüşen emektar dedektif Renee Montoya! Zor davaları çözdüğü halde terfi almayı iş arkadaşına kaptıran Renee, yıllar boyu kendisine bu hainliği yapanın emrinde çalışmak zorunda kalmış bir kadın polis olarak çalışma hayatındaki kadınların durumunu temsil ediyor.


Ve her karakterin öyküsüne kısaca göz atan senaryodaki bir diğer öfkeli kadın, arbaletli avcımız… O da aile intikamcılığıyla dalıyor bu aksiyonu bol ‘belalı kadın’ tablosuna. Beysbol sopasına sevdalı Harley ile diğer kadın karakterlerin yollarını kesiştirip onları ‘Yırtıcı Kuşlar’ haline getirense yine erkekler oluyor.  

Lakin Harley, Huntress (Avcı), Black Canary (Siyah Kanarya) ve Renee Montoya’nın yollarını kesiştirip kadın gücünü devreye sokan yapımda, kendine hayranlığını sadistlikle pekiştiren Roman Sionis ve onun deri yüzme ustası yardımcısı Zsasz ile oluşturulan erkek kanadının yüzeysel ve etkisiz kaldığını söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü bu eksiklik hem filmin heyecanını sıfırlıyor, hem de aksiyonu etkisizleştiriyor. Öte yandan filmin olayının Harley Quinn odaklı bir eğlencelik yaratmak olduğunu düşünürsek, işin amacına layıkıyla ulaştığını söyleyebiliriz.


SONUÇTA;
 'YIRTICI KUŞLAR’ın kadın gücü ortaya karışık bir eğlencelik… Öte yandan Joker’i ‘İsmi var, cismi yok’ şeklinde olaya dâhil edip onun geride bıraktığı yaralı kalpten konusunu geliştiren ‘Birds of Prey/Yırtıcı Kuşlar’ın, kendine göre sebepleri olan kadınların erkeklere karşı birleşerek yarattıkları kadın dayanışması öyküsü kıvamında bir film olduğu muhakkak. Bakalım kadının gücünü yansıtma girişiminin devamı nasıl getirilecek?

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal