Şeytanın ‘Gör’ dedikleri…
Yağan karın, esen rüzgârın soğuğundan korunmak için, Kızılay’ın dağıttığı ‘yazlık’ çadırlarından ve demledikleri sıcak çaylarından başka ellerinde bir şey yoktu! Onlar ısınmak ve daha çok yardım bulmak için bekleyedursun internette, bu depremin ‘tektonik saldırı’ olduğu ve Amerikan’ın HAARP teknolojisiyle suni olarak yaratıldığı videoları tıklanma rekoru kırarken FOX TV, depremden 10 gün önce Erciş’teki yanan ve dumanlar çıkaran tarlanın esrarengiz görüntülerini yayınlıyordu. Onlarca dönüm arazinin alttan alta yanması, tarlaların ayak basıldığında içeri çöken bataklığa dönüşmesi herhangi bir yetkiliyi ilgilendirmemişti. Tıpkı Gölcük depremi öncesinde olduğu gibi!
Aylardır Van Gölü’nde araştırma yapan yabancılar bu esrarengiz dumanlardan ve yangından haberdar mıydı acaba? Evlerimizin içini bile izleyecek teknolojiye sahip olanlar söz konusuyken bunun cevabı belli zaten! Ama ne hikmetse İstanbul için felaket telalığına soyunanlar, sonradan ‘yeni’ diye lanse edilen fay ve bu yangın hakkında tek söz etmedi. Onlar sadece daha önce görülmemiş bir ilgiyle olayı ülkelerindeki medyadan yansıtmayı tercih etti. Van’da deniz olsa uçak gemilerini bile yollarlardı… Ne yazık ki, yok!
Van ve çevresinde bilinmeyenler zamanın örtüsüyle karanlığa itilmeye mahkûm! Bizim medyanın işi, kendine basit konular bulmak. Misal, en büyük toplu kaybın yaşandığı Sevgi apartmanının müteahhidi! Kendi iddiasına göre içten hasarlı olan villasının bahçesine kurduğu iki çadır zoomlayarak göstereceksin; ‘Yıkılan bir tek benim binam mı’ sözlerini defalarca vereceksin ekranlardan… Öyle ya, her musibette bir günah keçisi gerek. Yalova’yı vuran depremdeki Veli Göçer misali! Deprem tehlikesinin mevcut olduğu yerlere ‘yedi kat’ imar verenlere mikrofon uzatmak kimin haddine? Ya da gelişmiş ülkelerdeki inşaat prosedürleri yerine, mimarları mühendisleri hiçe sayıp, gelişigüzel bina dikilmesine neden göz yumulduğunu sorgulamak hangi babayiğidin harcı? Hem binalar dikilirken kontrol edilmeyen beton-demir kalitesi nasılsa yıkıldığında araştırılır. En kolayı, iddiaları çarşaf çarşaf haberlere konu etmek; kusur yükleyecek bir iki kişi bulup dikkatleri dağıtmak. Daha olmadı, hoşa gitmeyen bir milletvekili ismi ortaya atılır, onun eş-dost inşaatçı kolladığından dem vurulur. Tabii, iktidar dışındansa yerel yönetime de soruşturma açılması mümkün.
Siyasetle hakikatin çekişmesinde, fay hattı üzerine kurulan ‘deprem’ evleriyse zaten komedinin ta kendisi! Bu arada ‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ sloganıyla eski binaları yıkıp, beş katlı imarı 15 kata çıkartma projelerinin ilk ayağı için de deprem hızlandırıcı katalizör oldu… ‘Kentsel Dönüşüm’ sloganıyla sunulan projenin ilk hedefi, Kadıköy-Fikirtepe pilot bölgesi! ‘Deprem bahane, getirisi şahane’ diye düşünmekse, okuyanların serbestîsi.

‘Deprem Şov’ işbaşında…
Depremin beşinci günü Ankara’dan 55 TIR yola çıkar… Kanal D ve ATV, ‘Van için Tek Yürek’ kampanyasıyla 62 milyon TL yardım toplar… Yas(!) kıyafetleriyle şıkır şıkır ünlülerin gözlerinden birkaç damla yaş akıtarak anons yaptıkları oyuncak satışıyla yollanan paralar, bağışlanan kumbara harçlıkları, vaat edilip yollanmayan göstermelik rakamlar gırla gider. ‘Çarşı’, sezonun ilk derbisinde 30 bin atkı-bere yağdırır İnönü Stadyumu’nun zeminine; ‘Siyah’, keder olurken ‘Beyaz’, umuda dönüşsün diye!
Türkiye ‘tek yürek’ olurken Van depremi sonrasında, ilk andaki organizasyonsuzluk takılır aklıma. ‘İhtiyaç’ belirlemek için toplanır yetkili makamlar… ‘Sivil Savunma’ olayı normal zamandaki trajikomik tatbikatlarla sınırlı kaldığından, müdahalenin en önemli olduğu ilk gün bir karmaşadır gider. Gönüllüler ve bir avuç kurtarma görevlisi, karanlık ve yokluklarla savaşarak, insanüstü çabalarla yıkıntıların altından hayat kurtarır. Onların kahramanlığını gözyaşlarıyla ekranlarda boy gösteren, sonrasında yeni bir felakete kadar koltuklarına gömülenler üstlenir. Böylece deprem bölgesinde, tüm Türkiye’nin izleyici olduğu bir ortaoyunu sergilenir.

Ölüm insan ayrımı yapmaz!
Bu klasik süreç, her felakette yaşanan bir ritüeldir. Ama ‘Van’ sonrası bunlara bir yenilik ilave oldu. O da TV’de mikrofon sahibi olan hanımların yorumları! Başı çeken Haber Türk spikeri Duygu Canbaş, ‘Her ne kadar Van’da olsa da acımız büyük’ sözleriyle insanlığın geldiği noktayı gösteri… Ardından ‘Tatlı Sert’in yargıç konumuna adapte olan Müge Anlı, parmağını sallayarak, ‘Herkes haddini bilecek. Yeri geldi mi taş atacaksın, sonra yardım isteyeceksin’ diye ahkâm keser…
Hayat Boyu Sevgi Derneği Başkanı sanatçı Dila Tezemir, ‘Asıl siz haddinizi bilin. Yüce Türk milleti, sizler gibi ırkçı ve bölücü düşünenlere karşı tepkisini gerektiği şekilde gösterecektir’ cevabıyla karşılarına çıkar.
Önce insanlar kırılmış sonra özürler dilenmiş ne fayda! Deprem tarlasına ayrımcılık tohumu atılmıştır bir kere! ROJ TV de boş durmaz… O da, yardım eksikliği bahanesiyle halkı sokağa dökülmeye kışkırtır. ‘Günah, ayıp, vicdan’ kavramları körelmiş beyinlerde bozuk para gibi harcanır. ‘Tek Yürek’lik lafta kalır. Kimse, her nasılsa yaşanmış bu felakete bakıp ‘ölüm’ gerçeğini hatırlamaz. Didişir durur… Nereye kadar?

SON SÖZ: ‘Van için Tek Yürek’ olunurken Van içindekiler piyon yapılamaz!


Anibal Güleroğlu