Kuşkunun hâkimiyetinde yaşayanlar için en yakın dost bile düşman olabilir. Hedefe konulanlar güvenin olmadığı ‘Güvenli Ev’den kaçmaya çalışırken sırt sıvazlayanların ‘İyi iş çıkarttın evlat’ sözüyse hapı yutmanın şifreli habercisidir. İyilik kötülüğü, kötülük nefreti, nefret ise güvensizliği doğurur…

Cape Town’daki ‘Güvenli Ev’de sahaya çıkmayı beklerken duvarları izlemekten bunalıma giren ev bakıcısı Matt Weston, bu durgunluktan kurtulmak için üstlerinden gelecek tayini bekler. Oyalamalarla avutulan Weston için kendini ispat fırsatı, CIA’nin sabıkalı ajanı Tobin Frost’la doğar. MI6’dan çalınan bilgi dosyasıyla tüm istihbarat örgütlerinin kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye hazırlanan Frost, peşine düşenlerden kurtulmak için çareyi ABD Elçiliği’ne sığınmakta bulunca ‘Güvenli Ev’ devreye sokulur. Misafirlerini şaşkınlıkla ağırlarken ‘Güvenli Ev’in aslında hiç de güvenli olmadığını, yaşanan kanlı baskınla gören bakıcı Weston’ın hayatı o andan itibaren hiç ummadığı kadar hareketlenecektir…

Orijinal adı SAFE HOUSE olan ve ilgisiz biçimde DÜŞMANI KORURKEN adıyla ülkemizde gösterime giren film, yaşlanmasına rağmen performansından bir şey kaybetmediğini gösteren Denzel Washington ile ‘Yeşil Fener’de insanlığı korumaya soyunan Ryan Reynolds’ı bir araya getirmiş. Yönetmen Daniel Espinosa’nın salt ‘kaçış’a odaklanarak yarattığı yapımda aslolan, CIA başta olmak üzere yozlaşmanın tüm ajan kuruluşları arasında yaygınlaştığını göstermek! Bu bağlamda karakterleri sadece birer araç olarak kullanan yönetmen onların özel yaşamlarını kısa değinmelerle aralara serpiştirmiş. 

Ajanların sağlıklı ve kalıcı ilişki yürütemeyeceğini Weston ve onun ne iş yaptığını bilmeyen karısı üstünden yansıtan film, bu dünyayı seçenlerin yalnızlığını da Frost karakteriyle öykünün tamamına yaymış. Weston’ın başarılı direksiyon hâkimiyetiyle başlayan kaçışı, olağanüstü hızla bulunan saklanma yerleri ve seri stadyum takibiyle destekleyen DÜŞMANI KORURKEN/SAFE HOUSE, aksiyondaki başarısını da bu sahnelerle ispatlıyor. Diğer yapımlardaki abartıların aksine insan doğasına ters düşmeyen aksiyonları tercih eden yönetmen, böylece mantıkla ters düşmeyen ve seyirciye daha cazip gelen bir süreç yaşatıyor. Beyazların sömürdüğü Güney Afrika’yı ve daima ışıltılı bölgeleriyle öne çıkartılan Cape Town’ın arka bahçesini de mekân olarak kullanmayı tercih eden DÜŞMANI KORURKEN/SAFE HOUSE, özellikle baraka mahallesindeki takiple dikkat çekici!

Fazla iyimserliğin, karşılaşılan haksızlıklar sürecinde büyük bir nefret dönüşebileceğini mesaj olarak vermeyi ihmal etmeyen öykü, ajanlar dünyasında dostluğun ve yakınlaşmanın imkânsızlığını ve duygulara kapılmanın en büyük tehlike olduğunu da ‘kaçma-kovalamaca’ arasında hızlı aktarımlarla seyirciye hissettiriyor. Bu dinamik yapımda, nefes aralarında göze çarpan mantıksızlıklar da yok değil! Mesela, kendi ayağıyla gelen Frost’ın sorgulanmasında neden ‘su işkencesi’ yapılıyor? Ortadoğu’dan ve dünyanın nice badireli bölgelerinden sağ kurtulmayı ve izini kaybettirmeyi başaran Frost nasıl oluyor da tutuklanacağını bile bile ABD Elçiliği’ne sığınıyor? Benzeri soruları çoğaltmak mümkün… Ama bunlara rağmen sıkılmadan, tempoya kapılarak izlenecek bir film!


Anibal GÜLEROĞLU