1800'lerde Osmanlı Devleti'nin parçalanma aşamasında doğan Osmanlıcılık şimdi yeniden doğuyor. AK Parti iktidarının özellikle Ortadoğu'ya ilgisi ve muhafazakâr uygulamalara ağırlık vermesi bunun kanıtı. 'Komşularla Sıfır Sorun' denilerek büyük bir propaganda ile çıkılan yolda karşılaşılan Arap asabiyyesi ve çok yönlü sömürgen Batı direnci ile İsrail'in tasarıları bu yolun sonu oldu. Çünkü ne Arap devletleri ne de Türk devletleri Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin de kendilerine 'hâmilik' ya da 'ağabeylik' taslamasını istemiyor. Osmanlı çağlarında sağlanan Hilâfet ilişkilerinin yerel imamlar, halifeler, derebeyleri, şeyhler ve ulusalcı direniş kesimlerince nasıl zedelendiğini ise tarih yazıyor. Osmanlı egemenliğinin özellikle Ruslar ile Avrupalı büyük devletlerce nasıl kıskanıldığını da biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün ulaşmış olduğu demokrasi yanında çok yönlü gelişmişlik düzeyi de yine dost düşman büyük bir kesimce kıskanılmıyor mu? Cumhuriyetin ilk yıllarında Batı desteğini de yedeğine alarak kurulmaya çalışılan Sadabat Paktı (1937-1979) ile Demokrat Parti'nin de içinde bulunduğu yine Batılı güçlere dayanılan Bağdat Paktı / Cento (1955-58) da başarılı olamamıştır. Kaldı ki Kırım Savaşı yenilgisinden sonra gelişen siyasi, iktisadi ve gayri müslümlerin çıkışları ile ortaya çıkan toplumsal olayları önlemek için geliştirilen Osmanlıcılık ile İslamcılık akımları da Sultan Abdülhamid'in özellikle 1878'de dayatılan Berlin Anlaşmasına kapsamında Rusya ille Batı'ya direnç göstermek çabalarına rağmen başarıya ulaşamamıştır. O yıllardan bize kalan en büyük miras olarak 'hürriyet', 'adalet', 'müsavat', 'uhuvvet' ve 'istiklâl' düşünceleri bugün bile geçerli. Günümüze geldiğimizde ise uluslararası destekli olduğu söylenen terör sorununun günden güne Kürt Sorununa dönüşerek nice dayatmalar ile 'vur kaç' içerikli terör saldırıları yanında 'sivil direnişler' ile 'anadilde eğitim' ve 'özerklik' isteklerinin başatlığı AKP İktidarının karşılaştığı en büyük diren alanları olarak siyasetin en tartışmalı konusu olarak gündemden düşmüyor. Bu sorunun çözülebilmesi için ne insan hakları ne yasalar önünde eşitlik ne ortak kültür değerleri ne ortak dil ne de İslâm Kardeşliği etkili kılınabilmiştir. Öte yandan TBMM'de yazılmaya başlanan Yeni Anayasa sorunu ise içerdiği sanılan bazı değerlerin yok sayılmak istenmesi baıkımından toplumu germeye başlayan bir diğer konu. Özellikle bu topraklarda olduğu kadar Ortadoğu ile Balkanlar'daki Haçlı saldırılarına karşı yüz yıl boyunca direnen Türk varlığı ve kahramanlığının bir yana itilerek, unutturulmak istenmesi gibi bir yaklaşım kültür sosyolojisi kadar tarih ve siyaset bilimi için de pek çok sakıncalar taşımaktadır. Gelinen bu aşama için Osmanlı'da olduğu gibi bugün de 'ateş paçayı sarmış' durumdayıız, diyemez miyiz? Günümüzde Rusya durulmuş olsa da Batı ABD ile AB güçleri olarak Türkiye üzerinde etkileri olan iki büyük siyaset odağı. 'Hayali' bir Osmanlıcılık dayatılarak ulaşılamayan Osmanlı Milli Birlik çabaları sürekli olarak Rusya, Fransa, Avustruya-Macaristan ile İngiltere tarafından engellenmiştir. Ayrıca Osmanlı Devletimizin eski Mısır Valisi Kavalalı'nın Batı işbirlikçiliğine da bağlı saldırgan oyunları ile bozulduğu için Osmanlı Toprakları parça elden çıkmaya başlar. O yıllardaki Batı'ya dayanmak eğilimleri ile iktisadi ilişkilerdeki dengesizlikler yanında tolumun yeniden düzenlenmesi çabaları ile Islahat Fermanlarına ek olarak Yeni Anayasa (Kanun-u Esasi)'nın uygulanması sorunları bugün tartışılan konularla ne kadar da benzerlik taşıyor değil mi? Bilindiği gibi güçlü bir devlet örgütlenmesi ile feodal yapılanma içerisinde Saltanat ve İslami özler taşıyan çok uluslu Osmanlı Devleti dört yüz yıllık fütühat-ganimet ve genişleme sürecinden sonra gerilemeye başlar. Batılılarca Türkiye ya da Osmanlı olarak adlandırılan ve kendisini Devlet-i Ebed Müddet sıfatı yanında Türkistan olarak da niteleyen Osmanlı Devleti üç kıtaya egemenliği sürecinde günden güne iktisadi gücünü yitirmeye, yönetim gücünü ise yerel güçlerin ve başkaldıran kişilerin eline bırakmaya başlar. Bu süreçte Fransız Devrimi'nin de etkisi ile azınlıklar arasında beliren 'dini hakların genişletilmesi', 'özerklik' (muhtariyet) ve 'bağımsızlık' tutkularına da bağlı olarak ayrılıkçı direnişler de Osmanlı Devleti'nin varlığını sarsarak toplumun dirliğini bozmaya başlayan etkenler olarak ortaya çıkar. Toplum katlarında 'Ya kuzgun leşe ya Devlet başa' deyişi de günden güne yanyana yaşama bilincini aşındırmaya başlar. Öte yandan: 'Şalvarı şaltağ Osmanlı Eğeri kaltağ Osmanlı Ekende yoğ, biçende yoğ Yiyende ortağ Osmanlı' deyişine göre ise Osmanlı Devleti'nin toplum nazarındaki durumunu öğreniyoruz. İçinde Batı'nın da bulunduğu bu çatışmacı süreç bilindiği gibi nice diplomasi oyunları yanında Osmanlı'ya borç para verilmesi, azınlıkların bağımsızlık amaçlarının desteklenmesi, ıslahat fermanları ve Osmanlı içerisindeki azınlıkların da görev aldığı cephe savaşlarının acımasız darbeleri ile 19.yy. boyunca Hasta Adam da denilen Osmanlı Devletimiz Batı'nın acımasız saldırıları sonucu yaklaşık seksen beş yıl sonunda darmadağın olur. Peki son otuz yıldan bu yana direnen terör örgütü ile siyasi uzantılarının emellerini bir de 'tarihin tekerrürü' anlamında düşündüğümüzde bizi nasıl bir karmaşa bekliyor tahmin edebiliyor muyuz? İçinde Batı'nın nice diplomasi, güvenlik, AB üyeliği, Ortadoğu'nun yeniden düzenlenmesi, İleri Demokrasi, Yeni Anayasa ve son olarak ortaya çıkan İmralı - BDP / KCK - Kandil Üçgeni karşısında AKP İktidarı, içeriği şimdilik pek bilinmeyen gizemli bir Yol Haritası içerisine doğru çekilmektedir, anlayabiliyor muyuz? Bu gelişmelerin içerisinde ABD'nin özellikle Irak'ta yeni bir Anayasa yazılımı ile 2005'de pekiştirdiği 'Ulus İnşası' gibi çok yönlü yeni örgütlenmeler, yeni dengeler ve güvenlik anlayışı getirilmeye çalışılması gibi bir çabanın da usul usul belirmeye başladığını görüyoruz. Terör Sorununun bitirilmesi için düzenlenecek olası bir Barış Görüşmeleri kapsamında Kürt Sorununun da çözümüne yönelik bazı kararların alınması için masanın çevresinde kimlerin bulunacağını kestirmek için 'müneccim' olmaya gerek var mı, bilmiyorum. Böylesi bir gelişmenin ise bırakınız 'terörle mücadele' sürecinde kim yendi kim yenildi karmaşasını; yıllardan beri geliştirilen 'iki dilli eğitim' ve 'belediyeler kapsamında yerel özerklikler sağlanması' gibi yeni bir açılımı da içeren çok yönlü 'ayrılıkçılık' propagandasının ulaşabileceği gerginlikleri de iyi düşünmek gerekmektedir.   Ömer Faruk YILMAZ
Editör: TE Bilisim