Sömürü... Çağlar boyu para ve güç elde etmek isteyenlerin çeşitli yollarla uyguladıkları menfaat düzeni! Zorbalıkların, silah ve tehditle desteklendiği bu düzende en çok başvurulan yöntem de ‘din istismarı’ ne yazık ki. İnanan insanları dini söylemlerle motive edip sömürünün maşaları haline getirmek özellikle son yıllarda hayli yaygın durumda.
 
Ruhani dünya üstünden savaşlarını ve kargaşa ortamının yarattığı baskıcı-çıkarcı gücü sürdürmek isteyenler dinde radikalleşmeyi allayıp pullayıp sunmakta. Özgür iradeleriyle sorgulayıp düşünmekten ziyade dayatılan algılara inanmayı seçenler... Dini gerçekleri, bağnazlığa tercih edenler de kolay hedef olmakta haliyle.
 
Nitekim yazar Raza Aslan ‘Din, insanları bağnaz yapmaz. İnsanlar bağnazdırlar ve ideolojilerini haklı çıkartmak için dini kullanırlar’ diyerek bu sömürü düzenini çok güzel saptamış. Anlayacağınız bağnazların varlığı toplumlar için büyük tehlike. Zira bağnazları kullanarak toplumları sömürmek, çıkar odakları için zahmetsiz bir savaş taktiği. Özellikle İslam ülkeleri bu taktiğin hedefinde.
 
Göze kestirilen topraklarda kargaşadan nemalanmak isteyenler, radikal İslam üstünden faaliyet gösterip bir yandan aynı inançtaki insanları birbirine kırdırmakta, bir yandan da gericilikle toplumların önünü kesmekte. Müslüman ülkelerde yaygınlaştırılan bu sinsiliğin en çarpıcı örneklerinden biri, Suriye’de hüküm süren savaş!
 
Kurgulara da farklı açılardan konu olan bu din tabanlı savaşın beyazperdedeki son yansımasıysa, çarpıcı uyarılarıyla dikkat çekerek radikallerin gerçek yüzünü gençlere göstermeyi hedefleyen... Savaş sahnelerinde gerçek askerleri oynatıp Belçika Özel Kuvvetleri’nden ve Ürdün Ordusu’ndan destek alarak gerçekçi söylemini pekiştiren ‘Asi/Rebel’.
 
 
 
BEYİN YIKAYICI RADİKAL TEHLİKE HER YERDE!
 
‘Dindar bir toplumu ancak din adına din alimleri kandırabilirdi. Öyle de oludu’ diyen İranlı düşünür-yazar Ali Şeriati’nin sözü doğrultusunda ‘Asi/Rebel’ filminin yaşanmışlıklarla harmanlanmış öyküsünü ele aldığımızda... Suriye’den Avrupa’ya uzanan bir İslam sömürüsü ve insan kıyımı çıkıyor karşımıza.
 
Peygambere, halkına, dostlarına selamın ardından Esad’ın askerlerinin ve Batılı destekçilerinin canını tekbirle alanların kıyım görüntüsünü vererek açılışını yapan ‘Asi’, Suriye topraklarından Avrupa’ya uzanıyor. Belçika’da temizlik görevlisi olarak iki oğluna bakmaya çalışan Müslüman kadın Leila’ya kamerasını çeviren yapım, ailenin büyük oğlu Kamal’a vurulan ‘terörist’ damgasıyla dalıyor konuya. O andan itibaren de film, Kamal ve arkadaşlarının rap müzikli Brüksel günleriyle, Suriye’de yaşananlar arasında gidip geliyor.
 
 
 
IŞİD’in infaz videosuyla hayatları alt üst olan Leila, küçük oğlu Nassim’i korumaya çalışırken Brüksel’in göçmen mahalleden genç toplamaya çalışan radikal dinciler avlanmak için olanca şirinlikleriyle yanaşıyorlar çocuklara. Bundan sonrası din sömürüsünü olanca çirkinliğiyle sergileyen, cana-kadına saygıyı sıfırlayanların dünyasından yansıyan şiddet dolu sahnelerin seyirciyi içine çektiği etkileyici bir süreç.
 
