Bir türlü kısmet olamamıştı yazmak BİR SES BÖLE GECEYİ filmini… Belki de isabet olmuş. Çünkü o zaman Alevilerin seçmeli ders talebine karşılık söylenenlerle denk düşmeyecekti. Anadolu Alevi Kültürü’nü belgesel tadında işleyen yapım, boş sözlere cevap niteliğinde! Alevilikteki din anlayışını ve hayata bakışı, öyküleyerek devrimci hareketin içine yerleştiren film, bu anlamda çok önemli. Çekimleri ve aktarımı da hayli başarılı… Oyunculuk da yerli yerinde…

Cem Davran’ı genelde komedyen kimliğiyle görmeye alışmışız ya… Polisiye romanların ustası Ahmet Ümit’in kitabından aynı isimle uyarlanan BİR SES BÖLER GECEYİ filminde rol alacağını duyduğumda, yadırgamıştım doğrusu. Manevi yönü ağır basan bu öyküyle Davran’ı bağdaştıramama konusundaki yanılgımı, filmi izledikten sonra daha iyi anladım.

‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ misali araba sahnesiyle açılışını yapan BİR SES BÖLER GECEYİ, fırtına ve şiddetli yağışla yaşanan bir kaza sonrası aracı kullanan Süha’nın gözünden köyün sakinlerine yönelir. Tüm köyün toplandığı Cemevi’nde yaşananları pencereden izleyen Süha, intihar ettiği için dışlanan İsmayil’in tabutu başında gördüğü Gülizar’la geçmişin anılarına dalar. O, 12 Eylül öncesi ortama gidip yanılgılarını sorgularken içeride de sofularla acılı ailenin çekişmesi sürer…

Reklam yönetmenliğiyle işe koyulan Ersan Arsever, yaşadığı İsviçre’den Tokat’ın Karacaören ve Karşıpınar köylerine uzanmış. Orijinal evlerin gerçekçi atmosferini öykünün mistizmiyle çok güzel bütünleştiren yönetmen, bu sayede sıkılmadan izlenebilecek bir yapım ortaya çıkartmış. Polisle çatışma ve öğrenci hareketlerinin zayıf kaldığı yapımda, Cem Davran’ı faal kılan sahneler geçmişin anıları. Acılı baba rolüyle bütünleşen Rıza Akın, ‘Oğul’ filmindeki kadar olmasa da evlat sevgisini hissettirmekte. Ama filmin asıl kahramanı, sofuları ve eylemle ters düşen söylemleri sorgulayan, bilinmeyenin derinine indikçe kaybolup bedeninden ayrışan İsmayil rolündeki Gün Koper! Saflıkla bilgeliği birleştiren karakteri, doğal mimiklerle çok net yansıtmayı başarıyor.

Bu dünyada uğruna savaşılacak ideoloji olmadığını, 12 Eylül öncesi maşa niyetine kullanılan devrimcilerinin zaman içindeki değişimleriyle veren BİR SES BÖLER GECEYİ, inançları uğruna işkence görüp ölenlerin, hapis yatanların çabalarının ne denli boş olduğunu da göstermekte… İsmayil’in intihar öyküsü üstünden, Alevilik öğretisini ayrıntılı bir biçimde aktaran film, seyircinin kıblesi insan olan bir kültürün ruhuyla bütünleşmesini sağlamakta.

Hz. Ali’nin birleştirici suretinde kişileri kendi benliklerini bulmaya yönlendiren sahneler gözleri yaşartacak derecede etkileyici. Bir tabuttan yayılan, beyaz güvercinlerle kanatlanan, Hz. Ali’nin yüzüyle ışık saçan mistik duygular filmin her karesinde kendini göstermekte… Gerçekle sanrıların iç içe geçtiği sahnelerde insan gördüklerinden çok, insana insan olmanın gereklerini hatırlatan sözlere yoğunlaşıyor. Ayrıştırılmak istenen bir kültürün öğretisinin aslında hayatın ta kendisi olduğu da bu anlarda beyazperdeden adeta fışkırıyor.

‘İnsanlık dersi’ şeklinde nitelendirebileceğim BİR SES BÖLER GECEYİ filmi izlerken önce, belgesel tadında bir ruhani yolculuğun atmosferinde buluyorsunuz kendinizi. Sonra ister istemez yaşamdaki gerçeklerle kıyaslıyorsunuz duyduğunuz öğretileri… Cemevi’ndeki konuşmaların yalan yanlış aktarımlara ‘Tam isabet’ cevap olduğunu fark ediyorsunuz. Sonra, manevi bilinmezlikte insanın ne denli yetersiz kaldığını; baskısız, söz hakkı tanıyan ortamlarda bile çekişmelerin yaşanabileceğini gözlemliyorsunuz. Bedenin faniliğinde, ruhun özgürlüğünü keşfettiğiniz yoruma açık finalden, Süha’nın akıbetini sorgulayarak ayrılıyorsunuz.

Anibal GÜLEROĞLU

Editör: TE Bilisim