Netflix Türkiye'nin ikinci orijinal dizisi neredeyse herkesin soluksuz izlediği Atiye'ye ilham olan ilk romanı Dünyanın Uyanışı ile okurunu, insanlığa çağlar boyunca evsahipliği yapmış kadim topraklara, Göbeklitepe’nin gizemli hikâyesine davet eden Şengül Boybaş, kitabını, Atiye'yi, salgın nedeniyle tümüyle değişen gündelik hayatımıza dair pek çok şeyi bu sohbette anlattı. 
Neden Göbeklitepe'yi merkezine alan bir kitap?
Göbeklitepe’yi tarihin sıfır noktası olarak konumlayabiliriz, böylelikle bir başlangıcı temsil ediyor. Medeniyetlerin ve kültürlerin çıkış alanı ama sırları henüz keşfedilmemiş. İnsanlık için daha iyi bir başlangıç noktası olmazdı bana kalırsa. 
Göbeklitepe'ye ziyaret amacınız neydi? Bir tesadüf mü yoksa, bir şekilde sizi kendine çektiğini düşünüyor musunuz? 
Tamamen tesadüf... Ama tesadüf yoktur, tevafuk vardır diyelim...  İçsesin gücü 
diyelim, o kırmızı topraklar içsesime seslendi ve beni çağırdı.
“Yaşanan her şey birer doğum sancısıdır. Ölüm ise doğumun ta kendisidir. Karşımıza çıkan herkes, her şey, kendi mevcut gerçekliğimizde ölüp yeni bir gerçekliğe doğuşumuza hizmet eden birer ebeden ibaret.” diyorsunuz kitapta ve şu an tüm dünya ölümcül koronavirüs ile mücadele halinde. Bu insanlık için yeni bir doğum sancısı diyebilir miyiz? 
Dünyayı varoluşsal kaygılarımız yönetiyor maalesef böyle günlerde… İnsan bir gün öleceğinin farkında olan tek canlı. Ölümün varlığını ve boyutlarını çok küçük yaşlarda anlamaya başlıyoruz. Şimdilerde bunu kabullenmeye çalışıyoruz ki, bu korkunç… Yaşam dediğimiz olgu hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Virüs, bedenimizde yarattığı hasarla birlikte bizlerde zaman kaymasına ve bilinç sapmasına neden olacak. İnsanlar dünya sanki bir sis bulutu ardındaymış hatta iki boyutta yaşıyormuşuz gibi hissedecek. Gerçeklik olgusunun değişimi insanlarda kendine yabancılaşma, kendi bedenine uzaktan bakma, gerçekten kopma hali yaşatacak. Suda yüzen bilinçlerle bir doğum gerçekleşecek. Doğru bu, doğum gerçekleşene kadar sancıdayız….
Bunu anlayabilmek için ölümü ve bedeni reddetmeden bu virüsü anlamamız gerekli. Virüs gerçek anlamda bizi hasta mı etti, yoksa var olan hastalıklarımızın farkına varmamızı mı sağladı, bence esas meselemiz bu olmalı. Bu sayede var olan hastalıklarımızın en ufak bir darbe ile nasıl bizi bir sona yaklaştırabileceğini ve aslında ne kadar dayanıksız olduğumuzu görmemizi sağladı. Bana göre virüs bir frekans alanı inşa ediyor, bu şu an bilmediğimiz çok sonralarda anlayabileceğimiz bir alan… İnsanlık ciddi anlamda manyetik alan kayması yaşıyor ve yeniden programlanıyor. Bu manyetik alan kayması dünyanın akciğerlerinin sönmesi ve yeniden yerine gelmesi diyebiliriz. Tıpkı insan da olduğu gibi.
Dünyanın Uyanışı romanını incelemek için tıklayın.