Belçika’dan ve diğer ülkelerden gençlerin-çocukların Esad’a karşı halkı korumak gerekçesiyle Suriye’deki savaşa dahil edildiği ve özünde radikal dini egemen kılmayı hedefleyen IŞİD’in maşalarına dönüştürüldüğü gerçeğini, belgesel-müzikal dram tadında bir anlatımla beyazperdeye taşırken ‘Beyin yıkayıcı radikal tehlike her yerde’ mesajını veren ‘Asi’nin bu süreçte verdiği mesajlara gelince...
 
 
 
‘Her tarafta tehlike var... Kimse görmese bile’ diyerek Orta Doğu’dan Avrupa’ya ve dünyanın her yerine yayılan kıyımcı-gerici tehlikenin büyüklüğünü dillendiren ‘Asi’, bombalarla yıkılan Halep’in 2014 tablosuna tepeden bakan Kamal’ın, savaş mağdurlarına yardım odaklı idealist düşüncesinden bir yıl öncesine dönüş yaparken Avrupa’daki göçmenlerin renkli dünyasına sokuyor bizi.
 
Bu dünyada yok yok. Rap müzikle biryerlere varmak isteyen Müslüman gençlerin motor-gece hayatı-uyuşturucu harmanlı tablosuna karşılık kazanç kapısı haline getirilen Radikal İslam için taraftar toplayanların mekanı haline gelen boks salonlarının IŞİD’e açılan kapısı! Keza göçmen çocukların sorunlu okul hayatları, modern yaşam biçimini ibadetleriyle bağdaştırıp bulundukları ülkeye uyum sağlayan aileler ve dürüst-modern imamlara karşı IŞİD dayatmalarını ‘din’ olarak kafalara işleyenlerin şiddet yüklü bağnazlığı. Dahası suç işlemedikleri sürece, demokratik özgürlük gerekçesiyle, bu bağnazlara engel olamayacaklarını söyleyerek mağdur annelere başlarının çaresine bakmalarını ima eden devlet görevlileri!
 
 
 
İşte böylesi bir atmosferde cennetin anahtarını verip ‘Dünyadaki hayatın hiç değeri yok. Dünya, cennete açılan bir kapı’ diyerek çocukları kandıran radikal dincilerin gözboyama formülünü açık eden filmin öncelikli mesajı, IŞİD’in propaganda yöntemine dair! Her hamlesini-infazını kaydederek dünyayla paylaşmaya özen gösteren IŞİD’in propagandaya verdiği önemi ve bu yolla ne denli etkili sonuçlar alındığını işleyen yapım kendisine katılanların telefon ve pasaportlarına el koyan IŞİD’in teknoloji kapasitesini de görselleştiriyor. Nitekim ‘En güçlü silah propagandadır’ mantığıyla hareket edip Allah’ın adını kullanarak emri altına aldığı insanları kolayca gözden çıkartan IŞİD’in hareketli kamera düzenekleri, dronları bu mesajı perçinleyen detaylar.
 
Suriye’deki savaşta sivil halkın içine düştüğü vahşeti, bombalanan yerleşim bölgelerindeki kurtarma çabalarının vehametini müthiş ses efektleriyle güçlendirerek seyircisini adeta savaş ortamına sokup göçük altında bırakan... Rap müzikle, dansla bu göçüğün ağırlığını daha da artıran ‘Asi’de bir diğer mesaj, TV haberlerinin-sosyal medyanın uluslararası kışkırtmacılığına yönelik. Özellikle gençleri gaza getirmek için bundan etkili yol olamayacağını anbean yaşıyorsunuz.
 
 
 
Savaş ortamındaki mağdurlara yardım için koşturan gönüllülerin anestezik bulunmadığı için insanları müzikle sakin tutmaya çalışarak ameliyat ettikleri ortamda İslam Devleti saflarına adam toplamaya soyunanların her türlü malzemeye el koyduğunu anlatan yapımda insan çaresizliğinin fazlasıyla hissedildiği noktaysa, IŞİD’in zalim yüzü. Arkadaşını acımasızca öldüren IŞİD’e katılmak zorunda kalan Kamal’in Rakka’da yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddetle netleşen bu yüzde ölüm var, zulüm var, tecavüz var, çocukları harcama var, iki yüzlülük var, kadına eziyet var, işkence var... En önemlisi de tüm bunların din öğretisinden ziyade kıskançlık, zenginlik ve güç elde etme güdüsüyle yapıldığı gerçeği var.
 
