Bir süredir dikkatimi çekiyordu, sık sık yayınlanan ‘kamu spotları’. Yönlendiricilik ve bilinçlendiricilik konusunda büyük etkisi olan bu yayınlardan memnuniyet duysam da birdenbire sayılarının artışı aklımı kurcalar olmuştu. Kimi eğitime, kimi hastalıklara dikkat çeken ve dizi aralarında birer ikişer oynatılan ‘kamu spotları’nın bedeli neydi? Yapımcılara nasıl bir fayda sağlıyorlardı? Ücretsiz yayınlanan ve Üst Kurul tarafından tavsiye üzerine hazırlanan spotlar için şimdiye dek başvuru çok değildi de birden bire mi akıllara düşmüştü?


Biz bu sorularla kafa patlatıp helak olurken meğer cevap çok basitmiş. İşin sırrı, Ali Tezel’in kalemiyle ‘Ne şiş yansın, ne kebap’ yaklaşımında, dümene gelen ‘oyuncu sigortası’nın yapımcı cephesinde gizliymiş! Ricacıları kıramayan üstler, yapımcıları dünyanın primini ödemekten kurtarınca onlar da bu iyiliğin altında kalmamak için bedavaya ‘kamu spotu’ çekmeyi önermiş. Tabii, biz Ali Tezel’in satırlarının yalancısıyız. Öte yandan spotların artışı ve ‘sigortasız oyuncu’ çalıştırmaya yeşil ışık yakan SGK’nun yayımladığı yazı, bu olasılığı güçlendiren gerçekler olarak düşündürmekte.
Zordur kapmak bizden sigortayı

‘Oyuncular 4A kapsamında sigortalandıkları takdirde kendi kusurları olmaksızın işlerinden ayrıldıklarında, bu sigortadan faydalanabilecekler ve işsiz kaldıkları dönemde maddi bir gelire kavuşabileceklerdir’diyen Oyuncular Sendikası Genel Başkanı Mehmet Ali Alabora, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu madde 4/A uyarınca, tüm sahne, perde, ekran ve mikrofon oyuncularının bağlı çalışan olmaları sebebi ile sigortalı olmalarını sağlamak için koştururken gerekli düzenlemelerin yapılacağı konusunda çok ümitliydi. Ancak sanatçıların sigortasız çalıştırılmaları nedeniyle SGK’na başvuru ve müfettiş teftişleri beklenen sonucu doğurmadı.
Karşı hamleye geçen yapımcılar, bir yandan kendilerine büyük külfet doğuracak bu yaptırımdan kurtulmanın çaresini bulmak için temasları başlattı, bir yandan da ‘Yapımcılar Derneği’ni kurma girişimini. Üstlerine gelinmemesini talep eden yapımcıların gerekçesi, sektör genelinde sigortalı işçi çalıştırılmaması… Yani, herkesin ‘yanlış’ olduğu ortamda bizi de görmeyiverin, denmekte.
‘Yanlıştan yanlış doğurmak’ anlamına gelen bu talepten daha vahimiyse, Ali Tezel’in yazısıyla ortaya çıkan ‘Biz siziniktidarınızın görüşlerine uygun diziler yapıyoruz’ söylemi. Tezel’e göre, Sosyal Güvenlik Kurumu internet sayfasında apar topar yayımlanan ‘Sanatçıların Sigortalılığı’ ile ilgili genel yazıdaki "5510 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi kapsamında olup işveren yanında 10 günden az çalışanlar, bu çalışmaları devam ettiği sürece müracaatları halinde ek 6'ıncı maddeye tabi sigortalı olabileceklerdir." şeklindekimüjdenin kaynağı da bu karşılıklı sırt kaşımanın neticesi! Bundan âlâsı Şam’da kayısı…

Ümitlenip ümitlenip havalarını alanlara ‘Zordur kapmak bizden sigortayı’ diyenlerin alelacele gerçekleştirdikleri ikinci atak ise Birol Güven başkanlığındaki ‘Yapımcılar Derneği’… Herkesin olduğu gibi onların da dernek vs. kurmaya hakkı var tabii. Ancak özetle; "Yapımcılar Derneği, görsel-işitsel eser üretiminin birlikte üreticisi olan yapımcılar, yönetmenler, senaristler, müzisyenler, oyuncular ve kamera arkası çalışanlarının bir bütün olarak haklarını korumak ve geliştirmek için çalışacaktır." şeklinde amacını oluşturan Dernek üyelerinin söylemleriyle eylemlerinin çakıştığı noktada sorun doğmakta.
Merak ettik doğrusu… Bir dizide emeği geçen herkesin haklarını korumak için faaliyet göstereceğini beyan eden ‘Yapımcılar Derneği’ üyeleri bu takdire şayan görevi pratikte nasıl yerine getirecekler? Aylar boyu süren yapımlarında görev üstlenen insanları 5510 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca çalışıyor gösterip o sürenin primini onlara ödeterek mi? Yoksa ‘Sigortamı isterim’ diyene kapıyı gösterip sektörde mimleterek mi?
Bölüm başı 45-60 bin TL gibi dudak uçuklatan ücretler alan tuzu kurular için sigorta ne derece önemlidir bilemeyiz ama ‘Sanatçıların sigortasızlığı’na karşı ‘kamu spotu’ filmlerinin sus payı olduğu iddiası, sektörün gidişatını fazlasıyla sorgulatacak cinsten.

Sigortadan kurtulmak için ‘sustalı maymun’ olmak

‘Sanatçıların Sigortasızlığı’yla ilgili kapı gibi SGK jestine sırt dayayarak oyuncuların hevesini kursağında bırakacak olan yapımcılarla ilgili iddialardan açığa çıkan öyle çok soru var ki… Sıralamaya kalksak sayfalar yetmez. Hoş zaten, güvenli sularda rotalarını garantileyenler bir tekine dahi cevap verme gereği duymaz. Yine de sormak, susmaktan iyidir.
Ali Tezel’in yazısında aklıma en çok takılan, çalışanların doğal hakkı olan sigortalılık konusunu siyasi görüşlerle örtüştüren, ‘İktidarın görüşlerine uygun dizi’ tanımı oldu. Uygunluk nasıl bir şeydir, kapsama alanının genişliği nerelere erişecektir? Mesela son zamanlarda uygulanan ‘kadeh buzlama’ bu görüş birliğine işaret midir? Kadınların, babanın ya da kocanın dizinin dibinde oturmalarını öğütleyen baskıcı söylemlerin artması tek tipleşmenin ürünü müdür?
Ayrıca iktidarla uyumlu diziler çekmeyenlere karşı sigortalılık konusunda nasıl bir tavır takınılacaktır? Uyumlulara karşı pratiklik getiren düzenlemelerle elleri kolları bağlanan müfettişler, diğer taraftaki uyumsuzlara karşı mı yönlendirilecektir? ‘Benim memurum işini bilir’ döneminden sonra şimdi de ‘Benim yapımcım sigortadan yırtar’ devri mi başlatılmıştır? Böylece çaktırmadan dizilere gem vurulma yoluna gidilip televizyon ve sinema dünyasındakiler ‘sustalı maymun’a mı çevrilecektir? Galiba konuyla ilgili tüm soruların cevabı son sorunun yanıtında gizli! Bu arada bilmeyenler için açıklayalım…

‘Sustalı maymun’
; ipleri başkasının elinde olan, kendi fikir ve iradeleri doğrultusunda bir şey yapamayanlar için kullanılan bir tabirdir.

Anibal GÜLEROĞLU
www.televizyongazetesi.com