Anneler Günü’nü kutladığım  ve aklıma gelen ilk yıl; sanırım beş altı yaşlarındaydım. Kendim ve benden küçük kardeşim adına da hediye almaya tuhafiyeye gitmiştim.

Çocuk aklı işte; annemden para alıp gitmiştim. Tuhafiyeci amcaya iki paket yaptırmıştım. İkisi de aynı şeylerden oluşuyordu. Kenarları  süslü bir  mendil, bir tarak, bir kolonya…
Yemişim kapitalizmini. Söz konusu annemdi. Beş altı yaşlarında ben ne anlarım kapitalizm   ne, faşizm ne.  Kapital amcaya kaptırmıştım çift katı parayı. Çifter çifter aynı hediyeden almıştım anneme…
Annem benim canım ciğerim… tabii ki gününü kutlayacağım. Hayatıma kimler girdi, kimler çıktı… Hiç kimse, hiçbir zaman annemin yerini alamadı, alamaz da!
Gülmüştü. Çok gülmüştü. “Kızım sen niye böyle yaptın, aynı hediyeden iki tane olur mu hiç?” dediği dün gibi aklımda… Aynı hatayı iki kez yapmamayı öğrendim. Bu hatırladığım ilk dersiydi rehberim canım annemin.
Çiçek  aşısı olmuştum yine o günlerde… kolumuzda kocaman damgalar, büyükçe yaralar açan aşı… Biz damgalı kuşak olacağımızı bilemezdik o günlerde… Fena damgalandık… Öyle fenaydı ki; bir hafta hasta yatmıştım, ateşler içindeydim. Gözümü her açtığımda annem başımda, gözleri nemli nemliydi… Çok iyi hatırlıyorum…

Sabırla selametle büyüttü bizi annem. Hiç unutmam. Sınavla kazandığım okula gidebilmem için; en değerli şeyini, alyansını bozdurup, beni okula göndermişti… Işık olmuştu bana annem… O’nunla yolumu bulmuş, hayatıma yön vermiştim… en değerli pusulam yaşarken; O’na son anneler gününde  altın bir yüzük hediye etmiştim, O’nun bozdurduğu alyansının yanında bir hiçti ama sevinmişti yine de…
Öyle zor zamanlardan geçtim ki; O’nu üzmemek için gizlemiştim  ameliyatımı… Uyandığımda; başucumda, yanımda gözleri yorgun, bana üzüntüsünü belli etmiyordu. Gülümseyerek: ”Annem niye söylemedin bana!” diyordu. Yıllar sonra o an çekilmiş o fotoğrafa bakıyorum. Öyle çok dualar etmişti ki, o dualar fotoğraftan çıkacak gibi… Göz altları çökmüş, içleri gülümseyen bir fotoğraf. Ben O’nu, O beni üzmemek için rol yapmıştık… En zor zamanlarımda hep yanımda olan , canımın içi annem… “Bugün  kızım beni üzmemek için zaman zaman böyle davranıyor… Şimdi yüreğim yangın yeri olunca seni çok iyi anlıyorum benim güzel annem… “
Büyümüştüm… Evlenmiştim… Çocuğum olmuştu…. Ama hep çocuk gibiydim annem yaşarken… Sanki hiç gitmeyecekmiş gibi… O’nun sofrasının etrafında toplanırdık. Gitmesek, sofra gelirdi bizim evimize…   Bereketiyle, neşesiyle, güveniyle harmanlanıp,  sıcacık şefkati ile kurulan sofralar…  O gidince biz bittik…Evin harı, harmanı anaymış geç anladık.  

“Dokuz ay değil ömürlük taşırız  seni evlat” dercesine özveriyle taşıdı bizi annem.  Çocuğu olmayan akrabalarım vardı, evlatlık alan tanıdıklarım… Doğurmasa da çocuğunu ömürlük taşıyan anneler vardı… Bugün onların günü.  Bugün aynı zamanda reklamcıların günü… Başkaları şunu al, bunu al diye size baskı yapabilir… İçinde sevgi olmadıktan sonra ne yapsın çifter çifter hediyeleri anneler?  Siz siz olun; anneniz hayattayken kıymetini bilin, sizin gerçek ve  en kıymetli hazineniz anneniz… Ona; onu sevdiğinizi söyleyin, sık sık sevginizi gösterin. Pahalı hediyelerdense, paha biçilemez olanı, sevginizi gösterin.
Gideceğim annemin mezarına… O’na; O’nu sevdiğimi söyleyeceğim, hisseder mi bilmiyorum?  Ama ben;  O’nun   o nemli gözlerini,  gözlerimde hissedeceğim biliyorum.  Anneler gününüz kutlu olsun.

Seray DEREN  - Hür Kalem