Aylık sinema dergisi Film Arası, arşivlik bir özel sayı ile okurlarının karşısına çıktı. Bu kez Kürt Sinemasını masaya yatıran dergi, çok sayıda usta ve genç kuşak sinemacıya Kürt Sinemasını sordu. Halil Ergün, Füsun Demirel, Genco Erkal, Reis Çelik, Hüseyin Karabey, Ayça Damgacı, Kazım Öz, Zeynel Doğan, Mizgin Müjde Aslan, Miraz Bezar ve çok sayıda kısa filmci, görüşlerini sinemaseverlerle paylaştı. Sinemacıların eleştirisi ortak: "Türkiye sineması olabilseydi, Kürt sinemasına gerek kalmazdı." Sinemacıların ortak ümidini ise, yönetmen Hüseyin Karabey dile getirdi; “Bir gün hepimiz Türkiye Sineması yapacağız.”

 

Kürt Sinemasının ele alındığı makale ve film eleştirilerinin de yer aldığı özel sayıdaki bazı röportaj başlıkları şöyle:

 

GENCO ERKAL: “SANSÜR HEYETİNE ‘HAKKÂRİ’ ADI YETTİ”

 

Sansür heyeti Hakkâri’de Bir Mevsim’i seyretmeden, sırf adında ‘Hakkâri’ geçiyor olması sebebiyle çok önyargılı izlediler. Ve en ufak sempati dahi göstermediler bana karşı. Bütün pencereler kapalıydı. Önceden belliydi, onların kulakları bükülmüştü herhalde. Ben ortamı ne kadar yumuşatmaya çalıştıysam da hiçbir şekilde yeşil ışık yanmadı ve zaten hemen karar verdiler oy birliğiyle. Sansürden geçmesine imkân olmadı.

 

HALİL ERGÜN: “YENİ KÜRT SİNEMACILAR TURİSTİK GÖZLE BAKIYOR”

 

Özellikle yurt dışında yaşayan Türkiye kökenli Kürt sinemacılar, Kürtlük bilincine eriştikten sonra filmler çekmeye başladılar. Gelip burada biraz da turistik bir gözle bakıyorlar. Bir Kürt oryantalizmi var bence. Ama bunu da çok yararlı buluyorum. Kendi tarihine, kendi kültürüne adım atma meselesidir bu. Önemsiyorum. Belgeseller yapıyorlar. Kürtlerle ilgili, Dersim’le ilgili, kadın sorunlarıyla ilgili filmler çekiyorlar. Bugün gençlerin yaptığı sinema bizim eski mirasın üzerine oturuyor. Yani o yüzden yararlı. Esas mesele bu.

 

FÜSUN DEMİREL: “ÖLÜM LİSTESİNDE ADIMIZ VARDI!”

 

“Biz Mem u Zin filmini 6 haftada çektik. Ailelerimiz bizden çok zor haber alabiliyordu. Cep telefonu falan, hiçbir şey yoktu. Bitirdik, İstanbul’a geldik. Aradan bilmiyorum ne kadar zaman geçti. Gazeteci bir yakınım büyük gazetelerden birinin patronuna bir liste iletildiğini, bu ölüm listesinde Mem u Zin de görev aldığımız için bizlerden bazılarının da adı olduğunu söyledi. Liste elime geçti sonra. Ürpermiştim o an. Bunu da ilk kez açıklıyorum.”

 

REİS ÇELİK: “TÜRKİYE SİNEMASI OLABİLSEYDİ, KÜRT SİNEMASINI KONUŞMAZDIK”

 

Hiçbir zaman ‘Türkiye’ sineması olamadı ki! Hep ‘Türk’ sineması oldu. Zaten öyle olsaydı bugün ‘Türk’ – ‘Kürt’ sineması gibi şeyleri konuşmazdık. Çünkü her şey ‘Türk’ ibaresiyle ifade ediliyor. ‘Türk sineması’, ‘Türk futbolu’… Belki devlet fotoğrafı şeklinde Türkiye devleti deseydik, altını da doldurmuş olsaydık, o zaman kimse bundan rahatsızlık duymazdı. Çünkü o, Türk derken Kürdü dışlamış oluyor. Şimdi Türkiye sineması diyoruz, (artık onu demek zorundayız) çünkü bir kesimde ciddi bir şekilde kendini var etme ve kendi varlığını kabul ettirmenin metodu olarak da bu işin adını koyma arzusu doğdu. Haklı bir arzu bu.

 

HÜSEYİN KARABEY: “BİRGÜN HEPİMİZ TÜRKİYE SİNEMASI YAPACAĞIZ”

 

Bence hepimiz bir gün Türkiye sineması yapacağız. Ben Türkiye’de sinema yapıyorum ve Türkiye sinemasının bir parçası olmaktan da gocunmuyorum ama Kürdüm ve kimsenin de artık bunu sorgulamasını istemiyorum. Bu ülkede Kürtçe de Lazca da sokakta ne konuşuluyorsa filmlere bunların yansımasının bu ülke kültürünü zenginleştireceğine inanıyorum.

 

KAZIM ÖZ: “KÜRT SİNEMASI HENÜZ ÖZGÜN BİR DİL OLUŞTURAMADI”

 

Kürt sineması bir estetik dili, ya da özgün bir anlatım dili oluşturabilmiş değil, bunun oluşum aşamasına tanık oluyoruz. Şuan mevcut Kürt sineması prodüksiyoner olarak artan ama bulundukları ülkelerin dilinden, estetiğinden, düşüncesinden etkilenen biraz karmaşık bir sinema. Şuan çok kimlikli bir Kürt sinemasıyla karşı karşıyayız.  Çok dilli, çok coğrafyalı bir Kürt sinemasından bahsedebiliriz. Bu örmeğin bir Fransız sineması gibi dil, üslup ve sinematografi açısından bir bütünlüğe sahip değil.  Bu durum Kürt sineması açısından da bir sorun.

 

AYÇA DAMGACI: “BASKILAR ‘KÜRT SİNEMASI’NI ZORUNLU HALE GETİRDİ”

 

Kürtçe konuşmak politik bir eylem. Bu önemli bir tercih, dilini konuşmak ben Kürdüm diyebilmek. Peki, su içmek, oksijen solumak kadar doğal bir edim niye politik olsun bir yandan? Çünkü devlet tarafından bu kadar büyük bir milliyetçi baskı olunca karşılığında, “ben Kürdüm, Kürtçe konuşuyorum, Kürt sineması demek” zorunlu hale geliyor.

 

ZEYNEL DOĞAN: DERDİ OLAN İÇİN SİNEMA, KENDİNİ İFADE ARACI

 

Bizim gibi dertli büyüyenler açısından sinema sadece sinema olarak kalmadı. Kendini anlatıyorsun, kendinle ilgili çözümler de arıyorsun. Politik olarak bir tavır koyuyorsun. Ve aynı zamanda yaşıyorsun da. Dolayısıyla sinema kendini ifade aracına dönüşüyor.

 

Röportajların tamamı ve Kürt Sinemasına dair çok sayıda makale, film eleştirisi, röportaj ve özel dosyalar, Film Arası Dergisi’nin Kürt Sineması Özel Sayısı’nda. 

Editör: TE Bilisim