‘Devlet işsizlerle uğraşmaktan başka şey yapmaz. Her adaletsizliği görüp birşey yapmayanlar da yargılanacak mı’ derken ölen çocukları ve rap müziğin gücünü kullanan ‘Asi’de Avrupa hükümetlerinin yaşanan toplu katliamlara, gaz kullanımlarına, bombalara ve radikal dincilerin gençleri toplamasına karşı duyarsızlığı da hedef tahtasında. Kandırılarak kaçırılan ve askeri eğitime tabi tutulan çocukların canlı bomba olarak Avrupa’nın göbeğine bırakılma tehlikesini yok sayan devletlerin ‘Göçmen çocuklar eksiliyor’ diye sevinirken içine düştükleri hatayı vurgulayan mesajlar yollanmakta.
 
 
 
Savaş çığlıklarının rap müziğe karıştığı tabloda, İslam devletine destek isteyenlerin yürüttüğü hilafet savaşının açtığı yaraları gerçeklerden kurgulanan karakterlerle, oğullarını yitiren gerçek annelerin konuşmalarıyla ve savaşın inceliklerini bilen hakiki profesyonel askerlerle anlatan yapımda dikkate alınması gereken uyarılardan biri de, kadın pazarıyla ortaya konan ‘kadına bakış’! Kara çarşaflar içinde birbirinden ayırt edilemeyen kadınların satıldığı pazarda onların açık resimlerine bakarak seçim yapıyor radikaller... ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ misali! Yezidi ve kafirlere, Müslüman olmadan önce, 12 kere ellenmesi gerektiğini söyleyen içeriğin, zulüm görüntülerini çektiği için pazarda satılan, Sünni kız üstünden bakirelik söylemi geliştirmesiyse mezhep ayrımcılığı adına önemli bir detay oluyor bu süreçte.
 
‘İslam hoşgörü dinidir’ diyen cami imamına saldıran radikallerin dünyasına dalıp savaştan nemalananların gerçeklerini ortaya sererken ‘Canavarlar kanun bilir mi’ sorgusunu yapan filmde ayrıca kimi zaman kendi adamlarını yanlışlıkla vuracak kadar bilinçsiz savaşan IŞİD üyelerinin çifte standartlı yaklaşımları da atlanmamış. Bağnazlıkla sindirmeye çalıştıkları insanlara sigara içmeyi yasaklarken viagra, kokain, ekstazi gibi maddeleri adamlarına kullandırmakta sakınca görmemesi... Birbirlerinin karılarıyla para karşılığı bir gecelik birliktelik yaşama rahatlığı... Batının şeytani yüzü olarak sunulan müziğe-kitaba-dansa yasak getirirken batının teknolojik gelişmelerinden bolca faydalanılması gibi özel yaşama yönelik detaylar bu yaklaşımın göstergeleri.
 
 
 
 
SONUÇTA; Avrupa’dan Suriye’ye savaşmaya giderken dini karanlığın ve zulmün göbeğine düşerek radikallerin kuklasına dönüşenlerin gerçek hikayelerinden esinlenerek yaratılan... Annesine karşı asilik ederek radikallerin tuzağına düşen gencin-çocuğun parçalanmış ailesine ve duygusal açmazına odaklanan ‘Asi’, çarpıcı uyarılarla dolu belgesel tadında dramatik bir film.
 
Genel çerçeveden bakıldığında halen barışın sağlanmadığı Suriye’deki Esad karşıtı savaşa yönelik gibi duran içerik, dar çerçevede göçmen olarak gelinen Avrupa’daki idealist çocukların beynini ‘Cennet vaadi-Cihat’ gibi algılarla yıkayarak terörist yapanların ve toplumların üstüne çöken IŞİD tehlikesinin hikayesi!
 
Günümüzün gerçeği olan bu hikayenin mutlak görülmesinde ve din sömürüsü yapan radikallerin tuzağına düşmemek için ‘Asi’nin çarpıcı uyarılarından ders çıkartılmasında fayda var derken son söz Napolyon’dan gelsin...
‘Din, sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir alet’!
 
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal