Yandaşlar, candaşlar, çıkardaşlar, dindaşlar, fasıklar, münafıklar, odaklanmışlar, yurt içine yurt dışına, insan hakları, demokrasi, hukuk, adalet, ekonomi dersi vermekle meşguller. Birilerine laf yetiştirme çabasındalar.

Oysa; Din, iman, tarikat, cemaat, türban, kömür, un, şeker derken, özgürlük, ileri demokrasi şaklabanlığı yapanların istismarcılığa dayalı, yalanla-dolanla-talanla sürdürülen iktidar, dış güçlerin işbirlikçi gücü haline dönüşmüş durumda.

Muhalefet ne yapıyor? O da durumu idare etmekle meşgul! Sanki başka aday yokmuş gibi

suç isnadı altında olanları milletvekili adayı gösterip seçtiriyor.

Muhalefet; halkın tepkilerini dillendirerek, sakinleştirmekte katalizör görevini yapıyor.

İktidarı ile muhalefeti ile siyaset kurumu saltanat sürmeye devam ediyor.

Gazetecisi, akademisyeni, siyasetçisi konuşuyor.

Yargı, HSYK, Yargıtay, YÖK, TSK dün de eleştiriliyordu, bugün de eleştiriliyor. Değişen nedir ki? Adalet, hakkaniyet, dürüstlük, namusluluk, vicdanlar bir tarafa bırakılmış herkes kendi yandaşını korumak ve kollamakla meşgul!

Peki ya dün şikâyet edenlerde bugün ses var mı? Anayasa, açılım saçılım konuşuluyor!

Her konuda uzman, konuşan konuşana. Akut çene enfeksiyonu (Ağız ishali) ülkeyi sarmış.

Ülkede yaşanan toplumda algılanan durum şu;

Bir kesimin iddiasına göre; yürütme açıkça yargıya müdahale ediyor. Hukuk devleti bir tarafa bırakılmış, gücün hukukuna dayalı kararlar, esef verici boyuttadır. Kurumlar olmaktan çıkmış, öç alma ve yandaşları koruma kollama kuruluna dönüştürülmüştür.

Şimdi bu yargı; hakka ve adalete göre karar veren dürüst namuslu hukukçulardan mı oluşuyor dersiniz? Lehe karar veren hâkim savcı övüldükçe övülüyor, aleyhe karar veren hâkim savcı ise suçlanıyor. Bu nasıl mantık böyle?

Yıpratma, sindirme susturma etkisizleştirme ve biat ettirme stratejisi tüm boyutlarıyla sürüyor.

Kurumlar arası çatışma, kurum içi çatışma kamuoyu önünde sürüyor.

Yetkililerin, meclisin meşruiyeti sorgulanıyor.

Kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışılıyor.

Yargı, homoseksüeli affediyor, ahlaksızlıktan atılanı mesleğe döndürüyor, rüşvetçiyi, asker düşmanını affediyor. Ama dürüst, namuslu, çalışkan başarılı kanun adamını sırf basına demeç verdi diye verilen meslekten ihraç kararını kaldırmıyor.

Şimdi bazılarına göre bunlar önemli değil. Ya ne önemli? Onlara göre; askere yönelik yürütülen terör örgütü operasyonları. Hukuk çalışıyormuş, nasıl çalışıyorsa!

Örgüt yöneticisinden birine Türkiye Cumhuriyeti devleti emekli milletvekili maaşı ödüyor.

Cezaevinde iken, terör örgütü üyesi olarak yargılanırken, milletvekili olarak seçilen kişi mecliste, maaş alıyor.

Çağdaş demokratik ülkelerde görülmeyen dokunulmazlık garabeti güvencesi altında milletin maaşıyla suç işlemeye devam ediyorlar. Ama siyaset kurumu çalışmıyor, çalıştırılmıyor.

Bu durumda; siyaset kurumu görevini yapıyor mu?

Devlet içinde asker sivil her kesimde içindeki çürüklerin ve yanlış yapanlar ayıklanmalıdır. Yönetim herkes için adil bir şekilde işlemeli, işletilmelidir.

Yargı da kendi görevine göre işlemeli. Fazla konuşmamalı. Yargı`yı gereksiz tartışmaların dışında tutmak gerekir. O da tamam. Ama ya Siyaset Kurumu?

Kamuoyunu yanıltıcı ve bilgi kirliliği olabildiğince siyasetçiler ve medya tarafından yapılıyor.

Unutmayın ki; ülkede suç işleme özgürlüğüne sahip dokunulmaz yüzlerce dosyalı bir meclis var. Bu meclis meşru mu?

Halk; adalet beklerken seçtiklerinin suçlu olduğunu bilmiyor veya unutuyor veya önemsemiyor. Sonrada adalet bekliyor. Ne diyelim: kendin ettin, kendin buldun.

GüNüN SözÜ: Korku olmazsa, cesaret olmaz.

H. Prof. Dr. Nurullah AYDIN

12 Ocak 2012 ANKARA

 

Editör: TE Bilisim