TRT 1’in sevilen dizilerinden olup fenomenleşen ‘Leyla ile Mecnun’ öyle güçlü bir komedi ekibi yarattı ki, gerek oyuncuları gerekse tarzıyla sürekli kendini hissettirmekte. Onur Ünlü’nün sayesinde popülerleşmeye başlayan absürt komedinin ve oyuncuların farklı işlerle karşımıza çıkmaya başlaması, beraberinde yenilikler getirdi mi diye bakacak olursak…
‘Ben de Özledim’ dizisi, önceki işin duygusunu yansıttığı için büyük bir yenilik getirdi diyemeyiz. Bunun dışında ‘Leyla ile Mecnun’un senaristi Burak Aksak’ın çektiği ‘Bana Masal Anlatma’ filmi beyazperdede yer aldı. Kalite açısından çok tepelere çıkamasa da seyirciyi çekti. Sonra İsmail Abi olarak gönüllerde taht kuran Serkan Keskin’in başrolde olduğu ‘Beş Kardeş’ geldi ekrana. O da dizi yoğunluğunda ‘Yaz aylarında görüşmek üzere’ zorunlu mola verdi. Şimdilerde meşhur Mecnun’umuz Ali Atay’ı Ertan Saban’la buluşturarak Makedonya-İstanbul hattı kuran ‘Mutlu Ol Yeter’ var ATV’de yayında olan.
Doğruyu söylemek gerekirse dizi güzel. Ancak absürt komediyle henüz tam kaynaşmamış olan izleyici kitlesinin bu diziyi onca yapımın arasından fark edip, üstelik ‘Survivor All Star’ın egemenliğini ilan ettiği Pazar gecesinde tercih listesine alması pek kolay görünmemekte. Nitekim reytingler de bu yönde sonuçlar getiriyor. Artık soluğu nereye kadar yeterse...
***
‘Leyla ile Mecnun’un yarattığı ekibin hal ve gidişatı böyleyken Mecnun’la zirveye çıkan Ali Atay’ı yönetmenliğe heveslendiren bir ‘Limonata’ kondu kurgu sofrasına. Hem de senaryosuna ‘Mutlu Ol Yeter’deki yol arkadaşı olan Ertan Saban’la birlikte imza atarak.
‘Limonata’, renkli görselliği müziğin coşkusuyla buluşturup komedisini absürtlükle destekleyen ve buram buram Onur Ünlü tarzı kokan bir yol ve aile filmi niteliğinde…
Makedonyalı eski bir TIR şoförü olan Suat’ın ölmeden önceki isteği, İstanbul’da yıllar önce tanıştığı kadından olma oğlu Selim’in kendisine getirilmesi. Suat’ın yanındaki oğlu Sakıp da bu istekle hiç tanımadığı kardeşini aramak üzere yola koyulur… Ve İstanbul’daki zorlu sürecin ardından bulur da. Ancak Selim ne babasının varlığını kabul eder ne de Makedonya’ya gitmek ister. Sakıp’ın Selim’i ikna süreci keyifli dakikalar yaşatan olaylara sahne olur. Kardeş bile olsalar birbirinden farklı olan bu iki adam nihayetinde ‘kaçırma’ suretiyle Makedonya yolculuğuna başlar. ‘Limonata’nın asıl komedisi de zaten bu yol sürecinde! Lakin Makedonya etabı temponun düştüğü ve komedinin drama dönüştüğü kısım. Finale doğru yine gelsin absürt komedi tadı…
***
Şimdi ‘Limonata’nın özet geçtiğimiz bu tablosunun analizini yapacak olursak…
Sakıp’ı veya onun deyişiyle Sakip’i canlandıran Ertan Saban ile ağabeyliğini yine gösterip eski futbolcu Selim’e siyah-beyaz formayla hayat veren Serkan Deniz gerçekten de çok güzel bir iş çıkartıyorlar. Bu ikilinin hikâyeye kattığı enerji mükemmel. Dolayısıyla ‘Limonata’nın baş tatlandırıcıları da onlar!
 ‘Karadayı’da karşımıza çıkmayı sürdüren Funda Eryiğit’in Nihal karakteriyle yer aldığı ‘Limonata’nın ilk deneme olmasına rağmen yönetmenlik cephesinde de öyle büyük bir problem yok. Yani ‘Mutlu Ol Yeter’in bedbahtı, Ali Atay da başarılı.
34. İstanbul Film Festivali’nde büyük rağbet görüp biletleri hızla tükenen ve Serkan Keskin’le Ertan Saban’ı buluşturan bu yolculukta en büyük sıkıntı senaryoda. Şöyle ki, konu olarak yeni bir şey getirmediği kesin. Bunun ötesinde Makedonya’ya varış sürecinde komedinin içine dramatiklik yerleştirme hevesi filmin akışını ve havasını bir parça bozmuş. İlle de Onur Ünlü stili bir iş çıkartacağım deme mantığı keşke terk edilseymiş… Diyeceğim ama ‘Mutlu Ol Yeter’ dizisinde bile aynı hava çokça hissedildiğinden sanırım bu ekip için öğrendikleri yoldan dönmeleri imkânsız gibi. Bunun arka arkaya gelen işlerle klişeleşmesinin dizi olayını geçtim, sinemada da ilgiyi düşüreceği kesin!
Bunun dışında ‘küfür’ olayı yine huzurlarımızda… Şehirlerle, semtlerle ilgili küfürlerin varlığında İstanbul-Makedonya seferini yapan ‘Limonata’, komedisini yaratırken, moda olduğu üzere, küfürlerden destek almayı ihmal etmiyor. Ancak buradaki olay, sözlerin akışına sarf edilmesi şeklinde... Yani bastıra bastıra zorlama bir küfürbazlık yok. Bu mazeret olabilir mi? Küfür kullanımının hayatın içinde de sıkça gerçekleştiğini düşünürsek, kurguları bundan soyutlamanın doğallık adına olumlu durmayacağını görebiliriz.
Sonuçta; Ali Atay’ın kamera arkasında kalarak oyunculuğun ötesinde neler yapabileceğini göstermek istediği ve gösterdiği ‘Limonata’nın tadı hiç de fena değil… Dahası, bir süre önce hayata veda eden Ciguli’nin de son imzası olarak beyazperdede… Gerisi tercih meselesi.
Anibal GÜLEROĞLU
www.sinematur.com