Süper kahramanların maceraları her yaşın ilgi duyduğu bir konu. Dolayısıyla varlık buldukları çizgi romanlardan beyazperdeye aktarılıp daha da popüler hale bir dolu süper kahraman yapımı mevcut sinema dünyasında. Kimisi tek başına takılan kahraman maceraları sergiler, kimisi de kahramanlardan kurulu ekiple yapar yapacağını. Çoğunlukla dünya kurtarıcılığına soyunan bu kahramanların içinde elbette ki herkesin kendine göre bir favorisi vardır. Benimki de olağanüstü güçlerin yarattığı vahşilikle farklı olmanın yarattığı duygusallığı buluşturan ‘Wolverine’ olmuştur… Zira Huge Jackman’ın performansıyla devleşen çelik pençeli kahramanın mutantlar dünyasında izlediği yol haritasında süperlikten ziyade insani yönler ağır basıyordu. Dahası kahramanın kendine has bir ilginçliği de mevcuttu.

Muhakkak ki ‘Wolverine’ takma adını kullanmaya başlayan Logan’ın böyle algılanmasında, sadece Huge Jackman’ın canlandırmasının değil aynı zamanda karakterin özünde bulunan, geçmişinden gelen ailevi dramların etkisi ve hafızasına yerleştirilen gizli anılarla gelişen duygusal boşluğun da etkisi büyüktü. Nitekim Marvel Comics tarafından James Howlett adıyla yaratılıp ‘Logan’ olarak tanınan ve orduya katıldığından kutup porsuğu manasına gelen ‘Wolverine’ ismini seçen bu süper kahramanın X-Men, Avengers, S.H.I.E.L.D gibi grup maceralarında yer alırken en çok ilgi gören anti kahraman haline gelmesi de bundan sanırım… Ve dahi Huge Jackman’ı son kez ‘Wolverine’ olarak izleyeceğimiz veda filmi niteliğindeki ‘Logan’ın bendeki yeri de bu nedenle bir başka!
 
WOLVERİNE ‘LOGAN’DA İNSAN BOYUTUNA ERİŞİYOR

Şimdiye dek Wolverine’i hep süper gücüyle izlemiş olanlar için ‘Logan’ın başlangıcı şok etkisi yaratacak cinsten. Yılların ve acıların sadece normal insanları değil mutant kahramanları da etkilediği gerçeğini kahramanımızın içinde bulunduğu durumla yüzümüze vuran yapım, tam anlamıyla Wolverine’in insani boyuta eriştiği bir içeriğe sahip.

2029 yılının atmosferinden açılışını yapan film, 2024 model bir Chrysler’i yağmalamaya çalışan serserilerle birlikte o eşsiz pençeli kahramanımızın perişan halini sunuyor bize. İçkinin, yılların ve Tanrı’nın mucizesi olarak görülen mutant neslinin son buluşuyla içine düşülen hayal kırıklığının yorgunluğunu olabildiğince yansıtan Logan’ın haline üzülürken serserilere karşı pençesini çıkartması ve onları alt etmesi bir parça içimize su serpse de kahramanımızın eskisi gibi güçlü olmadığı ve çabuk toparlanamadığı gerçeği olanca çıplaklığıyla çarpıyor gözümüze. Mutant avcısının aşığılar tarzda yaptığı konuşmaya tepkisiz kalmasıysa bir devrin kapandığının ön bildirimi gibi oluyor.

‘Wolverine’ döneminin bitişini adım adım işleyen yapımda yaşlı, yorgun ve aksak yürüyüşüyle şoförlükten para kazanmaya çalışan… İçki şişelerini başına dikerken bir yandan da öksürükle boğuşan Logan’ı süper kahramanlıktan arınmış, tele kinetik gücüne hâkim olamayıp zarar verici hale gelen Profesör X’in bakıcısı ve tekne hayali için çabalayan biri konumunda izlerken yaşlılığın ne menem şey olduğu katmerlenerek oturuyor yüreğimize. Ancak bu duygusal ve yorgun süreç çok uzamıyor. Logan ile Profesör’ün baba-oğul tarzında gelişen sahnelerinin ve onlara yoldaşlık eden albinonun ev hanımı misali dırdırlarının ardından Meksikalı bir hemşireden gelen yardım çağrısıyla ana öyküsüne dalan yapım bu evreden sonra birdenbire olabildiğince kanlı ve vahşi hal alıyor. Laura’nın devrinin başladığını bir kız çocuğuna yakışmayacak sertlikteki sahnelerle yansıtan ‘Logan’da bundan sonrası havada uçuşan insan uzuvları ve kaçma-kovalamaya dayalı. Lakin filmin özü bundan ibaret değil.

Özel güçlere sahip olanların tohumlarından oluşturularak Meksikalı kadınlar tarafından Transigen’de doğrulan çocukların savaşçı katillere dönüştürülme isteğinin, öfkenin öğretilebilen bir şey olmadığı, gerçeğiyle bozguna uğraması sonucu başlayan mücadelede mutant çocukları kendi malı gibi gören şirketten kaçabilenlerin yeni nesil süper kahramanların temelini atışlarının yanı sıra insanın özünde değişmediği olgusu da işlenmekte. İlaveten hayatın bir yuva ve birbirini seven insanlardan oluştuğu felsefesi üstünden yürüyerek Wolverine ile Laura arasındaki baba-kız yakınlaşmasını yaratan ‘Logan’, büyük şirketlerin insanların topraklarını gasp edişini ve gelişen teknolojiyle küçük işletmecilere yaşam şansı bırakılmayışını da alt metinde vermekte.

Sonuçta; Ölümü arzulayan Wolverine ile 90’lık Profesör X-Charles’ı sonsuzluğa uğurlarken Huge Jackman ve Patrick Stewart’ın mükemmel oyunculuğunu son kez bir arada izleme fırsatı yaratan James Mangold yönetmenliğindeki ‘Logan’, alışılmışın ötesindeki aksiyonu ve duygusal yoğunluğuyla Wolverine’in insani yönünü hissettiren… Her sahnesiyle efsane süper kahramanın şanına yaraşır bir veda filmi!

X-Men serisinin onuncu, Wolverine serisinin sonuncu yapıtı olup, Mark Millar’ın ‘Wolverine: Old Man Logan’ çizgi romanından esinlenilerek yaratılan filmin bunun ötesinde devlerle aşık atıp mutant çocuk grubuna önder konumuna geçen X-23 sıfatlı mutant Laura’yı da Dafne Keen’in sunumuyla lanse etmesi de kayda değer nitelikte. Bu noktada Laura karakteri ilk oyunculuk deneyimi olan Dafne Keen’in kendisine teslim edilen emaneti başarıyla sırtladığını belirtmekte fayda var. Bununla paralel olarak, her ne kadar çocuk ağırlıklı ve aile kavramına odaklı bir içeriğe sahip olsa da, galasını 67. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde yapan ‘Logan’ın süper kahraman meraklısı çocuklara göre olmadığını da işaret edelim. Güle güle Wolverine… X-23 hoş geldin.

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal