Sıkça duyduğumuz, kullandığımız bir ifade ‘Kırılma Noktası’… Rutinin, beklenmedik bir olaydan etkilenip süregelenden farklılık gösterdiği an diyebiliriz en basit tanımla. Yaşam boyu karşılaşılan kırılma noktaları öyle çok ki… Bunlar hayatımızı iyi yöne de götürebilir, kötüye de. Kimisi bizim inisiyatifimizle gelişir, kimisi de şartlara bağlı olarak kendiliğinden çıkar ortaya. Ama neticede bütün kırılma noktaları mevcudun sonlanması ve yeni bir başlangıç demektir.
İnsan hayatındaki bu durumun aynısı oyunlarda, kurgularda da çıkar karşımıza. Hiç beklenmeyen anda devreye giren etkenlerle senaryonun akışı başkalaşır, heyecan dozu artar veya azalır. Buradaki ‘Kırılma Noktası’ insan yaşamındakinin aksine tamamen senaryoyu kaleme alanın keyfiyetine bağlıdır. İstediği gibi şekillendirir, coşturur kırılma noktalarını. Nitekim 2015 yılının son haftasında farklı bir yorumla bir kez daha bize sunulan ‘Kırılma Noktası/Point Break’ da böylesi özelliklere sahip.
 
OZAKİ SEKİZİ’YLE NİRVANA’YA ULAŞMAK
Sömürücü sermayelerin desteğiyle ayakta duran süper güçlerin, kendilerini besleyen düzeni bozmamak için neler yaptıklarına, nasıl tavizler verdiklerine geçmişten günümüze bütün dünya şahit olmakta. Kendi egemenliğini diri tutmanın yolunu, başkalarının egemenliklerine müdahale etmekte bulanların bu süreçte gerek insanlara gerekse doğaya alabildiğine zarar verdikleri de bir gerçek. Nasıl ki günümüzde dünyanın farklı bölgelerinde örnekleri sergilenmekte. Doğal zenginlikleri emperyalist güçlerce gasp edilen ülkelerin fakirliğe mahkûm halkları… Bilinçli olarak iç çatışmalara sürüklenen toplumların yağmalanan varlıkları… Dünya çapında faaliyet gösterip ahtapot gibi kollarını her yere uzatanlar tarafından yok edilen Yağmur Ormanları… Ve daha neler neler.
Kısacası dünyada söz sahibi ülke konumundakilerin cümlesi eliyle sergilenen pek çok sömürü mevcut yeryüzünde. Tabii bunca talana ‘Dur’ demek için çırpınan çevreci-insancıl oluşumlar da var. Ancak güçleri nereye kadar yetmekte, verilen zararı telefi etmeleri mümkün mü? Çevrecilik mantığıyla geliştirilen başkaldırılar, sistemin öğütücü çarklarını durdurabilir mi?
İşte bu soruların cevabı, 1991 yılında Kathryn Bigelow tarafından yönetilen filmin yeniden çevrimi olarak gösterim listesinde yerini alan ‘Kırılma Noktası’nda bir nebze masaya yatırılmış. Ama buradan olumlu yanıtlar çıkartmak ne derece mümkün? Bu tartışılır. Zira Ericson Core yönetmenliğindeki 2015 yapımı ‘Kırılma Noktası’, kendi kendiyle çelişen bir fikir diline sahip. Bu durumu anlatmak için filmin yapısına kısaca göz atmamız lazım.
‘Kırılma Noktası’, imkânsızı gerçekleştirmek ve gelen youtube hitleri üstüne sohbetle arkadaşını ikna eden Utah’ın ‘Kendine güvenmek işin aslı’ nasihatiyle açılışını yapıyor. Siz, ‘Bu tepeler motorla nasıl aşılır’ diye düşünürken iki arkadaş kimsenin geçmediği olağanüstü doğal parkurda ‘ilk’ olmak ve sponsorlarını mutlu etmek uğruna baş döndürücü bir yolculuğa çıkıyorlar. Ölümüne atlayışla sergilenen motor şovun ardından ilk kırılma noktasını yaşayarak yedi yıl sonrasına atlayan ve karakterimizi, FBI ajanlığı için çırpınırken karşımıza çıkartan yapım, hem kendini suçlu hisseden Utah’ın değişimine hem de bu yüzüyle sömürü sisteminin düzen sağlayıcılarına pencere açıveriyor en kestirmeden. Bu pencereden görünenler kurallarla hareket eden ajanların sığ dünyasının ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla kayda değer bir özellik bulmak imkânsız bu sahnelerde. Filmin asıl olayıysa, sistemi kırmak isteyenler cephesinde açığa çıkmakta.
‘Kaos böyle mi çıkar’ sorgusunu ortaya atarcasına sistemi kırmak isteyenleri bir anlamda suçlayarak ilk sunumun yapıldığı başkaldırı cephesindeki manzara, FBI ajanlarına karşın hayli renkli ve heyecanlı…
FBI ajanları ofislerinde oturup, 1 milyon dolarlık elmas çalarak kendi topraklarında köle gibi yaşama durumunda bırakılan Mumbaili çocuklara dağıtan tipleri, ‘Nasıl tipler’ diye sorgulayadursun… Uçaktan para çalıp boşluğa atlayan ve sonra paraları havadan insanlara saçan çılgınlar da Meksika’daki Kırlangıçlar Mağarası’na havadan dalış yapıp zaferlerini kutlarlar. Görselliğin ve ekstrem spor heyecanının zirve yaptığı bu sahneleriyle 1991 yapımına fark atan ‘Kırılma Noktası’ bu andan sonra iyice keyifli hale gelir. Çünkü filmin içerik gelişimine dayanak yapılan ‘Ozaki Sekizi’ denen ve sekiz ekstrem denemeyi tamamlayarak Nirvana’ya ulaşmayı hedefleyen ‘imkansızı yapma’ evresi başlatılır.
Bu evrede karşımıza, doğanın sekiz temel gücüne saygı duruşunda bulunan ve bunun için aldığından çok verebilmek gerektiğine inanan bir grup ekstrem sporcusu çıkar. Surf, kanatlı tulum, snowboard, serbest tırmanış, hız motosikleti derken akıllara durgunluk veren sahneler arasında ateşi, ilkel insanlar gibi yakıp doğayla kucak kucağa yaşayan korkusuzların cesaretini izlerken filmin özüyle daha iyi kaynaşırsınız. Öte yandan sahnelerinin çoğu gerçek sporcular tarafından çekildiği için daha da ilgi çekici hale gelen filmin fikir çelişkisi de bu etapta gösterir yüzünü… Bodhi ve Utah karakterlerini çarpıştırırken sağ gösterip sol vurur adeta!
Şöyle ki; Bir yandan balinaların avlanmasına karşı çıkarken üstüne gelen avcı gemisi tarafından öldürülen Ozaki’den hareketle ‘Fikirler balina gemisi kadar güçlü mü, yoksa aslolan eylem mi’ diye sorgulatırken sömürü düzenine başkaldırı gerektiği mesajını veren içerik, diğer yandan Utah’ın ajanlığa kabul hevesiyle baştan itibaren sergilediği doğa dengesini savunma mantığını yerle bir eder… Sanki ‘Eylemler boştur’ dercesine kırılma yaşayan senaryo, içinden çıktığı sistemin aynen devamını haklı gösteren bir mantık empozesine dönüşüverir. Aslına bakarsanız çarkları sekteye uğratanların yok olmaya mahkûm olduğu, egemen güçlerin her daim kazanması gerektiği kuralı doğrultusunda bu çark edişi de doğal karşılamak gerekir. Zaten dünyadaki tablo da böyle değil mi?
 
