Hiç dikkat ettiniz mi, birbiri ardına ekranlarda boy gösteren dizilere? Kanalları farklı olsa da, birkaç dizi hariç, hemen hepsinde aynı doğrultuda bir işleniş gözlenmekte… Tıpkı yazılı basında ve TV’de hüküm süren ‘kopyala-yapıştır’ habercilik anlayışı gibi! Nasıl ki, hangi gazeteyi alırsak alalım, ajanslardan kopyalanmış aynı haberleri okuyorsak ya da televizyon kanallarında ufak tefek farklılıklarla aynı şeyleri duyuyorsak dizilerde de benzer durumla karşı karşıyayız.

‘Basın bülteni’ni haber diye yutturma formülünü keşfettikten sonra, kendi haberini kendi yaratan ‘hakiki muhabir’ kavramını yerle yeksan eyleyen medya zihniyetinin uzantısı, dizi senaryolarında da kendini göstermekte. Belli bir kalıp çerçevesinde aynılaşan haberler ve yapımların, isim ve kanal farkıyla, izleyiciye sunulması sadece tercih olgusunu ortadan kaldırmakla kalmayıp aynı zamanda beraberinde ‘tekdüze bakış’ tehlikesini de getirmekte. Ama biz şimdi işin bu ‘beyin yıkama’ olarak nitelendirilecek vahim boyutunu bir kenara bırakıp ‘kopyala-yapıştır’ diziler üstünde duralım.

‘Kopyala-yapıştır’ dizi nasıl yapılır?

Bu büyük yaratıcılık gerektiren işlem üç aşamalı bir çalışmadan ibarettir. İlk etapta yapılacak şey, daha önceden ekranlarda beğeni toplamış bir dizi içeriği bulunmasıdır. Sonrasında, bu yapımda izleyiciyi çeken karakterlerin özellikleri aynen kopyalanıp yeni(!) yaratılacak diziye adapte edilir. Nedir bu karakterler? ‘Yaşlı erkek’, ‘genç kız’, ‘genç sevgili’ ve 'korumacı baba' … Bu klasik dörtlüyü destekleyen motiflerse, yaşlı erkeğin ‘kız çocuğu’ ve sahip olduğu ‘zenginlik’. Şablonu tamamlanan dizideki boşluklar da anlamsız cümleler ve tekrarlardan ibaret repliklerle doldurulunca iş tamamdır. Bu özverili(!) çalışmada nihai işlemse, gözyaşı tutkunu haline getirilen izleyiciye, yapımı ‘yepyeni’ etiketiyle pazarlamaktır. Bunun ötesi, dizideki karakterlerin ne kadar ‘mıy mıy’ konuşacağına ve ne derece ‘kulak tırmalayan’ bir tonda mızmızlanıp ‘ağlama taklidi’ yapacağına bağlıdır. Kim daha başarılı sahtelikte gözyaşı dökerse o daha çok reyting toplar!

Ekrandaki ‘kopyala-yapıştır’ örnekleri

Bu tür diziciliği iki canlı örnekle vurgularsak, ‘Bir Çocuk Sevdim’le ‘İffet’i ele almak en doğrusu olur. Öyle ya, ikisinde de başlangıçta büyük sevgiyle bağlanılan uçarı genç erkekler mevcut… Bu erkeklerin samimiyetine, çocuksu duygularla inanan genç kızlarımızın hem saftır hem de tek ilişkide hamile kalır! Bu noktada, ülkemizde ‘Tüp bebek’ başvurularının hayli yüksek olmasına karşın, dizideki erkek ve kadınların çocuk yapma performanslarının yüksekliğine de dikkatinizi çekmek isterim.

Hayatla bağdaşmayan ayrıntılarla gelişen dizilerdeki kopyacılığa dönecek olursak, ‘zenginlik’ mefhumu, her ikisinde de ‘kurtarıcı’ vazifesi gören olgun erkeklerde gani gani. Bu özverili zenginlerimiz, kendilerini ‘hayır kurumu’ olarak gördüklerinden, yanlarında çalışanlara canla başla koşturur. ‘Bir Çocuk Sevdim’de, Timur Bey… ‘İffet’te, Ali İhsan Bey… Gece gündüz demeden süren bu fedakârlıkta kendileri için bir şey istemeyen ‘mert’ erkeklerin ikisinin de, insanlarla kaynaşmakta güçlük çeken birer kız çocuğuna sahip olduğunu da unutmayalım. Tabii, 'namus' düşkünü sıfatıyla kızlarını harcayan babaları da... Yani ‘aynılık’ konusunun çatısında her şey tastamam!

Siz, bu basmakalıplığı hak ediyor musunuz?

Bu ayrıntıları ve dizi örneklerini daha da çoğaltmak mümkün… Kısacası, ‘Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz filanca kanalın yapımıyız’ diyen dizilerle, ekranda da ‘kopyala-yapıştır’ devri hüküm sürmekte! Nereye kadar? Yaratıcılığın zor geldiği, emek vermeden elde etmenin revaçta olduğu toplumlarda, bu zihniyet değişmediği sürece… Yazımızı, Hz. Muhammed’in ‘Nasılsanız öyle yönetilirsiniz’ hadisi ve bunun benzerini söyleyen Otto Von Bismarck’ın ‘Her millet layık olduğu şekilde yönetilir’ sözlerini hatırlatıp, TV izleyicisine ‘Siz, bu basmakalıplığı hak ediyor musunuz’ sorusunu yönelterek noktalayalım.


Anibal Güleroğlu