Çok olgun bir insan denildiğinde insanların genel olarak gözlerinde canlanan, tepki ve tavırlarında itidalli, insanlara cevap verme şekli nezaketli, olayları tırmandırmayan, hatta konulara çözüm getirip, yatıştırıcı bir şekilde sonuca ulaştıran biridir. Ya da karşısına çıkan olaylarda konuları sonuca ulaştıramasa bile, kendi ruhundaki olumlu halle karşısındaki insanlara güven ve huzur duygusu veren aklı başında bir insandır. Burada tarif edilen elbette Kuran’a uygun, güzel ahlakın gereği, Rabbimizin ve insanların da razı olacağı dengeli bir ruh halidir.

İnsanlar doğal olarak olgun insanların yanında rahat ederler. Hatta kendi halledemedikleri bir konu olduğunda onların yardımına başvururlar.

Olgun bir insan doğal olarak güvenilir insandır. Allah Kuran’da 40 yaş olgunluğundan bahsetmektedir. Allah’ın dikkat çektiği bu olgunluğu yaşamak bir nimettir. Müslümanlar hayatlarını Allah’a vakfettikleri için tüm yaşamları boyunca Allah yolunda sayısız konuyla denenirler. Her biri çok önemlidir ve olgunlukta kıymetli vesilelerdir. Ruhun olgunluğa ulaşması için Allah tarafından özel olarak yaratılan aşamalardır.

Hiç zorluk yaşamayan bir insanın ruh derinliğiyle, çile ve zorlukla yetişen bir insanın ruh derinliği bir olmaz. Düşünce derinliği, olaylara bakış açısı, nimetlerden zevk alma gücü çile çekmiş kişilerde daha fazladır. Çünkü çile ve zorlukla karşılaşan insanın ruhu daha fazla eğitimle karşılaşmıştır, acılar daha çok akıl kullanma zorunluluğu oluşturmuştur. Bu da doğal bir olgunluk, konulara karşı itidal geliştirmiştir.

Hiç kimse zor bir anda, kendi menfaatleriyle çatıştığında, vefa-sadakat gerektiren bir zamanda tavrını değiştiren bir kişiye güven duyamaz. Allah’tan korkan gerçek iman sahibi insanların ise hiç bir durumda tutum ve davranışları değişmez, hastalık durumunda da, maddi, manevi Allah tarafından denendikleri bir durumda da... Asıl önemli olan da budur. Çünkü Allah’ın bizlere Kuran’da tarif edip tanıttığı kişilik budur. Aynı peygamberlerde olduğu gibi. Çeşitli peygamber kıssalarını Rabbimiz bizlere düşünüp örnek almamız için bildirir. Örneğin Hz. Musa, Firavun’un askerleri tarafından takip edilirken deniz ile Firavun’un askerleri arasında kalmıştır. Zahiren hiç bir çıkış yok gibi görünen bu durumda Hz. Musa’nın yanındaki kişilerin sözleri Kuran’da şöyle bildirilir:

"Gerçekten yakalandık" dediler. (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemen yarıldı da her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. (Şuara Suresi, 61-63)

Ayetteki durumu gözümüzde canlandırmaya çalışırsak ne kadar zorlu bir deneme olduğunu daha iyi anlarız. İmanın gereği olarak Allah’ın onları kurtaracağını ummak ve Hz. Musa’ya destek vermek yerine, yanındaki kişiler ‘eyvah yakalandık’ diyorlar. Hz. Musa ise tek başına güçlü imanının bir yansıması olarak hemen ‘Hayır, Rabbim benimledir’ diyor. Bu her Müslümanın örnek alması gereken üstün bir tavırdır.

Tevekkül ve tevekkülün getirdiği itidalli, olgun dengeli insan karakteri çok önemlidir ve asla hiç bir zor koşul bu karakteri bozamaz. Zor koşullarda olgun, vefalı, sadık, Allah’tan yana hareket eden insan olmak çok kıymetlidir.
Müslüman Allah tarafından denenen, imtihan olan bir varlık olduğu için pek çok kişilikte insanla karşı karşıya gelebilir. Müslümanlar bu bozuk ahlak yapısındaki insanları dahi idare eden, zararlarını en hafif hale getiren bir akıl ve olgunlukta olurlar. Bu elbette kolay değildir. İnsanın ona sürekli vesveseler veren ve doğru yoldan ayırmak isteyen bir düşmanı vardır; şeytan. Ancak Allah’a iman eden her şartta Allah’a güvenen ve samimi olan bir Müslüman’ın üzerinde şeytanın hiç bir zorlayıcı gücü yoktur.

 
Ebru ALTAN