Her insan kendi orijinalliğiyle gelir dünyaya. Lakin yaşamın dayatma kalıpları ödün vermeye zorlar özgünlüklerden. Kimileri her şeye inat farklılığını ortaya koyar, kimileriyse zaman içinde monotonlaşıp çok şey yitirir kimliğinden. Nitekim William Lake de ‘‘Bütün insanlar ‘orijinal’ olarak doğarlar. Ancak birçoğu ‘kopya’ olarak ölür’’ sözüyle felsefi bir gerçeklik kazandırmış bu yaşamsal duruma.

Öte yandan bu kopyaya dönüşme ve kişilikteki renkliliği kaybetme durumunun sadece yaşama mahsus olmadığını da unutmamak lazım. Hayatın insanları rutinleştiren, yaşamları kopyaya çeviren bu özelliğinin benzerine kurgularda da rastlamaktayız bolca. Klişeler üzerine kurulan hikâyeler, klişe karakterlerle yürütülmeye çalışılmakta. Yaşamla paralel geliştirilen ve insanları kopya olmaya daha çok iten bu mantığın örnekleriyle dolu ekranlar.

Buna karşılık arada fark yaratan öyküler üstünden ilerleyen yapımlar da çıkıyor tabii… Yanı sıra kimi karakterlerin de, farklı duruşlarıyla, kurgulara renk kattığını söyleyebiliriz. Tavırları ve konuşmalarıyla akışa renk katmanın ötesine geçip dizilerin monotonluğunu ve klişelerini kırmayı başaran böylesi karakterlere bu sezondan örnek verecek olursak… ‘Maraşlı’ ve ‘Sadakatsiz’e ivme kazandırıp performanslarıyla içeriğe renk katanlar ilk etapta öne çıkanlar.

 
MARAŞLI’NIN DOPİNGİ…

Sürekli kullandığı ‘Bayan’ kelimesiyle dikkat çekip halk adamı kimliğindeki doğallıkla ve Burak Deniz’in başarılı performansıyla kendini kabul ettiren ‘Maraşlı’, içeriğinde pek çok klişeyi barındırsa bile, kendine has karakterleriyle farkını ortaya koyarak rakiplerini geçebilen yapımlardan. Ancak kabul etmek gerekir ki, dizinin gücü sadece Maraşlı’dan ibaret değil. Ona doping yapan özel karakterlerin de bu başarıda payı büyük.
‘Seni Çok Bekledim’e nazire edercesine ‘İyi düşünmek lazım’ diyerek kader-tesadüf ikilemini proleterleriyle birlikte masaya yatıran Necati de bunlardan biri.

Evin emekçilerine felsefe yapmayı ve onları aydınlatarak düşünmeye sevk etmeyi günlük rutini haline getiren Necati, söyledikleriyle hayli renkli bir tablo katıyor dizinin bütünlüğüne. Hz. İsa’nın sözlerini de felsefe derslerinde kullanmayı ihmal etmeyen Necati, bu süreçte oldukça ilginç saptamalar yapıyor.
Ticari gözle değerlendirip libidodan ibaret saydığı aşkın duygusal yoksunluğundan dem vururken akrabalığı da ‘Cinsel yolla bulaşan en amansız hastalık’ olarak yorumluyor mesela. Öte yandan okumanın gerekliliğini tavsiye ederken, kitapların edebi değerini kalınlığına ve içindeki yazı küçüklüğüne bağlayan zihniyete inceden gönderme yapmayı da ihmal etmeyen Necati’nin tüm olayı felsefeden ibaret değil. Zira yer aldığı her sahnede hayata yönelik iğnelemelerde bulunurken dik bakışlarının ardında büyük bir sır ve hüzün sakladığını da gayet net hissettiriyor izleyene.

Sözün özü; Serhat Kılıç’ın teatral kabiliyetiyle devleşip ‘‘Maraşlı’nın dopingi’’ olan… Elinin bir parçasına dönüşen içki şişesiyle ‘ayyaş abi’ olarak değerlendirilmenin ötesine geçmeyi başaran Necati, derinlikli bir karakter. Bu salaş duruşunun altından çıkacak sırlar sayesinde öykünün temel taşına dönüşmesi de muhtemel.
Kim bilir belki de, Aziz’in öldürdüğü Ömer’in gizli aşkının ürünü olarak, Saygın Soysal’ın canlandırdığı Savaş’la kardeş bile çıkabilir! Neticede senaryo gösterecek bize. Lakin her ne olursa olsun Necati’nin varlığı ‘Maraşlı’ için önemli. Yazana da, canlandırana da tebrikler.
 
SADAKATSİZ’İN GİZLİ RENGİ!

Çarşamba gününün vazgeçilmezine dönüşen ve izleyiciyi Kanal D ekranına mıhlayan ‘Sadakatsiz’i en başarılı uyarlama olarak değerlendirmiştim malumunuz. Lakin bu uyarlamanın gizli rengi üstünde pek durmamıştım… Ki o da, her geçen bölüm hikâyesi ve serseriliğinin arkasında yatan dramı daha netleşerek ön plana çıkmaya başlayan Selçuk Dağcı!

Tarık Emir Tekin’in aldığı oyunculuk eğitiminin hakkını fazlasıyla vererek canlandırdığı Selçuk, gerek görselliği gerekse tavırları ve mimikleriyle, bir karakterin izleyiciye en başarılı biçimde aktarılmasının mükemmel örneği olarak karşımızda.

Öyle ki; Babası tarafından istenmeyen ve annesi tarafından terk edilerek küçük yaştan hayatın sillesini yiyen gizli ilişki ürünü çocukların ortak dramını abartıya ihtiyaç duymadan en doğal haliyle yansıtmayı başaran Selçuk, ‘‘Sadakatsiz’in gizli rengi’’ durumunda. Dahası yaşadığı dramlar ve anne-baba özlemiyle acıyan kalbi onu, para için kötülük yapan ya da kadına şiddet uygulayan bir serseri konumundan alıp hikâyenin baş mağduru haline getiriyor. Kuşkusuz bu mağduriyeti inandırıcı kılıp karakteri renklendirmede Taro Emir’in payı büyük.

Kısacası; Yıllar sonra karşısına çıkan annesine yönelik öfke-sevgi karmaşası, Nil’e duyduğu aşkın gel gitleri ve insanları parasıyla satın alıp hatalarının üstünü örtmeyi alışkanlık haline getiren babasıyla dizinin duygu rengini yükselten bir karakter, Selçuk. Ortaya çıkan gerçekle birlikte bundan sonra yaşanacak gelişmeler onun geçmişten gelen mağduriyetini hangi safhaya taşıyacak birlikte göreceğiz. Ancak bu karakterin bölümler boyu her şekilde diziye renk katacağı kesin.
 

SONUÇTA;
Dizilere renk katanların bu kadarla sınırlı olmadığı muhakkak. ‘Kefaret’te Ayşegül Cengiz tarafından canlandırılan Münevver misali, diğer yapımlarda da esas adamla kadının dışında onların performansını destekleyen, öyküye hareketlilik ve ilginçlik kazandıran; kendilerine has orijinallikleri olan renkli karakterler bulunmakta. Onları da başka zamana bırakmak üzere yazımızı noktalarken anonim bir sözü paylaşalım sizlerle… ‘Kişiliğin renklisi makbuldür, kişiye göre renk değiştireni değil’!

Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal