4. PEMBE HAYAT KUİRFEST
4th Pink Life Queer Fest

15-22 Ocak/January 2015, Ankara 

• Kızılay Büyülü Fener Sineması 
• Tayfa Kitapkafe 
• Mek’an Sahne 
o Eski Yeni Cafe&Bar 
o Nefes Bar 
23-25 Ocak/January 2015, İstanbul 
• Kadıköy, Moda Sahnesi 
• Beyoğlu, Pera Sineması 
• İstanbul Modern Sinema 
o Alt.

www.pembehayatkuirfest.org

FESTİVAL FİLMLERİ

GÖKKUŞAĞININ ALTINDA

OĞLANLAR/BOYS 
KIZLAR ÇETESİ/ GIRLHOOD 
52 SALI/52 TUESDAYS 
İNCELDİĞİ YERDEN KOPSUN! / SOMETHING MUST BREAK 
FUTURO PLAJI/ FUTURO BEACH 
ATLANTIDA 
KUZEY ÜLKESİ/ NORLAND 
HIZLI DEĞİŞİM/ QUICK CHANGE

KUİRBELGESEL

TRANS X İSTANBUL 
ÇEMBER/ THE CIRCLE 
JULIA 
ŞÖHR@/ STUDLEBRITY 
MALA MALA 
ÇAKAL/ THE DOG 
STAVROS OLMAK/ BEING STAVROS

LGBTT TARİHİ ŞANLIYOR

ONUR/ PRIDE 
HERKES DIŞARI! DULAIS’DE DANS/ ALL OUT! DANCING IN DULAIS 
KADRAJDAKİ GENÇLİK: GENÇ SAPKINLARIN İNTİKAMI/ FRAMED YOUTH: THE REVENGE OF TEENAGE PERVERTS

L-TARİH

SUSAN SONTAG’A DAİR/ REGARDING SUSAN SONTAG 
İNTİKAMCI LEZBİYENLER ATEŞ DE YUTARLAR/LESBIAN AVENGERS EAT FIRE TOO

KÜLT

ROBERT’İN FİLMİ/ ROBERT’S MOVIE

ATİNA AVANGART FİLM FESTİVALİ SEÇKİSİ

XENIA 
DADAANA’NIN ŞARKILI FİLMİ/ THE FILMBALLAD OF MAMADADA 
KEŞİŞ LUIS DE SOUSA/ FREI LUIS DE SOUSA 
MONDIAL 2010 
YAKINDA İYİLEŞECEKSİN/ HEAL, GOOSE

KUİR LİZBON FİLM FESTİVALİ SEÇKİSİ

KRAL’IN BEDENİ/ THE KING’S BODY 
İYİ GECELER KÜLKEDİSİ/ GOODNIGHT CINDERELLA 
ÇİNGENE/ GYPSY 
KIZANLAR/ BOYS 
NEO JOE POP

İSVEÇ’TEN KISALAR

MÜŞTEREKLERİMİZ/ ALL WE SHARE 
AMGÜCÜ/ PUSSY HAVE THE POWER 
HAKİKAT/ REAL 
AMA SEN BİR KÖPEKSİN/ BUT YOU ARE A DOG

KUİR KISALAR

GÜNAYDIN/ GOOD MORNING 
FİŞEK/BOMBSHELL 
ABAN+HURŞİT / ABAN+ KHORSHID 
KIRIK BEYAZ LALELER/ OFF-WHITE TULIPS 
METUBE: AUGUST, CARMEN'İN "HABANERA"SINI SÖYLÜYOR/METUBE: AUGUST SINGS CARMEN ‘HABANERA’ 
ÇOCUK OYUNCAĞI/ CHILD’S PLAY 
KÜLKEDİSİ/ CINDERELLA

DANIEL MCINTYRE RETROSPEKTİFİ

ARSLAN SERİSİ / LION SERIES 
DAİMA/FOREVER 
SU/ WATER 
SODYUM IŞIN KÜRÜ/ SODIUM LAMP STUDY 
KOVBOY VE İYOT/ COWBOYS AND IODINE 
TEDAVİ/ CURE 
‘KAR’IN AĞIRLIĞI/ THE WEIGHT OF SNOW 
TOZ/ DUST

EPİLOG/ EPİLOGUE 
MUTLU/ HAPPY 
BİR GÜN BENİM DE PRENSİM GELECEK/ SOME DAY MY PRINCE WILL COME 
HOŞÇAKAL ( KIZIL MEDCEZİR)/ GOODBYE (RED TIDE) 
İŞTE BU YÜZDEN/ THE REASON WHY 
SADECE AĞLADIĞIMDA ACIYOR/ IT ONLY HURTS WHEN I CRY 
BİKİNİ/ BIKINI

DÖRDÜNCÜ PEMBE HAYAT KUİRFEST İKİ ŞEHİRDE SEYİRCİSİYLE BULUŞUYOR

4.Pembe Hayat KuirFest 15-22 Ocak tarihleri arasında Ankara’da, 23-25 Ocak tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek.

LGBTİK hakları mücadelesine sanat aracılığıyla ifade alanları yaratmayı amaçlayan Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği’nin düzenlediği festival, Türkiye ve dünya sinemasından 60’a yakın filmi bir araya getiriyor. LGBTİK temalı filmlerden sinemaya kuirleştiren yapımlara, kuir direnişi destekleyen ufuk açıcı atölyelerden tiyatro oyunlarına sıradışı partileri Ankara ve İstanbul kışını renklendirmeye hazırlanıyor.

Programında Berlin, Cannes, Venedik, Tribeca ve Sundance gibi önemli festivallerde de gösterilmiş 50'den fazla filme yer veren 4. KuirFest; dayanışma, direniş, trans ebeveynlik, büyüme/keşfetme, spor ve aşk gibi temaları mercek altına alıyor. Bu sene LGBTİK tarihinin dününe ve bugününe farklı noktalardan temas eden bölümleri, kafaları karıştırıp sorular sorduracak sözel etkinlikleri, hem eğlenmeli hem öğrenmeli atölyeleri ve tiyatro oyunlarıyla Pembe Hayat KuirFest, LGBTİK tarihini şanlıyor.

FESTİVAL SİNEMASI & BİLETLER

Pembe Hayat KuirFest’te film gösterimleri ve söyleşiler Ankara’da Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda ve Tayfa Kitapkafe’de; İstanbul’da Kadıköy Moda Sahnesi, Beyoğlu Pera Sineması ve İstanbul Modern Sinema’da gerçekleşecek. Ankara’daki sinemaseverler biletlerini 10 Ocak’tan itibaren Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda açılacak gişelerden satın alabilecek. İstanbul’daki gösterimler için biletler gösterim günlerinde sinemadan alınabilecek.

Bilet fiyatları:

Ankara Büyülüfener Sineması: Öğrenci: 11 TL, Tam: 13 TL 
Tayfa KitapKafe’deki ve Mek’an Sahne’deki söyleşiler ve gösterimler ise ücretsiz olacak. 
Beyoğlu-Pera Sineması: Tek Tarife: 12 TL 
Kadıköy- Moda Sahnesi: Öğrenci:10 TL, Tam:12 TL 
İstanbul Modern Sinema: Günlük Giriş:9 TL

AÇILIŞ FİLMİ: ONUR

15 Ocak Perşembe günü saat 19:00’da Kızılay Büyülü Fener Sineması’nda gerçekleşecek 4. Pembe Hayat Kuir Fest’in açılış törenini Ayta Sözeri sunacak. Festival’in açılış filmi Cannes Film Festivali'nde Kuir Palmiye ödülüne layık görülen, geçtiğimiz ay Komedi/Müzikal kategorisinde En İyi Film dalında Altın Küre'ye aday gösterilen, İngiliz Bağımsız Film Ödülleri'nden de En İyi Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında galibiyetle dönen Matthew Warchus imzalı Onur(Pride). İstanbul Film Festivali'nin katkılarıyla Türkiye'de ilk kez KuirFest'te gösterilecek Onur, Thatcher’ın baskıcı iktidarına karşı omuz omuza mücadele eden madencilerle LGBTlerin hikayesini konu alıyor. Elbette ki Onur’un KuirFest'teki gösterimi, ödül sezonunun en çok beğeni toplayan filmlerinden birini izleme fırsatının ötesinde bir anlam taşıyor. Festival bu önemli filmin gösterimini; ülkemizde taşeronlaşma, yetersiz çalışma koşulları ve ihmaller sebebiyle hayatını kaybeden maden işçilerine, aynı zamanda homofobi ve transfobi yüzünden kaybettiğimiz bütün LGBTQ bireylerin anısına gerçekleştiriyor.

GÖKKUŞAĞININ ALTINDA

Festival’in “Gökkuşağının Altında” bölümünde Avusturalya’dan Arjantin’e, Fransa’dan İsveç’e son yılların ödüllü ve ilgiyle beklenen LGBTİK temalı filmleri Ankara’da ilk kez KuirFest’te görücüye çıkıyor. 
Geçtiğimiz yıl Berlinale'de gösterilen ve Generation 14plus bölümünde En İyi Film ödülüne layık görülen Avustralya yapımı 52 Salı (52 Tuesdays), 16 yaşındaki genç bir kız ve cinsiyet inşa sürecindeki annesinin bir yılını anlatıyor. Sophie Hyde’nin yönettiği 52 Salı, hem ergen cinselliğine hem de trans bir erkeğin değişim sürecine cesur ve detaylı bir bakış atıyor.

Inés María Barrionuevo'nun ilk uzun metrajlı filmi Atlantida, iki kız kardeşin yetişkinlerin dünyasından koparak yaşadıkları ufak bir kaçamak aracılığıyla yine ergen cinselliğine eğilen, lezbiyen temalı bir gençlik filmi. Arjantin yapımıAtlantida'nın ilk gösterimi Berlin Film Festivali'nde Generation 14plus bölümünde gerçekleştirildi ve film Queer Lisboa Film Festivali'nde de Mansiyon ödülüne layık görüldü.

“Gökkuşağının Altında” bölümünde rahatlıkla 52 Salı’nın ve Atlantida'nın yanına yerleştirilecek bir diğer filmse Kızlar Çetesi (Bande de filles). Festival takipçilerinin Nilüferler (Naissance des pieuvres) ve Tomboy ile tanıdıkları Céline Sciamma'nın imzasını taşıyan Kızlar Çetesi, Cannes'da Yönetmenlerin 15 Günü bölümüne açılış filmi olarak seçilmiş ve yıl sonunda da Avrupa Parlamentosu'nun verdiği Lux Prize'a aday gösterilmişti. Film, Fransa'daki etnik ve sınıfsal ayrımcılığa da eğilerek bir büyüme hikâyesi anlatıyor.

Mischa Kamp’ın yeni filmi Oğlanlar(Jongens), içine kapanık sporcu bir genç olan Sieger’in yaz tatili sırasında aşkı ve cinselliği keşfetmesini konu ediniyor. Lucas Uluslararası Çocuk ve Gençlik Film Festivali’nden En İyi Gençlik Filmi ödülüyle dönen Hollanda yapımı film,ilk aşkın heyecanı ve tedirginliğini ve Sieger’in yeni keşfettiği cinsel yöneliminin getirdiği belirsizlikleri ele alıyor.

İlk gösterimi 2014 Berlin Film Festivali'nde ana yarışmada gerçekleşen Futuro Plajı (Praia do Futuro)Madame Satã ile hatırlayabileceğiniz Karim Aïnouz'un yeni filmi. Alman bir turist ile Brezilyalı bir cankurtaranın Futuro Plajı'nda başlayıp Berlin'e uzanan aşk hikâyesini anlatan filmin müthiş görüntü yönetimine Suicide'dan David Bowie'ye, Fransız chansonlarından minimal teknoya uzanan zenginlikte, dinamik bir soundtrack eşlik ediyor. Aïnouz, görüntülerin ve sesin etkisini çok iyi kullanarak, tam bir atmosfer filmine imza atıyor. Son derece estetik ve homoerotik bir film olan Futuro Plajı, bir yandan da geçmişin üzerine bir perde çekerek yeni bir başlangıç yapmaktan, bellekten ve aşk acısından bahsediyor.

Ester Martin Bergsmark’ın filmi İnceldiği Yerden Kopsun(Something Must Break), kuir sanatçı ve aktivist Eli Levén’in “Sen Ayaklarımın Dibinde Uyuyan ve Toprağı Bir Arada Tutan Köksün” adlı romanından esinlenerek çekilmiş. Chicago’dan ve Queer Lisboa’dan En İyi Uzun Metraj, Rotterdam’dan Kaplan Ödülü’yle dönen film, geleneksel cinsiyet normlarına meydan okuyan androjen Sebastian/Ellie ile bir kuirden hoşlanıyor olduğu gerçeğini kabullenemeyen heteroseksüel Andreas arasında gelişen ilişkiyi konu ediniyor. 
Ingo J. Biermann’ın ilk uzun metrajlı filmi de olan Kuzey Ülkesi (Nordland),Kuzey Norveç’e yaptıkları seyahatin başında kız arkadaşı Kaia tarafından bir anda terk edilen Eleni’nin kaybettiği aşkını bulma umuduyla Kuzey Kutbu kıyılarında çıktığı duygusal yolcululuğu konu ediniyor. Eleni’nin başka bir kadınla tanıştığında kendi algılarını ve arzularını ve keşfedişini aktaran film aynı zamanda görsel diliyle de seyirciyi büyüleyecek. 
Genç yönetmen Eduardo Roy Jr.’ın ikinci uzun metraj filmi olan Hızlı Değişim (Quick Change) ise seçkinin son filmi. Özenle ve nefes kesici bir hızda çekilmiş Filipinler yapımı filmde yönetmen Eduardo Roy Jr., güzellik ve kariyeri saplantı haline getirmiş bir toplumu gözler önüne seriyor.

L-TARİH

Festivalin lezbiyen tarihinin öncü kadınlarına yer verdiği “L Tarih” bölümünün bu yıl iki konuğu var. Yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı “Dışlanmış Kardeş: Bayard Rustin’in Yaşamı” ile 2004 GLAAD (Karalamaya Karşı Eşcinsel ve Lezbiyen Birliği) Medya Ödülü dahil dünya çapında 25’i aşkın ödül kazanmış yönetmen Nancy D. Kates, yeni filmi Susan Sontag’a Bakmak (Regarding Susan Sontag)’ta 20. Yüzyıl’ın en etkili ve kışkırtıcı düşünürlerinden ve en önemli edebi, politik ve feminist ikonlarından olan Sontag’ın hayatını mercek altına alıyor. Film, arşiv materyallerine, Sontag’ın arkadaşlarının, ailesinin, meslektaşlarının ve sevgililerinin anlatılarına ve Sontag’ın Patricia Clarkson tarafından aktarılan kendi sözlerine yer veriyor. Tribeca Film Festivali’nden En İyi Belgesel Jüri Özel Ödülü ile dönen Susan Sontag’a Bakmak, fotoğraf, savaş, hastalık ve terörizm üzerine yaptığı çalışmalarla bugün hala yankı uyandıran büyük bir kültür eleştirmeninin hayatına ‘büyülü’ bir bakış.

L-Tarih bu sene Amerika’daki İntikamcı Lezbiyenler (Lesbian Avengers) grubunun 1992’deki çığır açan ilk gösterilerinden, Beyaz Saray önünde ateş yuttukları muhteşem Dyke Yürüyüşü’ne kadar pek çok etkinlik ve eylemlerini anlatan, İntikamcı Lezbiyenler’den deneysel sinemacı Su Friedrich ve video sanatçısı Janet Baus tarafından kurgulanan İntikamcı Lezbiyenler Ateşi de Yutarlar (Lesbian Avengers Eat Fire Too) ‘a da yer veriyor. Film grup üyelerinin kolektif bir ürünü. 1990’ların başında Amerika’nın pek çok yerinde geylerin ve lezbiyenlerin evlerinde diri diri yakılmasının ardından “Ateş bizi tüketemeyecek, onu içimize alıp bizim yapacağız.” şiarıyla hareket eden lezbiyenler, 1992’de New York’ta düzenledikleri anma/protestoda ateş yutarak hem kaybettikleri arkadaşlarının yasını tutarlar hem de homofobi ateşinin onları yakamayacağını tüm dünyaya haykırırlar. Türkiye’de ilk kez KuirFest’in göstereceği İntikamcı Lezbiyenler Ateşi de Yutarlar’ın ardından İntikamcı Lezbiyenler’den biri olan ve aynı zamanda “Ateş Yutmak: İntikamcı Bir Lezbiyen Olarak Hayatım” isimli kitabın da yazarı olan Kelly Cogswell’le gerçekleştirilecek söyleşi, ”ateşi de yutan” lezbiyen kadınların tarihine tanıklık etmek için eşsiz bir fırsat…

KÜLT: “ROBERT’İN FİLMİ”

KuirFest'in bu yılki Kült bölümünü Türkiye sinemasından önemli bir keşfi ağırlıyor. Canan Gerede'nin 1990 yapımı ilk uzun metraj filmi Robert’ın Filmi (Robert's Movie), uzun bir aradan sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. İçeriği kadar biçimiyle de ülkemiz sinema tarihinde ayrıksı bir noktada duran Robert’ın Filmi, genç sinemaseverler tarafından keşfedilince külte dönüşebilecek bir potansiyele sahip. 
Askeri hareket zamanı çektiği fotoğraflar nedeniyle başı dertte olan savaş fotoğrafçısı Robert’in genç ve güzel Gogo’yla erotizm dolu aşkını,kaçışları ve karşılaşmaları konu alan film parçalı anlatısı ve karanlık görselliğiyle başka bir sinema deneyimine çağırıyor. Yabancılaşmayı, erotizm ve ölüm psikolojisini konu alan bir kent filmi olarak tanımlanabilecek Robert’in Filmi Patrick Baucheau’nun olağanüstü oyunculuğu ve Canan Gerede’nin farklı sinema diliyle ilk kez Ankara seyircisiyle buluşuyor.

DANIEL MCINTYRE RETROSPEKTİFİ

ARSLANLI SERİ

KuirFest bu yıl bellek, kimlik ve tarih üzerine film çalışmalarıyla tanınan yönetmen Daniel McIntyre’nin iki ayrı kısa film seçkisine yer veriyor. Daniel McIntyre, 2009’da York Üniversitesi’nden mezun olduğundan beri yaptığı film ve sahneleme çalışmalarıyla dünya çapında festivallerden ödüller topladı. Son dönemlerde çalışmaları Toronto, Vancouver, Cakarta, Londra, New York, Lizbon ve Kopenhag’da gösterildi.

Daniel McIntyre Retrospektifi bölümünün ilk seçkisi olan Arslanlı Serisi (Lion Series),Çernobil, nükleer, radyoaktif enerji, ışınlama ve radyasyon terapisi gibi konular etrafında dönen 8 kısa filmden oluşuyor. Serinin tüm filmlerinde kullanılan kolaj tekniği, gezi ve arşiv görüntülerini harmanlayarak zamanı, mekanı ve kişisel hikayeleri belgeliyor. Arslanlı Seri’nin en büyüleyici yanıysa, McIntyre’nin rasyasyon etkilerinin aynılarını üretmek için karanlık oda teknikleri üzerine yaptığı deneyler. Çeşitli biçimlerde radyoaktif enerjiye maruz kalan insan vücudunun deneyimlerini izleyeciye aktarabilmek için sprey ve lekeleme tekniklerinin kullanıldığı filmler, çapraz banyolama ve özel pozlama teknikleriyle nükleer atıkların ve radyoaktif ışınların gözle görülmeyen etkilerinin adeta görsel bir öğe olarak kavramsallaştırıyor.

Daniel McIntyre Retrospektifi’nin ikinci seçkisi ise yönetmenin Bikini, Epilog, Benim Prensim de Gelecek, Mutlu, İşte Bu Yüzden ve Hoşçakal(Kızıl Medcezir) filmlerini izleyiciyle buluşturuyor. Deneysel video çalışmalarıyla tanınan yönetmen Daniel McIntyre, birbirinden farklı 6 kısa filmde belleğin inşa edilmesi ve bunun cinsellik, beden, medya ve kişisel gelişim konularıyla nasıl bağlantılandığı konularını inceliyor.

KUİR BELGESEL

Pembe Hayat KuirFest’in festivallerden ödüllerle dönmüş belgeselleri buluşturan Kuir Belgesel bölümünde ödüllü belgeselleri ilk defa Ankara’da izleyeceğiz.

Ödüllü belgesel film yapımcısı ve yönetmeni Allison Berg ile bağımsız film yapımcısı Frank Keraudren’in ortak yapımı Çakal (The Dog), 1960’larda reşit olduğunda, libidosu o dönemin özgürlükçü ahlak standartlarının bile oldukça üstünde olan, kadın ve erkek olmak üzere birden fazla karısı ve aşığıyla yaşayan ve “sapıklığıyla gurur duyan” John Wojtowicz’in sıradışı hikayesini anlatıyor. 1972 yılında sevgilisinin cinsiyet inşa süreci operasyonları için para bulmak amacıyla Brooklyn’deki bir bankayı soymaya kalkışan ve on dört saat boyunca bankadakileri rehin alan Wojtowicz’in koca, asker, sevgili, aktivist, New York sakini, ana kuzusu ve banka soyguncusu gibi abartılı kişiliğinin birçok yönünü, on yıl süren çekimlerle izleyiciye aktaran Çakal, 70ler Amerika’sındaki eşcinsel özgürlük hareketine ait olağanüstü arşiv görüntüleri de barındırıyor.

Ödüllü yönetmen Stefan Haupt’un yeni filmi Çember (The Circle), 1940 başlarında “Çember” isimli dergi etrafında oluşan ve savaş sonrası yıllarda dünyaca ünlü bir yeraltı kulübüne dönüşen, Nazi rejiminden sağ kurtulan tek eşcinsel organizasyonun hikayesini konu ediniyor. Berlinale’den En İyi Belgesel Seyirci Ödülü’yle dönen Çember, Torino Uluslararası Gay ve Lezbiyen Film Festivali’nde de En İyi Film seçildi.

Queer Lisboa’dan En İyi Belgesel ödülüyle dönen Julia’da yönetmen Johanna Jackie Baier, on yılı aşkın bir sure boyunca trans Julia K.’nın yasal haklarından yoksun, toplum kurallarına uymayan bir seks işçisi olarak sürdürdüğü zor hayatını takip ediyor. Julia ile 2003’te tanışıp fotoğraflarını çekmeye başlayan Baier’in kendisi de 1955 yılında erkek olarak başladığı hayatına 1997’den beri kadın olarak devam etmektedir. Litvanya’dan Berlin’in sokaklarına, ter kokan karanlık odalarına ve bir porno sinemanın koltuklarına uzanan Julia, inanç ve inançsızlığın, çekip gitmenin ve ait olmanın hikayesi…

Mala Mala, Porto Riko’da yaşayan dokuz trans bireyin gözünden dönüşümün gücünün anlatıldığı uzun metraj bir belgesel. Belgesel, LGBT avukatları, iş sahipleri, seks işçileri ve kendilerine “The Doll House” ismini veren bir grup drag sanatçısı gibi çeşitli kişilere kamerayı yönelten, kendini keşfetme ve aktivizm üzerine eşsiz bir inceleme Tribeca Film Festivali'nde En İyi Belgesel ödülü için yarışan Amerika ve Porto Riko ortak yapımı Mala Mala, kişisel ve toplumsal tanınma için verilen mücadelenin muazzam artı yönleri ve yıkıcı eksi yönleriyle kaplı portresini çiziyor.

Los Angelas’tan En İyi Kısa Belgesel ödülüyle dönen Stavros Olmak (Being Stavros)’ta yönetmen Jonathan McLeod, gerçek aşkı bulmak arzusuyla Birleşik Krallık Gey Güzellik Yarışması’na katılan 32 yaşındaki Stavros’un hikayesini belgeliyor. Stavros’un ciddi bir sorunu vardır; rakiplerine göre bir hayli iridir. Gey bedenini ve iç çamaşırlarınızı nasıl giymeniz gerektiğini irdeleyen neşeli, hayat dolu ve dokunaklı bir hikâye.

Artık her gün internette yeni bir ‘Sosyal Medya Ünlüsü’ görmek mümkün. Neden ünlü olduğunu bilmediğimiz bir sürü gereksiz adamdan bunalmış durumdayız ama bu adamların Twitter’da on bini aşkın ve Instagram’da üstü çıplak poz verdiği bir fotoğrafını paylaştığı anda bunu beğenen bir sürü takipçisi var.Şöhr@ (Stud-Lebrity)’te yönetmen Charlie David, yakışıklı olduğu için ünlenmiş sosyal medya ünlülerinden birinin hayatını ele alıyor.

Belgesel film yapımcısı ve insan hakları aktivisti Maria Binder’in yönettiği Trans X İstanbul, İstanbul’da yaşayan, hayatı boyunca devlet, toplum ve ailesinden dışlanan ve 25 yıldır insan hakları ve LGBTKİ hakları için aktivizm mücadelesi veren trans kadın Ebru’nun hayatını ele alıyor. Binlerce trans kadının yaşadığı, aynı zamanda trans cinayetlerinde de gözle görülür bir artışın yaşandığı İstanbul’daki trans kadınların yerlerinden edilmelerine ve öldürülmelerine karşı verilen mücadeyi anlatan film, İstanbul’daki kentsel dönüşüm ve Gezi Park direnişi döneminden kesitlere de yer veriyor.

ATİNA AVANGART FİLM FESTİVALİ SEÇKİSİ

Festival her sene olduğu gibi yurtdışındaki festivallerden programcıları da konuk etmeye devam ediyor. Atina Avant-Garde Film Festivali’nden Nina Veligradi’nin KuirFest için hazırladığıp program Yunanistan’dan Almanya’ya, Portekiz’den Amerika’ya uzanan 6 farklı filmi seyirciyle buluşturuyor.

Dadaana’nın Şarkılı Filmi (The Filmballad of Mamadada), 1920’lerdeki Dada Hareketi’nin temsilcilerinden olan ancak birçok erkek Dadaistin aksine zamanla unutulan Barones Elsa von Freytag-Loringhoven’a (1874-1927) bir saygı duruşu niteliğinde. Lily Benson ve Cassandra Guan yönetmenliğini yaptığı filmde klasik anlatı ve deneysel parçalar arasında gidip gelen ve Sürrealistlerin keşfi olan ‘zarif kadavra’ tekniği kullanılmıştır. Elliyi aşkın genç heykeltraş, şair, ressam, manken ve performans sanatçısı Barones’in çok yönlülüğünden esinlenerek bu kolajı oluşturmuşlardır.

Kanada yapımı Akrobat’ta yönetmen Eduardo Menz, birbiriyle ilişkisi olmayan altı kişinin entrikalardan uzak panaromasını perdeye yansıtıyor. Akrobat, günlük takıntıların, arzuların ve kimliklerin popular kültürle birlikte nasıl şekillendiğinin etkileyici bir anlatımı.

Bir grup yaratıcı genç tarafından 2012 yılında Portekiz’de kurulmuş bir topluluk olan “Silly Season”’ın kolektif çalışması olan Keşiş Luis de Sousa (Frei Luis de Sousa), bir aile, iki ev ve savaş sırasında kaybolan bir adamın filmi.

Mondial 2010, günümüz Orta Doğu’sundaki kurumsal sınırlar üzerine bir tartışma. İnsanlara dayatılan sınırları videoyu araçsallaştırarak aşmayı hedefleyen yönetmen Roy Dib, el kamerasıyla çektiği ve estetik bir gezi günlüğü niteliğindeki Mondial 2010’da anormali normalleştiren ve bunu yaparak da kendi ihtimaller dünyasını yaratan bir hikâye kurguluyor. Kurmaca senaryoda ezen ve ezilenin ön planda olduğu genel pasif bakışın aksine, Filistin/İsrail çelişkisine farklı bir açıdan bakan filmin oldukça kuvvetli bir dili var. Mondial 2010’un Berlinale ve Quuer Lisboa Film Festivalleri’nden En İyi Kısa Film ödülleriyle döndüğünü eklemekte fayda var.

Yunanistan, Belçika ve Fransa ortak yapımı Xenia, 16 yaşındaki Danny ile 18’indeki Odysseus’un annelerinin ölümünün ardından babalarının izini sürmek için bir uçtan bir uça Yunanistan’da çıktıkları yolculuğu anlatıyor. Erkeklik, babalık ve vatandaşlık üzerine etkileyici bir anlatı olan Xenia, Chicago Film Festivali’nden de En İyi Uzun Metraj ödülüyle döndü.

Berlin’de yaşayan ve aynı zamanda Los Angeles, New York ve Londra’da çalışmalarına devam etmekte olan film yapımcısı, fotoğrafçı ve sanatçı Matt Lambert’in yönettiği Yakında İyileşeceksin (Heal, Goose) Max ve arkadaşlarının hayatında sıradan gibi görünen ancak Max’ın kimliğine ve cinselliğine dair önemli bir keşif yaşayacağı bir günün hikayesini anlatıyor.

LGBTT TARİHİ ŞANLIYOR

Festivalin LGBTT Tarihi Şanlıyor seçkisinde en dikkat çeken film, aynı zamanda festivalin açılışını da yapacak olan Onur (Pride)Onur, Thatcher iktidarının en sert ve acımasız olduğu dönemlerde, 1984 yılında geçiyor ve gerçek bir hikâye anlatıyor. Londra'daki bir grup gey ve lezbiyen, ortak bir kaderi paylaştıklarını düşündükleri grevdeki madencilere bir yardım kampanyasıyla destek olmaya karar verirler. Her iki grup da baskıcı muhafazakâr hükümet, polis ve basın tarafından benzer şekilde fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Warchus, Kendilerine “Lezbiyen ve Geyler Madencilerle Dayanışıyor” adını seçen aktivist grubun bu alışılmadık ama gerçek dayanışma öyküsünü barındırdığı tüm çatışmaları mizah ve dramı başarıyla dengeleyerek izleyiciye aktarıyor. Bu arada Onur'da hikâyesi anlatılan karakterlerden, Lezbiyen ve Geyler Madencilerle Dayanışıyor üyesi Gethin Roberts'ın da konuk olarak KuirFest'e katılacağını eklemekte fayda var.

Festival Onur gösterimiyle ilişkili özel bir etkinlik çerçevesinde, iki önemli belgeseli de izleyiciyle buluşturacak. 1983 yılında Britanya Film Enstitüsü tarafından En İyi Belgesel unvanına layık görüşmüş, Genç Gey ve Lezbiyen Video Projesi gönüllülerinin yaptığı Kadrajdaki Gençlik: Genç Sapkınların İntikamı (Framed Youth: The Revenge of the Teenage Perverts)bunlardan ilki. Bir grup genç lezbiyen ve gey tarafından kolektif olarak çekilen Kadrajdaki Gençlik, genç LGBTlerin hayatları, cinsellikleri ve karşılaştıkları toplumsal baskılar üzerine çekilmiş şenlikli bir belgesel. Hedef kitlesi gençler, okullar ve gençlik kulüpleri olan belgesel, 1983’te En İyi Belgesel Film dalında Grierson Ödülü’nü kazanmıştır.

“Lezbiyen ve Geyler Madencilerle Dayanışıyor” aktivistlerinin kendi görüntülerinden oluşturdukları Herkes Açılsın! Dulais’te Dans (All Out! Dancing in Dulais) ise LGBT Tarihi Şanlıyor seçkisindeki diğer belgeselimiz.25 genç gey ve lezbiyenin, hem kamera önü hem de kamera arkasındaki yeteneklerini birleştirerek altı ayda tamamladıklarıve bağımsız film kolektiflerinin 1980 yılındaki atölye hareketine ait ortak bir video projesi olan Herkes Açılsın!genç eşcinsellerin, madencilerin ve ailelerin pek çok çelişkiye rağmen incelikli bir etkileşimle ve sevgiyle kurdukları ve ortak bir mücadeleyi hedefleyen dayanışmayı konu alıyor. Filmde kullanılan gösterişsiz ve sade videografi, bambaşka fakat bir o kadar da benzer olan bu iki topluluğun birlikteliğini ve dayanışmasını en iyi şekilde izleyiciye aktarmayı başarıyor. Belgeselin gösteriminin ardından Herkes Açılsın! Dulais’te Dans ekibinden Nicola Field'in ve Gethin Roberts'ın katılımıyla bu önemli dayanışma örneği üzerine bir panel düzenleneceğini de eklemek gerek.

KUİR LİZBON FİLM FESTİVALİ SEÇKİSİ

Lizbon’un devam eden en uzun festivali olan Kuir Lizbon Film Festivali’nden gelen konuk seçkisinde, programcı Ana David’in seçtiği birbirinden farklı 4 film yer alıyor.

Neo Joe Pop 1968 yapımı Flesh filminden esinlenen yönetmen Daniel Pinheiro’nun çektiği bir video sanat projesi.

Yönetmen David Bonneville, yolda arabası bozulan varlıklı Sebastiao’nun bir çingeneyle varacakları yere ulaşamayan yol arkadaşlıklarını Çingene (Gypsy/Cigano) filmiyle seyirciye sunuyor.

İyi Geceler Külkedisi (Goodnight Cinderella / Boa Noite Cinderalla) ile yönetmen Carlos Conceicao klasik bir masala kuir bir bakış sunuyor.

Dario Pacheco ve Jose Goncalves, Kızanlar (Boys) filmiyle bizleri eski ve unutulmuş bir kaset sayesinde spor ve soyunma odalarının fetiş ve fantezi dünyasına davet ediyorlar.

Kral’ın Bedeni / The King’s Body / O Corpo De Afonso tarih boyunca sayısız efsaneye konu olmuş, güçlü ve Portekiz’in ilk kralı olan Dom Afonso Henriques’in bedeni neye benziyordu diye soruyor.