KENDİ SINIRINI BULMAK ÖLÜMÜ GETİREBİLİR
‘Kırılma Noktası’nıniçeriğinintemelinde ‘Ozaki Sekizi’ var dedik ya… Budenemeyi gerçekten tamamlayarak Nirvana’ya ulaşan var mıdır, bilemeyiz. Buna karşılık yeni nesil ‘Kırılma Noktası’nın eskisine oranla daha fazla sistem yanlısı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu açıdan filmi değerlendirdiğimizde; doğa dengesini koruma hevesini, aldığından çok vermenin bu dengeyi sağlamadaki önemini vurgulayan detaylarını şahane görselliklerle ve saptamalarla verip nihayetinde tümünü ‘ölümcül hayalcilik’ olarak göstererek noktayı koyan şaşırtıcı içeriğin önemli detaylarından biri de, ‘sınır’ olayı! Kişiye, kendi sınırlarını düşündüren bu ayrıntı da, filmin bütünüyle paralel olarak yine bir çift yönlülük yansıtmakta.
Anlayacağınız; Zengin Arapların ekstrem spor ve partilere para saçma merakına da taş vurarak misyonunu tamamlayan yeni nesil ‘Kırılma Noktası’, kendi içinde yaşadığı çelişkilerle ‘Ne şiş yansın ne kebap’ türünde bir iş olmuş. Ekstrem spor yapanların cesurluk görselliğindeHindistan, Meksika, Güney Afrika gibi ülkelerdeki zenginliklerin büyük devletlerin şirketlerince ele geçirilip yerli halkın sefalete sürüklenmesine dikkat çekip, böylesi sömürülere engel olmak için sınırları zorlamak gerektiğini işleyen filmin asıl yüzü de, dakikalar boyu işlenen söylem değil, finaldeki ‘Kırılma Noktası’nda açığa çıkan… Yani, ‘Sürekli sınırları zorlayan sonunda kendi sınırını bulur’ diyerek sınırları zorlamanın son noktasında ölüm olduğunu mimleyip, bir anlamda ‘Sınırları zorlamaya gerek yok. Oturun oturduğunuz yerde… Sistemi bozmaya çalışmak, eylem sizin neyinize’ sopasını aba altından göstermek!
Bu ikiyüzlülükte isteyen istediği yönden alabilir mesajını. ‘Mesaj alarak sınırları zorlamak mümkün mü’ derseniz… Bunun yorumu da size kalmış. Yine de siz, siz olun KIRILMA NOKTASI’nın sınırlarında gezerken tedbiri ve akılcılığı elden bırakmayın.
 
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal