Malum Ankara katliamı hakkında yayın yasağı var, yazamıyoruz ama konuşuyoruz kendi aramızda… Yazamayınca unutuyoruz sanıyorlar, haydi aile içinde konuşmayı da yasaklayın da görelim. Biz kocaman kocaman aileler, sülaleler boyu konuşuyoruz… İnterneti yavaşlat, Adli Tıp’a yakın bölgede elektrikleri kes, hepsi boş… Biz Adli Tıp önünde bekleşen acılı ailelerle de konuştuk… Hastanelere de koştuk. Ankara kazan biz kepçe olduk döndük… Biz yürürken, kuş beyinli öküzler yürümüyor, yürütüyordu.  Köşe yazımız Ali babanın çiftliği gibi oluyor  ama olsun… Yazının içinde ne ararsan var, eşekler,  kuş beyinliler, öküzler,  bir anda  masal dünyasında gibi hissedebilirsiniz kendinizi… Yaşadıklarımız hangi gerçeğe uyar bilmiyorum… Sanki  ülke olarak bir masalın içindeyiz.
Milli yastaydık, Konya’da Milli Maçımız var, Milli yasımız için saygı duruşu var, 1 dakikalık ha!   1 dakika ölen 97 can için nedir ki?  Milli yasımızı ıslık ile yuhaladılar.  “Milli” nedir? “Milletle ilgili, millete özgü, ulusal” anlamlarını taşır. Fakat; kelimenin anlamını bilmeyenler ıslık çaldılar… Onlar ıslık çaldıkça, kulaklarım kendiliğinden bir acayip tercüman oldu.  Islığı eşek anırması gibi duydum… Siz hiç ıslık çalarak anıran eşek gördünüz mü? Göremezsiniz, eşek eşekken insana yeri gelir insanlık dersi  verir… Eşeğin eline liste ver, gider ne varsa alır heybesine koyar, getirir önünüze koyar. Eşek okumasa bile, listeyi götüreceği yeri bilir, eşek eşekken görevini hakkıyla yapar…  Neyse çok bilmişlik yapmayalım sonradan doktora sordum, kulağımda bir problem yokmuş, o an sesleri öyle algılamışım meğer. Düşünüyorum bir İsviçreli veya Almanya’da yaşayanın algısı ne olurdu burada yaşasaydı?  
Hdp’li bakanlar istifa ettiğinde Erdoğan: "Bunların önüne metin nereden geldi?" dedi, kişi kendinden bilir işi... Aynı Erdoğan, Ankara katliamı sonrası bakanların istifası isteniyor diye fena halde bozuk.  AİHM Başkan Yardımcısı: “Türkiye'de Cumhurbaşkanı eleştirmek gerçek bir problem” diyor,  bilmiyor ki Türkiye’de yaşamak  başlı başına bir problem. İsviçreli Handan,  6 ay Türkiye’de, 6 ay İsviçre’de yaşıyor:“Artık gelmem Türkiye’ye  bizim oradaki gündemimiz; kuş yuvası sayısı. Bu yıl kuşlar için yuva az mı oldu, hayvanlar ne yer ne içer, hükümet bunu düşündü mü düşünmedi mi?” diye peş peşe sıralıyordu… İsviçre ile bizim ülkemizi kıyaslayınca; hey gidi ülkemin gariban halkı hey diye iç geçiriyorum.  Almanyalı Güler “Orada seçimleri hiç bilmiyoruz, olup bittikten sonra haberimiz oluyor, ne öyle televizyon programları, ne öyle flamalar, anonslar falan hiçbiri yok, sessiz sedasız oluyor bu işler…” diyor, ulan arkadaş bizim ne suçumuz var bu ülkede bunca hengame içinde diye iç geçiriyorum… Onların gündemine bak,  bizim gündemlere bak. Gündem öyle hızlı değişiyor ki, yetişemiyor, önemli olayları bir çırpıda es geçiyor, sonra da “Balık hafızalıyız” diyoruz…
Anacım bir İsviçreli veya Alman  bizim ülkemizde yaşasa kafayı oynatır, tırlatır, rehabilitasyona alınır. Özellikle de şu Akp hükümeti döneminde aklını şeyine katardı. Bizim insanımız güçlü, Allah dayanma gücü vermiş de bütün bu saçmalıkları kaldırabiliyor… Hayatım boyunca bu kadar tezatı bir arada yaşamadım. Hükümete bağlı tüm kurumlar;  kurum bağladı. Mesela; Diyanet kestiği kurbanları, fakirlere dağıtacağına, Et Balık Kurumu’na sattı altına da  milyonluk arabayı çekti…  Bir başka ülkede bu  bile  hükümetin ve diyanetin tepetaklak olması i için yeterdi… Oysa bizde öyle mi? Haber hemen önemini yitiriyor, her salise daha da hesapsız kitapsız gündemler içinde buluyoruz kendimizi… Din tüccarlığı kurban ticareti ve Diyanet  hesapsız kitapsız aldı  başını yürüdü… Şimdilerde  Sayıştay  kayıp 48 Milyar TLnin hesabını  sormaya başlamış… Düşünün,  hesap kaçakçılığı yapan bir hükümet…  Kılavuzu karga olanın burnunu eşekler  yesin. 
Dün akşam dışarıdan siren sesleri geliyor… Algılarımız dünya savaşı yıllarındaki  gibi çalışıyor… kesik kesik gelen siren sesini pür dikkat dinliyoruz. “Savaş mı çıktı!” diyen Lili’ye  çevirdik gözlerimizi… Çünkü siren sesleri  ne itfaiye, ne de  ambulans sesi gibiydi… İzlediğimiz ikinci dünya savaşı filmlerindeki sahnelerde  gibiyiz o an… “Savaş mı çıktı?” sorusu ve bir anlık tedirginlik sonrası hayat normale dönüyor… Haberleri izliyoruz, fiyatı  3TL olan kanser ilaçlarının, karaborsada 100TL’ye satıldığını duyuyoruz.  “İlacım bitti, hemen alalım bulunmazsa ne yaparım? “ diyor Deniz… “Karaborsa mı, savaş mı çıktı?” diyor yine  bizim Lili…
Arkasından yazıya dönüyorum. Bir tarafta yürüyüp akan hayat, öte tarafta kayıp hayatlar… Her an savaş olacak korkusunu, tedirginliğini yaşayan canlar… Yüzlerce ocağa ateş düşmüş, ocakları buza kesmiş, sönmüş… Onca katliam, yüzlerce ölü, sıfır istifa ve her olayda internet yasağı,  yayın yasağı!... Bunca ipucuna rağmen bulunamayan katiller   ve katillere alkış tutan, ölülere saygı duymayan ölü beyinler…   Bizim  Lili’ye sordum “Kuş beyinli, öküzümsü indiragandici” dersem ne anlarsın?   İşe gidecekti, uykuya dalmıştı bile bizim emekçi Lili…  soru cevapsızdı bu defa… Matem yüzlü bu ayda, cana değer veren, saygı duyan tüm canlara selam ile…
 
Seray DEREN-Hür Kalem