Kişilik denilince tatlı dil, güler yüz anlarım. Karşısındakileri dinlemesini bilenler de olumlu kişiliktedir, diye biliriz. Kendimizi her ne kadar sevimli, herkesin beğenebileceği bir kişi olarak görsek de gerçekler hiç de öyle değildir. İlk karşılaştığımız kişiler ile güler yüzlü, dili tatlı, kendini beğenmemişler ise daha çabuk kaynaşırız. Onların şımarık, çenesi düşük, yılışık, dedikoducu, sevimli, bilgili, uzlaşmacı, kavgacı, kararlı mı yoksa silik bir kişilikte olup olmadığını ilk bakışta anlayamayız. Kendi benliğimizi sürekli olarak doğru buluruz. Bu da bir türlü sıyrılamayacağımız bencilliğimizdir. Bu yüzden her birimiz kendi benimize bağlı birer kahraman ya da birer sürüngen olarak pek çok etkileşimler için savaşır dururuz.   Her kişilik her birimizin gizli ya da açık yönlerinin toplamıdır. Kişiliğimiz adımızı taşıyan benliktir. Omuzlarımızdaki sorumlulukların hepsidir. Benliğimizdir. Benliğimizin dışa vurumudur kişiliklerimiz. Bu yüzden benliğimiz kişiliklerimizin dengesinin odağında bulunur. Kişiliklerimiz bize özgü oldukları için onun pek çok yansıması ile ortaya çıkan öz benliğimizin bazı yönleridir de diyebiliriz. Nerede büyümüş, nerelerde dolaşmış olsak da kişiliğimiz pek değişmez. Bence kişilikleri değiştiren en önemli etkenlerin başında sevgi ile onun ayrılmaz bir özelliği olan saygı vardır. İçinde bulunduğumuz durum ne olur ise olsun kendimizce bir kişilik geliştirmeye bayılırız. Bu öyle bir kişiliktir ki çoğumuzu itici, çekilmez ve yaklaşılmaz kılar. Kişiliklerimizin içinde el kol hareketlerimiz ile başımızı sallama biçimlerimiz ile yürüyüşlerimizdeki özellikler yok, diyebilir miyiz?   Her birimiz üstlendiğimiz görevler ile almış olduğumuz eğitim süreçlerine de bağlı olarak pek çok davranış ve düşünüş biçimi geliştiririz. Bu tür özelliklerimiz ile pek çok tavır alışlarımız ile düşünce kalıplarımız da kişiliğimizin itici güçleridir. Başta temel içgüdülerimiz ile bazı eğilimlerimizin de kişiliklerimiz üzerinde yoğun bir baskısı vardır. İçinde kültür ve uygarlık özellikleri de bulunan çevre etkenleri yanında okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler, öğrendiğimiz bazı hayat öyküleri ile siyasetteki çoğu gelişmeler kişiliğimizi de etkilemez mi? Bütün bu bileşkelerin sarmalı içerisinde kendini bilen ya da bilmeyen birer kişilik olarak dolaşır dururuz. Bu dolaşmalarımız ister yüz yüze ilişkilerde ister sanal ortamdaki etkileşimlerde olsun pek değişmez bence! Bu yönleri ile düşünüldüğünde her birimiz; çalışkan, düzgün, işini bilir, tembel, kurnaz, hırsız, inançlı, riyakâr, sinsi, iki yüzlü, güvenilmez, hain, bilgili, bilinçsiz, sinirli, baskıcı, iyi ya da kötü kişiler değil miyiz? Ayrıca şirin, konuşkan, içi dışında, içe dönük, bencil, diğergam, arkadaş canlısı, çıkarcı, hasta, kendini beğenmiş, olgun, gıcık, cahil, kan dökücü, barışçı, dik baş, ahlaksız ya da adam gibi adam olarak da neitelenmez miyiz?   İşte bütün bu nitelemelere göre karşılıklı etkileşimler boyunca gelişmekte olan kişiliklerimizi ya da karşımızdakileri bazen beğenir bazen beğenmeyiz. Bu durum bizi olduğu kadar karşımızdakileri de olumlu ya da olumsuz etkiler. Bu yüzden karşımıza çıkan her kişinin özelliklerini birden bire anlayamayız. O da bizi anlayamaz. Bu da bilgi, görgü ve sezgi işidir. Her birimiz gibi karşımızdaki kişilerin de sevimli ya da sevimsiz yönleri kadar kavgacı ve kindar yönleri de olabilir. Kişiler birbirlerini tanıdıkça uzlaşıp uzlaşamayacaklarını, kişiliklerinin yer yer çatışıp çatışmayacağını öğrenirler. Bu konuda kadınların erkeklere göre daha duyarlı olduklarını öğrendim ömrüm boyunca.   Ne mutlu kendisini karşısındakilere karşı güvenilir, mutlu, umutlu, sevgi dolu ve ömür boyu arkadaş olunabilir bir kişilikte sunabilen yurttaşlarımıza. Ne mutlu benlikleri ile kişilikleri düzgün bir uyum içinde olanlara. Hepimizin özlemini çektiği iyi, doğru ve güzel olan da bu değil midir?     Ömer Faruk YILMAZ
Editör: TE Bilisim