İSVEÇ’TEN KISALAR

KuirFest bu yıl İsveç’ten 4 kısa filmi seyirciyle buluşturuyor. Ama Sen Bir Köpeksin (But You are a Dog), illüstrasyon ve animasyon dışında bağımsız yapımlara da imza atan Malin Erixon’un filmi. Bir adam ve özel bir arkadaşı arasındaki alışılagelmemiş bir aşk hikayesini beyaz perdeye taşıyan Ama Sen Bir Köpeksin (But You Are A Dog) en tuhaf olanı görmezden gelememe üzerine bir film.

Amgücü (Pussy Have the Power), kayıt stüdyosunda dört kadın tarafından doğaçlama olarak ortaya çıkan bir şarkıdır. Stüdyoya gelen saygın müzik yapımcısıyla anlaşıp sektöre adım atma şansları vardır fakat bu, vermek istedikleri mesajdan ödün vermelerini gerektirmektedir. Stokholm’de yaşayan yönetmen ve kurgucu Lovisa Sirén’in yönettiği Amgücü, Göteborg Film Festivali’nde Liderlik ödülüne de layık görülmüştür.

Jens Choong’un yönettiği Hakikat (Real), çok yakın iki arkadaş olan Robert ve Victor’un birbirlerine duydukları tutkuyu ve bu tutkunun yarattığı çelişkili durumları konu ediniyor.

Yönetmen Jerry Carlsson’un bitirme projesi olarak çektiği Müştereklerimiz (All We Share),ağaç uzmanı olan Samir ve Sara’nın bir evin arka bahçesindeki sağlıklı bir ağacı kesmeleri için çağrılmalarıyla birlikte başlayan olayları anlatıyor.Müştereklerimiz, Norveç Film Festivali’nde de Gelecek Vaadeden Jenerasyon ödülünü kazandı.

KUİRKISALAR

Festivalin kısa filmlere ayrılan bölümünde bu yıl 8 film gösterilecek. 
Yönetmen Darwin Serink’in ödüllü kısa filmi Aban+Khorshid gerçek olaylardan esinlenen ve eşcinsel oldukları için idamı bekleyen iki sevgilinin samimi ilişkilerine odaklanıyor. İdamdan birkaç dakika önce Aban ve Khorshid’in dünyalarına dair izleyiciye kısa bir bakış sunuyor.

Frank Mosvold’un Bendik Ve Canavar (Bendik & The Monster/ Bendik & Monsteret) isimli kısa film çalışmasında kabare sanatçısı olmayı hayal eden bir canavarın hikayesi anlatılıyor. Film, kendimizi keşfetme ve başkalarının kimliğimizle ilgili önyargılarıyla olan mücadelemizi anlatıyor.

Genç yönetmen Gizem Bayıksel’in çektiği Çocuk Oyuncağı yetişkin olmak evden çıkmakla başlar diyor. Ana karakterin yetişkin olmak için evden ayrılışını ve geride bıraktığı oyuncak kutusunda sakladığı yetişkinler dünyasına ait sırrını anlatıyor.

Fişek (Bombshell) on yaşındaki bir erkek Fatma’nın ağabeyine olan sadakatını sorgulaması üzerine kurulu. Nefret suçu, trans olma hali ve aile sarmalındaki ilişki ikilemlerini sahneye taşıyor.

Stephen Dunn ve Peter Knegt’in yönetmenliğini yaptığı Günaydın (Good Morning) isimli kısa film çalışması cinsel kimlik ve yaş bunalımını komik bir üslupla irdeliyor.

Kırık Beyaz Laleler ile yönetmen Aykan Safoğlu otobiyografik türün sınırlarını yaratıcı bir şekilde zorluyor. Amerikalı yazar James Baldwin’in İstanbul’a yaptığı uzun seyahatleri belgeleyen bir kolaj harmanı sunarken LGBTİ politikaları üzerine üstü kapalı bir eleştiri de sunuyor.

Rutin bir gündüz yaşamı olan Ozan’ın geceleri başka bir kimliğe bürünerek mutsuzluğunu aşmasını konu alan Külkedisi’nde yönetmen Canan Dural Tasouji trans var oluşları irdeliyor.

Queer Lisboa seyirci ödülüne layık görülen Metube: August, Carmen’in “Habanera”Sını Söylüyor (Metube: August Sıngs Carmen ‘Habanera’)yönetmen Daniel Moshe’nin ilk klasik müzik videosudur. Film yetenekli veya yeteneksiz kişilere bir saygı duruşu niteliğindedir.

ETKİNLİKLER, KONUKLAR, SÖYLEŞİ VE ATÖLYELER

Pembe Hayat KuirFest bu sene de söyleşilerden atölyelere, oyunlardan partilere pek çok farklı etkinliği bünyesinde barındırıyor. Festivalin sözel etkinlikleri ve bazı gösterimleri ise Frederik Ebert Stiftung tarafından desteklendi.

LGBT TARİHİ ŞANLIYOR 
Omuz Omuza Mücadele: Dayanışmayı Nasıl Örgütleriz?

1. Pembe Hayat KuirFest, 1984 yılında İngiltere’de grev yapan madencilere destek veren eşcinsellerin hikâyesini Ankara’ya taşıyor. Festival Onurgösterimiyle ilişkili özel bir etkinlik çerçevesinde, iki önemli belgeseli de izleyiciyle buluşturacak. 1983 yılında Britanya Film Enstitüsü tarafından En İyi Belgesel unvanına layık görüşmüş, Genç Gey ve Lezbiyen Video Projesi gönüllülerinin yaptığı Kadrajdaki Gençlik: Genç Sapkınların İntikamıbunlardan ilki. Lezbiyen ve Geyler Madencilerle Dayanışıyor aktivistlerinin kendi görüntülerinden oluşturdukları Herkes Açılsın! Dulais’de Dans ise diğeri. Bu gösterimin ardından, aktivistler Nicola Field'in ve Gethin Roberts'ın katılımıyla, bu önemli dayanışma örneği üzerine bir panel de düzenlenecek. Kaos Gl’den Ali Erol’un moderatörlüğünü üstleneceği panelde birlikte mücadeleyi nasıl örgütleyeceğimizi bu ilham verici hikayenin etrafında tartışacağız.

