Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeyim. Kontrollerim var. 182’den randevu alacağım, fakat doktorum kayıp, sistem doktoru bulamıyor kafasına göre ismi benzeyen bir başka doktora randevu veriyor.  Eğitim ve Araştırma Rezaleti burada başladı… Devam edelim.

Randevu saatinde hastanedeyim. Sekretere: “Sisteminiz hatalı benim doktorumun adını bulamıyor” diyorum,  “O asistan olduğu için sistemde adı görünmez” diyor. “E o zaman niye poliklinik hizmeti veriyor?” dediğimde, “Beni ilgilendirmez” cevabını alıyorum. Peki, o zaman benim doktoruma randevu ayarlayın diyorum doktorun onayı olmalı cart curt diyor sıra üstüne sıraya giriyorum. Bir koca günüm sıra beklemekle geçiyor. Sonuçta sistemdeki hata yüzünden saatlerce beklediğim için “Hasta Hakları Birimi”ne gidiyorum. Sadece dinliyor çözüm üretemiyor:”Bakanlığa şikâyet edin” diyor. Yani hasta hakları falan hikâye… Bilgi İşlem Sorumlusu’nu buluyorum. “Biraz empati yapın. Benim bir hatam yok, sisteme bu doktorun adını koymadığınız için saatlerdir bekliyorum”  diyor ki; “Empati yapmama gerek yok sistem böyle burası araştırma hastanesi burada her şeyi kabul ederek gelmiş oluyorsunuz.” Bak ya anayasa kurmuşlar kendilerince.

O gün kan tahlili veremedim günlerden Cuma’ydı. Pazartesiye kaldı bizim tahlil işleri. Pazartesi sabahın köründe gittim. Yine saatlerce sıra bekledim. Kanı verdik. Sonuç almak ertesi güne kaldı. Salı günü yine hastanedeydim, sonuç alındı yeni tahlil için, yine sıra bekledim. Sizin anlayacağınız ben iki kan tahlili bir muayene için dört koca günümü hastanede geçirdim. Geçen zamana mı acırsın, sinirlerinin harap olduğuna mı yanarsın, hastanede gözlediklerine mi? Anlatacağım.

Tahlil sonuçlarımı alıp doktora göstermek için son gün yine saatlerce sıra bekledim. Herkes sistem hatasını konuşuyordu. Merdivenlerden iniş çıkışlar dikkatimi çekti, kültürümüzün özeti bu işte. Normalde sağdan iner çıkarsın ki, karşı yönden gelenle çarpışmayasın. Fakat bizim insanımız öyle harala gürele inip çıkıyor ki, merdivenlerden iniş çıkışta bile kavga edeceği geliyor insanın. Anam babam, sağdan yürü sağdan ki soldakiyle çatışmayasın.  O şalvarlı bacılar, kasketli amcalar ite kaka inip çıkıyordu. Bilim adamları aynı anda horlamanın ve rüya görmenin mümkün olmadığını söylüyormuş,  merdivenlerden çapraz inip çıkanlar hangi rüya âlemindeler bilmem ki…
 Emekli olmuş, biraz mürekkep yalamış hastalar ise; sinir harbi içinde. “Bu mu bize reva görülen hizmet?” diyerek dertleniyor…
Çalışanları ise; ister istemez özel hastane çalışanları ile kıyaslıyorum. Göz teması kurmuyor, hayattan bezmiş, insana neredeyse kan kusturacak, elinden gelse işkence edecekler…  Koridorda bir hemşire sesleniyor:”Amcaaa sende mikrop çıktıııı” zavallı amca o kadar insanın içinde rencide oluyor “Ne mikrobu yavvv ne mikrobu yavv!”

Gelelim hastane dışındaki otopark sorununa. Hastane ücretsiz öyle mi? Burada kocaman bir pışık çekiyorum.  Uzun zamandır devam eden otopark inşaatı her nedense bir türlü bitemiyor? AKP Büyükşehir Belediyesi bu işten oldukça karlı çıkıyor.  Otopark olmadığı için mecburen ana caddeye park ediyorsun arabanı ve ananın nikâhını görüyorsun. Katlana katlana büyüyor ödeyeceğin rakam. Hastanede işler yavaş yürüdüğü için, belediyenin kasası şişiyor. Hastanenin küçük otoparkına arabayı park edebilmek için sabah kuşluk vakti falan gelmeniz gerekiyor. Zaten park ettiğiniz arabayı da çıkaramıyorsunuz. Medeniyetin cahilleri arabamın önüne araba park ettiği için 1,5 saat otoparktan çıkamadım. Arabasının camına telefonunu yazmayı akıl etse, arardım. Ama zır cahil sürüsü bunu akıl edememiş, parkeden arabaların arkasına araç park edilir mi?  Bu arada insanımız hakikaten çok da güzel. Beş altı kişilik bir gönüllü erkek timi var. Çıkamayan arabaları elleriyle kaldırıp çıkarıyorlar. Yemin ederim bu iş böyle oluyor. Fotoğraflarını çektim, inanamadım. Bana da yardım ettiler arabamı elleriyle kaldırıp az ileri taşıdılar. Bu arada hastanenin güvenlikleri ise onca korna çalmama rağmen ortalıkta yoklardı. Gönüllü timi olmasa o gün tam gün otoparkta hapis kalacaktım.  Son gün arabayı otoparka sokmuştum ama böyle çıkardık işte... Önceki günler AKP Büyükşehir Belediyesi epeyce paramı aldı. Otoparkta yer olmadığı için arabamı hastane önündeki yola park etmek zorunda kalmıştım. Her gün kaldığım süreye göre bir sürü park parası ödedim. Yani sizin anlayacağınız hastane bana bedavaya patlamadı. AKP’li Büyükşehir Belediyesi’nin yoldan kazandığı parayı düşününce, özel sağlık sigortamı yenilemeye karar verdim. Hem dört günüm gitmeyecek, hem hastaneden eve sinirle dönmüş olmayacağım, her günün sonunda migren krizine girmeyeceğim, hem de gönüllü timi arabamı elleriyle kaldırıp bellerini incitmeyecekler. Böylesi daha karlı olacak…

Bak mesela geçenlerde Fildişi Sahilleri ile ilgili bir bilgi geçti elime.  Dünyada, denizden ısı farkıyla çalışarak elektrik üreten tek hidroelektrik santralı Fildişi Sahili’ndeymiş. Heeheey eskiler derdi akıl akıl gel peşime takıl… Biz Amerika’yı bugünlerde yeniden keşfediyoruz. Gideceğiz keşif yapacağız sonra yüzyılları devirip itibar diye bi saray icat edeceğiz. Öte tarafta Soma’da yaralı kurtulan madencinin çorabı delik olacak, Ermenek’te ölen madencinin babası delik lastik ayakkabılarıyla yüreğimize tekme atacak… Burnumuzun direği sızlarken; yüzyıllar ötesine gidip Kristof Colomb’u düşüneceğiz. 

Ya ortaçağda yaşıyoruz, ya yüz yıl öncesinde. Biz niye bugüne gelemiyoruz?  Bunu düşünmeyeceğiz. O merdivenlerden hep harala gürele inip çıkacağız,  yüzyıllık ağaçları kökünden kazırken, köklerimizi  kurutmak için mi bu alavere dalavereler düşünmeyeceğiz bile. Öyle çok palavra savrulacak ki, rüzgar utanacak, güneş batacak… Toynaklı hayvanları seveceğiz, omurgasız hayvanları seveceğiz de,  palavracı hayvanları bir türlü sevemeyeceğiz… Şu fesat insanların hiç mi işleri güçleri yok?  Haydi eğlence zamanı:'Arkası gelmez dertlerimin' şarkısında eller havada göbek atmaya devam…

Seray DEREN