Dizi sektöründe ve benzer nitelikteki sinema filmlerinde genç erkek oyuncuların başrolü kapmak için ne gibi yeteneklere sahip olması gerektiği, öyle uzun uzadıya düşüncelere dalmaya ihtiyaç bırakmayan bir konu.
Matematik Nobeli’nin ilk kez bir kadına verildiği günümüzde, Nobelli matematikçilerin dahi aklını karıştıracak türden ince hesapların döndüğü oyunculuk ve dizi alanında baş erkek olabilmek için baş kıstas, hiç şüphesiz bir Best Model yarışmasında derece almış olmak!

Böylesine basite indirgenmiş tercih kriterini yerine getirdin mi başrole giden ilk etabı da aşmışsın demektir. Sonrasında iş, güçlü desteklerin ilerleme ortamı yaratmasına kalır. Onların verdiği rüzgârla şişirilen yelkenlere kumanda edebilmek için de biraz oyunculuk dersi alınıp etkili reklama olanak tanıyacak çevrelerde, aşk-meşk halleriyle boy gösterildi mi işlem tamam.

Gerisi çorap söküğü gibi gelir… Hayran kitleleri, magazinde pafta pafta resimler ve yediğin önünde yemediğin ardında teklifler.

***
Ekranlarda iş yapan dizilerin çoğunun oyuncu tercihi bu hakikatin kanıtı… İlgiyle izlenen başrollere bakmak bu sürecin ne denli geçerli olduğunu görmek için yeterli.

Kenan İmirzalıoğlu, Çağatay Ulusoy, Kıvanç Tatlıtuğ, Berk Oktay, Burak Özçivit ilk akla gelen model kökenli başroller… Keza Güney Kore’deki Erkek Güzellik Yarışması’nda birinci seçilen Tolgahan Sayışman aynı pozisyondan oyunculuğa geçenlerden…

Hepsi de bedenleriyle katıldıkları yarışmalardaki başarılarının ardından, görselliğin cazibesini öne çıkartmayı sanatçı kimliklerine tercih eden dizi sektörünün gözde isimlerine dönüştü.

Yani anlayacağınız öyle Şehir veya Devlet Tiyatroları’ndan yetişmişsin, oyunculuk hamuruyla yoğrulmuşsun pek bir kıymeti yok bu devirde! Bedeninle göze çarptın mı, başrol altın tepside sunulur. Buna karşılık oyunculuğa modellikten geçiş yapmak yerine küçük yaştan itibaren sanatın mutfağında pişerek rol yapma kıvamına erişen nicelerine başrol bir türlü kısmet olmaz. Kader-kısmet mi? Değil!

***
Bu doğrultuda küçük yaştan itibaren performanslarıyla dikkatleri çeken fakat henüz bir türlü hak ettiği yere erişemeyen genç oyuncularımızdan Bora Akkaş’ı ele almak istiyorum.

Türkiye-Danimarka-İzlanda ortak yapımı olan ‘Gönlümdeki Köşk Olmasa’ filmindeki Küçük Osman rolü ile 2002 yılında Altın Portakal’da ‘En İyi Umut Veren Oyuncu’ seçilen Bora Akkaş (rapçi adıyla DoğaBora), oyunculuğunun yanı sıra müzisyen kimliğine de sahip olan bir isim! Bu alandaki çalışmalarını sessiz ve derinden yürütmesine rağmen başarıyı yakalamayı da beceren Bora Akkaş, oyunculuğuyla adını duyurma alanında esas adımını ‘Geniş Aile’deki Zekai karakteriyle yaptı.

Burada ergenliğin zorluklarını sergileyerek komedi yeteneğini ispatlayan Akkaş daha sonra ‘Annem Uyurken’, ‘Her Şey Yolunda Merkez’, ‘Bebek İşi’, ‘Boynu Bükükler’ ve nihayetinde ‘Ruhumun Aynası’ dizilerinde çıktı karşımıza.

***
Ne var ki hepsinde de, ‘Umut Veren Oyuncu Ödülü’nün yerindeliğini ispatlarcasına oyunculuğunu sergileyen Bora Akkaş’ın, yandan yandan olaya dâhil edilen komedi yüzünü izledik durduk. Üstelik de başrolleri güçlü biçimde destekler konumda olmasına rağmen kendisini pek de öne çıkartmayan senaryolarda.

Bu ‘tip’ ısrarcılığını anlamak mümkün değil! Oyunculara bir rol biçiliyor, ömür billâh ondan kurtulamıyor. Hâlbuki sürekli aynı tarzda rol yapmaya motive edilen ve aslında yer aldığı yapımlardaki performansıyla başrolleri omuzlayan, boyu posuyla da göz dolduran Akkaş’tan da gayet güzel bir başrol çıkabilir. Akkaş da, şimdilerde ömürleri pek de uzun olmayan komedi yapımlarındaki ‘bezgin komik genç’ olmak yerine, duygusal ilişkilerin yaşandığı dramalardaki ‘esas oğlan’ın genç yüzüne dönüşebilir.

Bunun için öncelikle sürekli aynı pozisyonda ve rol kalıbında yer almaktan üstüne yapışan karakter duruşundan sıyrılması, konuşma tarzını ergen ezikliğinden kurtarması ve yüzünün mimikleriyle beden dilini ‘aşk çocuğu’ kıvamına sokması gerek!

Çünkü özellikle ‘Ruhumun Aynası’ndaki kimi duruşları, yaş itibariyle artık boynu bükük ergen tipten uzaklaşan Bora Akkaş’ın komedinin ötesine taşınabilecek bir kapasiteye sahip olduğunu göstermekte.

Tabii bir de onun farklı rollere uygun düşebilecek yeterlilikteki varlığının, gözlerini sadece ve sadece model yarışmalarındaki birincilere diken yapımcılar tarafından da fark edilmesi lazım.

Bu meyanda diyebileceğim tek şey, gittikçe olgunlaşan Bora Akkaş’ın yetenekli oyuncu kimliğinden azami derecede faydalanılmamasının hata olacağıdır! Var mısınız ekranlarımızda bir Bora estirmeye?

İzleyiciye değişim sunmanın, hem gerçek oyuncuların gelişimi hem de son dönemde iflas etmeye başlayan popüler isim tercihlerinin yarattığı rutini kırmak adına önemli olduğunu hatırlatarak koyalım noktamızı.


Anibal GÜLEROĞLU

www.sinematur.com