KADRAJDA İNTİKAM VE DAYANIŞMA: 80’LERDEN GÜNÜMÜZE VİDEO ile SOKAĞA ve KENDİMİZE BAKMAK

80’lerden itibaren mücadelelerin belleklerinin oluşmasında video nasıl bir yer oynuyor? Videoaktivizmin toplumsal belleğe, direnişlerin tarihlerine ve bizim sokağa ve kendimize bakışımıza nasıl bir katkısı var? Görüntülerin içinde kaybolduğumuz 2010’lu yıllarda, videonun ilk zamanlarına ve videoaktivizmin mücadele içinde önemli yer ettiği iki örneğe bakarak intikam ve dayanışmayı kadraja alıyoruz. Amerika’daki İntikamcı Lezbiyenler hareketinin gerek görsel gerekse yazılı olarak arşivlenmesine katkı sunan Kelly Cogswell, 80’ler İngilteresi’nde madenciler ve eşcinseller arasındaki ilham verici mücadeleyi ve yine aynı dönemde toplumda LGBT birey olma halini videolaştıranlar arasında yer alan Nicola Field’ın katılacağı panelin moderasyonunu Artıkişler ve Videoccupy üyelerinden Özge Çelikaslan yapacak.

LEZBİYEN İNTİKAMCILARLA SÖYLEŞİ

4.Pembe Hayat KuirFest kapsamında gösterilecek İntikamcı Lezbiyenler Ateşi de Yutarlar belgeselinin ardından Ateş Yutmak: İntikamcı bir Lezbiyen Olarak Hayatım“ (Eating Fire: My Life as a Lesbian Avenger”) kitabının yazarı Kelly Cogswell’le Amerika’daki lezbiyen hareketine ve İntikamcı Lezbiyenler’in tarihine odaklanan bir söyleşi gerçekleştirilecek. Lesbian Avengers grubu üyesi Cogswell, filmde tanıştığımız ateş yutan kızgın lezbiyen kadınlardan da biri. Cogswell kitabında neredeyse iki asıra uzanan lezbiyen aktivizmini konu edinirken 11 Eylül sonrasında yaşanan toplumsal dönüşümleri ve değişen vatandaşlık algısını da ele alıyor. KuirFest, sizleri Kaos GL’den Aylime Aslı Demir’in kolaylaştırıcılığı üstleneceği söyleşide “ateşi de yutan” kadınların hikayesini dinlemeye çağırıyor.

CANAN GEREDE İLE “ROBERT’İN FİLMİ” SONRASI SÖYLEŞİ

Canan Gerede’nin ilk uzun metraj denemesi olan Robert’in Filmi (1992), Cannes’da Altın Kamera adayı olmasına rağmen günümüz itibarıyla kayıp statüsüne erişmiş, sinemamızın kült örneklerinden bir tanesi. Ankara’da ilk defa gösterilecek 1992 yapımı Robert’in Filmi’nin ardından sinema yazarı Engin Ertan’ın moderatörlüğünde yönetmen ve senarist Canan Gerede ile söyleşi gerçekleştirilecek.

AYKAN SAFOĞLU ile ROL ÇORLAMA ATÖLYESİ

‘’Düşle gerçek onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki; dünyanın çirkinlikleri bir bulut gibi kayıp giderdi minik göğümüzde. Küçücük avluda düşsel uçurtmalar uçurmayı işte öyle öğrendim Barış’tan.’’

Biraz düşsel bir atölye bu, kendi içimizdeki İnji’leri ve Barış’ları keşfe çıkacağımız. 1989’da Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde çekilen Tunç Başaran imzalı Uçurtmayı Vurmasınlar filminin olası bir yeniden yapımı için oyuncu seçeceğiz. Biraz senaryo çalışması, biraz okuma provası, biraz sahne canlandırmaları. Unutamadığımız kareleri bizler baştan oynayacağız, Senaryoları uçurtacağımıza inanmayanlara "inş.cnm ya" çekip madiliğe doymayacağız.

AYKAN SAFOĞLU ile GIRTLAĞINA KUVVET ATÖLYE

Son günlerde en bayıldığımız sosyal medya aktivitesi haline gelen "dublaj videolarını" gerçek bir sinema gullumüne çevirmeye hazır mısınız?Beyazperdede salınan oyuncularının sesini kısıp, onları seslendirmek için sahneyi seyircilere bırakacağız. Işıklar sönüp, film akmaya başladığında açık mikrofona sarılarak istediğiniz oyuncuya istediğiniz duygulanımı geçirebileceksiniz.

ESMERAY’DAN KESTİRME HİKAYELER

“Oturarak mı ayakta mı işenir? Aman oturarak işeme. Oda mı, pornografi teşhiri mi, yok yok sperm yoklaması. Kes, ay kestirme sakın ha. Ne kesildi, kim kesti? Kes sesini. Kısadan hisseye ordan da orgazma. Kimin vajinası daha orjinal? Biyolojik, anti biyolojik. Bir de hakikiler. “çıkan köşe yazarı, oyuncu, feminist, LGBT aktivisti Esmeray çok beğenilen ilk oyunu ‘’Cadının Bohçası” ‘nın ardından son projesi “Kestirmeden Hikayeler” ile Pembe Hayat KuirFest’te.

Editör: TE Bilisim