Amerika’da 2008 yılında patlak veren küresel ekonomik kriz yüz binlerce insanı evsiz, aşsız bıraktı. Sadece başkentte 3.000’den fazla aile sokak ve barınaklarda yaşamaya başladı.

Krizle birlikte, işsizlik verileri, hem Amerika’da hem de Avrupa Birliği’nde tahminlerinde ötesine geçti. Bu bağlamda Amerika’da Mayıs 2009 itibariyle 15 Milyon kişiye, Aynı dönemde Avrupa Birliği’nde ise 21,5 milyon kişiye ulaştı.
Amerika ve Avrupa Birliği son 20 yılın en yüksek enflasyonuna ulaştı. Bu da ekonomiyi içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Tabii her zaman ki gibi bu acı reçeteyi millete havale ettiler. Doymak bilmeyen bankacılık sisteminin tepesindekiler bu vahim tabloyu tüm Dünya halklarına yaşattılar. Bu krizin etkileri günümüzde de hala devam etmektedir.

Gelelim Türkiye’ye,

Benzerlik midir desem yoksa aynı hikayeler mi desem bilemiyorum; Ama Amerikan halkını bol para, arabalar, evler, teknolojik araç gereçlerle akıllarına girdiler ve borçlandırabildikleri kadar borçlandırdılar. Bu borçlar ödenemeyecek duruma gelince de verdiklerini geri almaya(haciz etmeye) hatta geri aldıktan sonra eksik kalan kısmını da borç olarak gösterdiler. Yani banka kredisi ile aldığınız elden gitmiş olmasına rağmen hala borçlusunuz.  Daha da ilginci, bankalar size 5-10 yıllığına krediler veriyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Maaşınıza 5-10 yıl boyunca ipotek koyuyorlar. Yani bu süreçte ne bir birikim yapabiliyorsunuz ne de yatırım. Tabii birde bu süreçte işten çıkma ya da çıkarılma riski var ki, bu da Türkiye şartlarında yüksek bir ihtimal.

Bankanın bakış açısından olayları ele alacak olursak, siz ne kadar borçlanırsanız onlar o kadar daha fazla kazanır. Hele ki, birde enflasyon rakamları yükselirse, değme keyiflerine.
Gelelim işin diğer boyutuna. Ne demiştik, Amerika’da borçlar ödenemeyecek duruma gelince olanlar oldu. Peki Türkiye’de borçların ödenebilinirlik durumu ne ona bakalım. Batık krediler, 2013 sonunda 29 milyar 622 milyon lira, Mayıs 2014’te ise 31 milyar 936 milyon liraya çıktı. Sadece 2012 yılsonu itibariyle mahkemelerdeki icralı dosya sayısı 15 milyona dayandı. KOBİ’lere yaklaşık 300 Milyar Lira kredi kullandırıldı. Bunların ödenebilinirlik durumlarını da önümüzdeki dönemde göreceğiz.
 
Toplam kredi kartı sayısı 60 Milyon sınırında. Bu şu anlama gelir 18 yaşın üstünde hemen hemen herkesin en az  bir kredi kartı var. Bu rakamların başka bir anlamı da şu, dikkat ederseniz son birkaç yıldır sanki lüks içinde her şeyimiz varmış gibi yaşıyoruz. Aslında bu bir sanal algı. Kredi kartlarıyla aldığımız ve kendimize ayit olmayan araç gereçleri kullanıyoruz.  Daha da ilginç bir boyutu var ki, insanlar borcunu ödeyebilmek için bankalara çalışıyor. Ne kendi geleceği ne de ailesinin geleceği için bir şey yapamadığı gibi borçlardan başını kaldıramıyor. Bir anlamda geleceğinize ipotek koyuyorlar. Bütün bunlara rağmen bugün halkın bankalara olan borcu 333,6 Milyar TL ve 3 Milyon kişide borcunu ödeyemediği için kara listeye girmiş durumda.  Bu rakamlar her geçen gün artıyor.

Kamu belirli aralıklara borçları erteliyor. Ama, bu, her geçen gün o borçların katlandığı gerçeğini değiştirmiyor. Burada daha değişik bir ekonomik modele ihtiyaç var.  O nedenle gerek hükümetin gerekse ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların insanları bankalara mecbur bırakan, elinde avucunda ne varsa alan, geleceklerine haciz koyan bu sistemden kurtarmaları gerekmektedir. Aksi takdirde toplumda zaten var olan enerji yoğunlaşması ekonomik kriz ile birleşmesiyle sosyal bir patlamaya dönüşebilir.

Remzi DURMUŞ